Gurbetten Milletvekili Adayı

 


Millet kapıya dayanan erken seçimde hangi partiye oy vereceğini düşünürken kimileri de milletin vekili olmanın yollarını arıyor. 
Türkiye’de ucuza milletvekili olmak yok. Öyle beleşten koltuğa kurulmak zor iş. 
Seçimlerden sonra en az 8 bin ytl maaş, dokunulmazlık, ün, şan, şöhret ve itibar sahibi olacaksınız.
Yağma yok…!
Yatırım yapmadan olmaz bunlar… 
Açacaksınız kesenin ağzını. 
Reklâm lâzım, seçim gezileri, kılık kıyafet, seçmenle iletişim, partiye destek en önemlisi de yerel basının ve seçim bölgesindeki hatırlı insanların desteğini sağlamak lâzım. Bunun için hem el altından, hem de ulu orta her yerde para saçacaksınız. 
Ne kadar mı ? Gelin orasını Hollanda’dan Türkiye’ye milletvekili adayı olmaya giden bir arkadaşımın ağzından dinleyelim. Başından geçen olayları kendisi şöyle anlattı.

GURBETTEN MİLLETVEKİLİ ADAYI
 
"Sene 1991. Türkiye 20 Ekimde Milletvekili seçimleri için sandığa gidiyor.
 
Kayıtların kapanmasına dört gün kala buradan Türkiye’ye milletvekili adayı olmak için gittim. Beni Adana, Şakirpaşa Havaalanında ağabeyim ve bir grup arkadaşım karşıladı.
 
Üzerimde lâcivert takım elbise, elimde siyah bont çantası. Yanımda ki beş kişiyle beraber Atatürk Caddesi üzerinde bulunan ANAP’ın Adana Merkez bürosuna gittim. İçeride bir sürü insan vardı. Bizi görünce kenara çekildiler. Başkanla görüşmek istediğimi söyledim. Karşımdaki kişi ceketinin düğmesini ilikleyerek büyük odanın kapısını tıklattı.
 
'Giriniz' diye içeriden bir ses ünledi. Kapı açıldı, içeri girdik.
 
İçeride üç-dört kişi vardı.  Biz girince, ‘Sayın başkanım, tekrar hayırlı uğurlu olsun’ deyip çıkıp gittiler. Meğerse başkan yeni seçilmiş, tebrik etmeye gelmişler. Başkanın tam karşısındaki koltuklara oturduk. Bu arada biz de başkana yeni görevinde başarılar diledik.
Çaylar söylendi, arkasından da başkan; ‘Size nasıl yardımcı olabilirim?’ dedi.
 
Hollanda’dan geldiğimi, öğretmen olduğumu, orada siyasetle uğraştığımı, Belediye Meclis üyeliğine seçildiğimi, şimdi de Türkiye’de ANAP çatısı altında siyaset yapmak istediğimi söyledim.
 
Ben konuşurken başkan gözünü benim siyah bont çantadan hiç ayırmadı.
 
‘Neden ANAVATAN PARTİSİ ?’ diye sordu.
 
Böyle bir soruya hazırlıklıydım. Çünkü ANAP, 29 Kasım 1987 Milletvekili seçimlerinde 450 kişilik parlementoda 292 milletvekili çıkartarak tek başına iktidara gelmişti. 72 milyonluk Türkiye’de o zaman 74 il vardı. ANAP en güçlü parti olarak gösteriliyordu.
 
İstatistiklere baktığımızda;
Adana’nın milletvekili sayısı 14  (Anavatan Partisi : 7), ( Sosyaldemokrat Halkçı Parti : 4 ), ( Doğru Yol Partisi : 3 )
Toplam sandık sayısı  2.753
Toplam seçmen sayısı  856,618
Toplam Kullanılan oy  795,618
Katılım oranı  % 92,84
 
Bu sonuca göre Adana ANAP’ın kalesi sayılıyordu. Ben de Adana’lı olduğuma göre ANAP’tan aday olmam en mantıklısıydı.
 
Başkan; ‘Hocam aramıza hoşgeldiniz’ dedi. ‘Dün Genel başkanımız Mesut Yılmaz’da bizleri ziyaret etti,’ ardından da ( 1991’de ) 9 milyon TL olan adaylık harcının hemen Genel Merkeze yatırılması gerektiğini hatırlattı.
 
Listeye girip giremiyeceğimi sordum.
 
‘Madem Kadirli’densiniz, sizi 1. bölgeden aday adayı gösterebiliriz. Liste konusuna gelince, inşallah bont çantanız doludur? ’ dedi.
 
‘Ne doludur?’ dedim.
 
‘Listeye girebilmek için üyeleri görmek lâzım. Tabii bu arada partiye de bağışta bulunmalısınız.’
Anlamıştım ne demek istediğini.
‘Ne kadar bağış? ’ dedim.
‘Çok …’ dedi.
Kendi kendime ‘ Herhalde 9 milyon TL den fazla olamaz’ dedim. Sonra duydum ki 50-100 milyondan (*) bahsediyorlarmış.
 
‘Hollanda’da da aday oldum, orada böyle şeyler yok’ dedim.
 
‘Burası Türkiye’ dedi. ‘Bire beş kazanmak istiyorsan önce yedireceksin…. Tanıtım reklâmı için harcamalar yapacaksın.’
 
‘Partiler o işi yapıyorlar ya…!’
 
‘O başka. Senin isminin ve resminin herkese tanıtılması lâzım. Tanıtım için ilanlar, posterler bastırılacak, genel başkanla poz poz resimler çektirilecek, rozet yaptırılacak, el ilanları hazırlanacak.
 
‘Olur, tamam’ dedim.
 
‘Daha bitmedi’ dedi. ‘Cüzdanın ağzını açacaksın…. Seçim bürosu kiralayacaksın, danışmanlar tutacaksın. Özellikle yerel medyaya bol bol ilanlar vereceksin. Otobüs kiralayıp dere tepe seçim bölgesini dolaşacaksın. Açık hava mitingleri, konferanslar düzenleyeceksin. Çaylar, kahveler içilecek, bunun yanısıra  binlerce seçmene yemek vereceksin. Otobüsler, salon kiraları, yemek paraları hep senin faturana işlenecek.
 
‘Epeyce masraf olacak gibi…’
 
‘Dahası var. Seçim bölgesindeki hatırlı kişilerin, kodamanların davetlerine gideceksin. Düğünlerinde gelin ve damada mücevherler takacaksın. Bak! Burası çok önemli… Basın önünde yardıma muhtaç kişi ve kurumlara bağışta bulunacaksın. Camii ve okullar için bolca harcamalar yapacaksın’ tamam mı?
 
‘Evet…!’
 
‘Seçilirsen paraya, üne, şöhrete kavuşursun eğer seçilemezsen hayallerini bir sonraki bahara saklayacaksın ’ dedi.
 
‘Sayın başkan, ben Avrupa’dan geliyorum. Milletvekili seçilince oradaki birikimlerimi, gözlemlerimi vatanım için kullanmak istiyorum’ dedim.
 
‘Sen onları geç’ dedi. ‘O bont çantan ağzına kadar döviz dolu değilse milletin vekili olmaya soyunma.’
 
‘İşte milletin vekili olmak böyle birşey. Varsa paran-pulun soyunup er meydanına çıkacaksın. Yoksa oturacaksın oturduğun yerde, " diyerek sözünü bitirdi.
 
22 Temmuz 2007 tarihindeki erken genel seçim kıran kırana geçeceğe benziyor. Şimdiden milletvekili adaylarına başarılar diler vatana millete hayırlı olmasını temenni ederim.
 
 
Hollanda, 2007


 
(*) Şimdiki 50-100 bin ytl’ye tekabül etmekte...
  
  Mustafa Toga