Kadın
konusunda konuşurken, onun konumunu belirleme çalışmaları yaparken; araştırmacı, yapacağı çalışmanın ataerkil kodları
çözme yolunda ne kadar ve nereye kadar sağlıklı adımlar atacağını görmelidir ve
araştırmasını bu çerçeveye sadık kalarak ilerletmelidir; ataerkilliği yanlış konumlandırmak,
yapacağı çalışmada yolun yarısında bırakır kendisini çünkü.
Ataerkillik,
kadını değil sadece, erkeği de hedefleyen bir yapıdır.
Kadının
bireysel duruşunu sağlam bir zemine oturtması demek, aynı zamanda erkeğin de kendi
erkeklik, babalık, ağabeylik durumunu sorgulaması anlamına gelir çünkü.
Bireysellik,
bireycilikle karıştırılmamladır; bu bağlamda "İnsan, önce kendinden sorumludur."
sözü unutulmamalıdır;kendi özvarlığından, özbenliğinden haberdar olmadan, bir insan
nasıl "toplumsal varlık" olabilir ki?
Bireyci
düşünen, kendisine, varlığını sorgulamadan ve sorumsuzca bakar, o önce kendisi ve
sorumlu olmayı öğrenmelidir.
Bireyler,
toplumları oluştururlar. Ataerkillik, toplumların değil, yığınların üzerinde kara
bir gölge Demokles'in kılıcı gibi, savrularak hem de, gezmektedir; deformasyona
uğrayan yığınların üyeleri olan insanlar -ki biz bunlara kişi demeliyiz- birey olamadıkları
ve kalamadıkları için, sürekli deformasyona uğrarlar ve onların oluşturdukları yığın,
önüne ne gelirse gelsin sorgulamadan alır, kullanır; üretmeden çok tüketmek, daha
çok tüketmek gibi bir derdi vardır; ataerkillik gibi kavramları da, kıymeti kendinden
menkuller sınıfına dahil ederek bakmak zorunda kalır bu yüzden.
Yapılacak
çalışmanın, bu alanının somutlaşması için, kadınlara, hayattan beklentileri- nin ne
olduğu sorusu yöneltilecek ve bu soruya, herhangi bir uyarıcıyı -buna araştırmacı
da dahil- dikkate almadan cevap vermeleri istenilecektir.
İkinci
aşamada, erkeklik kavramından ne anladıkları öğrenilecektir, aynı yöntemle; bu kavrama,
babalık da eklenmelidir.
Bu
topraklarda yapılan bu yöndeki çalışmalarda, "mazlum kadın"
portresi çizilerek,
kadının sadece acınacak bir insan olarak görülmesi
sağlanmaktadır; bu da onun bir
süreden sonra "elimden gelen budur" cümlesine abone olmasına
yardımcı
olmaktadır; elinden gelenin fazlasına girişince, ya babasını ya da
ağabeyini, çevresindeki
herhangi bir büyük erkeği, bunun yanında, ona
büyüklerinin desteğini alarak kin
beslemeye başlayan, büyümüş de
küçülmüş erkekleri çıkaracaktır karşısına.
Ataerkilliği
içeriden kuşatacağı bu aşamada, hepsine gerekin cevabı
vereceğini anlamaya başlayacaktır
kadın.
Üçüncü
aşamada, konuştuğunun kendisine ait olmadığı kavratılmalıdır kadına; o zaten, dış
uyarıcı beklemeden, sorulara cevap vermeye başladığı için zaten, erkek bir dil kullanmadığının
ayırdına varacaktır.
Dördüncü
aşamada, kadının bilinçlenmesine yardımcı olacak kaynaklara geçilebilir:
Bu
topraklar üzerinde dile getirilen birçok türkünün, şarkının kaynağında kadın ismi
vardır; ancak bunlar gölgede bırakılmışlardır.
Bu
çalışmalar kadınlara dinletilecek ve aralarındaki dağdan büyük farkın görülmesi
sağlanacaktır, Çalışmalara ninniler, halk hikayeleri de dahil edilmelidir; zaten
bunlarla meşgul olmaya başladıklarında, kendi başlarından geçen kimseyle paylaşamadıkları
hikayeleri anlatmaya koyulacaklardır; nenelerinden dinlediklerini de dahil etmekte
bir sakınca görmeyeceklerdir bunlara.
Araştırmacı,
dişil/ erkek söylem ayırdında olduğu için gelebilecektir buraya kadar.
Çocuğuna
bakışının da nasıl olduğu diğer aşamada öğrenilmelidir; onu roller biçerek mi yetiştirmektedir;
yoksa önce kendi ayakları üzerinde durması gerektiğini ona kavratarak mı?
Görsel,
işitsel malzemelerin önemi elbette yadsınamaz; ancak kadın, o malzemelere nasıl
bakmaktadır?
Yaşadığımız
topraklarda "Roman gibi okumak", "Ezberleyip unutmamak" ifadeleri
sadece ücrada bulunan insanların ağızlarındaki sakız değildir; üniversite diplomasını
evinin en güzel yerine asmış insanlar bile "Anı yaşamak", "Günü kurtarmak"
gibi ucube söylemlerle içlidışlı oldukları için, izlediklerinde, okuduklarında,
kendilerine endirekt bir şekilde gerçekleşen saldırıları görememektedirler. İzlenme
rekorları kıran diziler de çok satan kitaplar da bu tür durumlara sıklıkla rastlanılmaktadır.
Araştırma
yapılacak alanda bulunan kadınlar, sözlü kültür ürünleriyle yukarıda sözü edilen
yöntemlerle ulaştıkları için, zaten zamanla bu tür yayınlardan uzaklaşacaklardır.
Araştırmacı,
bu topraklarda yıllarca dile getirilen "Halk böyle istiyor" mantığının
zararlı sonuçlarını gördüğü için, aynı önyargılarla yaklaşmayacaktır karşılarına
aldıklarına.
Yeditepe
İstanbul gibi yapımlar, kadınların dünyalarına yaklaşırken, erkek eliyle yazıldıkları
halde, onları ataerkil daireye sıkıştırmamıştır ve birçok izleyicinin izlemekten
zevk aldıkları yapımlar arasındaki yerlerini almışlardır; yazarları halk kavramının
nasıl oluşturulduğunu çok iyi bilerek başarabilmişlerdir bunu.
Doğaçlama
yöntemi kavratılarak, gün içinde yaşadıkları olayları canlandırmaları da istenebilir
kadınlardan.
Bu
durum, kadında olmayan, gelişmeyen özgüven duygusunun dal budak salmasının da yolunu
açacaktır.
Bireysel
gelişimine katkıda bulunacak bir aşama ise, kadını anlatan metinlerin okutulmasıdır;
elbette burada da eril söylemin kullanılmaması önemlidir.
Metinleri
kendileri okuyacakları için, okuma işini bitirince metinlerden neler çıkardıkları
da öğrenilebilir.
Bu
aşamalar geçildikten sonra anlık olmayan önemli değişimler gözlenebilecektir kadınlarda.