Önce Kendinden Başlamak...

 

Kadın konusunda konuşurken, onun konumunu belirleme çalışmaları yaparken;  araştırmacı, yapacağı çalışmanın ataerkil kodları çözme yolunda ne kadar ve nereye kadar sağlıklı adımlar atacağını görmelidir ve araştırmasını bu çerçeveye sadık kalarak ilerletmelidir; ataerkilliği yanlış konumlandırmak, yapacağı çalışmada yolun yarısında bırakır kendisini çünkü. 

Ataerkillik, kadını değil sadece, erkeği de hedefleyen bir yapıdır.
Kadının bireysel duruşunu sağlam bir zemine oturtması demek, aynı zamanda erkeğin de kendi erkeklik, babalık, ağabeylik durumunu sorgulaması anlamına gelir çünkü.

Bireysellik, bireycilikle karıştırılmamladır; bu bağlamda "İnsan, önce kendinden sorumludur." sözü unutulmamalıdır;kendi özvarlığından, özbenliğinden haberdar olmadan, bir insan nasıl "toplumsal varlık" olabilir ki? 
Bireyci düşünen, kendisine, varlığını sorgulamadan ve sorumsuzca bakar, o önce kendisi ve sorumlu olmayı öğrenmelidir.

Bireyler, toplumları oluştururlar. Ataerkillik, toplumların değil, yığınların üzerinde kara bir gölge Demokles'in kılıcı gibi, savrularak hem de, gezmektedir; deformasyona uğrayan yığınların üyeleri olan insanlar -ki biz bunlara kişi demeliyiz- birey olamadıkları ve kalamadıkları için, sürekli deformasyona uğrarlar ve onların oluşturdukları yığın, önüne ne gelirse gelsin sorgulamadan alır, kullanır; üretmeden çok tüketmek, daha çok tüketmek gibi bir derdi vardır; ataerkillik gibi kavramları da, kıymeti kendinden menkuller sınıfına dahil ederek bakmak zorunda kalır bu yüzden. 

Yapılacak çalışmanın, bu alanının somutlaşması için, kadınlara, hayattan beklentileri- nin ne olduğu sorusu yöneltilecek ve bu soruya, herhangi bir uyarıcıyı -buna araştırmacı da dahil- dikkate almadan cevap vermeleri istenilecektir.
İkinci aşamada, erkeklik kavramından ne anladıkları öğrenilecektir, aynı yöntemle; bu kavrama, babalık da eklenmelidir.
Bu topraklarda yapılan bu yöndeki çalışmalarda, "mazlum kadın" portresi çizilerek, kadının sadece acınacak bir insan olarak görülmesi sağlanmaktadır; bu da onun bir süreden sonra "elimden gelen budur" cümlesine abone olmasına yardımcı olmaktadır; elinden gelenin fazlasına girişince, ya babasını ya da ağabeyini, çevresindeki herhangi bir büyük erkeği, bunun yanında, ona büyüklerinin desteğini alarak kin beslemeye başlayan, büyümüş de küçülmüş erkekleri çıkaracaktır karşısına. Ataerkilliği içeriden kuşatacağı bu aşamada, hepsine gerekin cevabı vereceğini anlamaya başlayacaktır kadın.
Üçüncü aşamada, konuştuğunun kendisine ait olmadığı kavratılmalıdır kadına; o zaten, dış uyarıcı beklemeden, sorulara cevap vermeye başladığı için zaten, erkek bir dil kullanmadığının ayırdına varacaktır.
Dördüncü aşamada, kadının bilinçlenmesine yardımcı olacak kaynaklara geçilebilir:

Bu topraklar üzerinde dile getirilen birçok türkünün, şarkının kaynağında kadın ismi vardır; ancak bunlar gölgede bırakılmışlardır.

Bu çalışmalar kadınlara dinletilecek ve aralarındaki dağdan büyük farkın görülmesi sağlanacaktır, Çalışmalara ninniler, halk hikayeleri de dahil edilmelidir; zaten bunlarla meşgul olmaya başladıklarında, kendi başlarından geçen kimseyle paylaşamadıkları hikayeleri anlatmaya koyulacaklardır; nenelerinden dinlediklerini de dahil etmekte bir sakınca görmeyeceklerdir bunlara.

Araştırmacı, dişil/ erkek söylem ayırdında olduğu için gelebilecektir buraya kadar.

Çocuğuna bakışının da nasıl olduğu diğer aşamada öğrenilmelidir; onu roller biçerek mi yetiştirmektedir; yoksa önce kendi ayakları üzerinde durması gerektiğini ona kavratarak mı?
Görsel, işitsel malzemelerin önemi elbette yadsınamaz; ancak kadın, o malzemelere nasıl bakmaktadır?

Yaşadığımız topraklarda "Roman gibi okumak", "Ezberleyip unutmamak" ifadeleri sadece ücrada bulunan insanların ağızlarındaki sakız değildir; üniversite diplomasını evinin en güzel yerine asmış insanlar bile "Anı yaşamak", "Günü kurtarmak" gibi ucube söylemlerle içlidışlı oldukları için, izlediklerinde, okuduklarında, kendilerine endirekt bir şekilde gerçekleşen saldırıları görememektedirler. İzlenme rekorları kıran diziler de çok satan kitaplar da bu tür durumlara sıklıkla rastlanılmaktadır. 

Araştırma yapılacak alanda bulunan kadınlar, sözlü kültür ürünleriyle yukarıda sözü edilen yöntemlerle ulaştıkları için, zaten zamanla bu tür yayınlardan uzaklaşacaklardır.

Araştırmacı, bu topraklarda yıllarca dile getirilen "Halk böyle istiyor" mantığının zararlı sonuçlarını gördüğü için, aynı önyargılarla yaklaşmayacaktır karşılarına aldıklarına.

Yeditepe İstanbul gibi yapımlar, kadınların dünyalarına yaklaşırken, erkek eliyle yazıldıkları halde, onları ataerkil daireye sıkıştırmamıştır ve birçok izleyicinin izlemekten zevk aldıkları yapımlar arasındaki yerlerini almışlardır; yazarları halk kavramının nasıl oluşturulduğunu çok iyi bilerek başarabilmişlerdir bunu.
 
Doğaçlama yöntemi kavratılarak, gün içinde yaşadıkları olayları canlandırmaları da istenebilir kadınlardan.
Bu durum, kadında olmayan, gelişmeyen özgüven duygusunun dal budak salmasının da yolunu açacaktır.
Bireysel gelişimine katkıda bulunacak bir aşama ise, kadını anlatan metinlerin okutulmasıdır; elbette burada da eril söylemin kullanılmaması önemlidir.

Metinleri kendileri okuyacakları için, okuma işini bitirince metinlerden neler çıkardıkları da öğrenilebilir.

Bu aşamalar geçildikten sonra anlık olmayan önemli değişimler gözlenebilecektir kadınlarda.

  


  
  Mehmet Akif Ertaş