Yosunların
Denizi
Tehlikelidir
Karayip Denizi akrep gibi,
kuralcı gökkuşağı gibi yalnızlığın.
Beyazlar
uyumuyorlar bu gece.
Deniz kenarındaki
ahşap kulübe bomboş...
Akreplerin mavi aynalarına tükürüp,
sineklerin dağılan
tespihlerini
ve alayları düşünüyorum...
Deniz bu sabah
zehirlenmiş uyandı ve soruların,
ahtapotların, mantarların niyetlerini örten
gevişlerin korkunç tuzunda
terk ediş yazıtları üzerine uzandı.
Şarkıları, dünyanın
tavanının üzerindeki çınarların
son bulan gölgelerini soruyorum...
Vahşi güneşin
kavurup sürüklediği
eski ve aşk dolu neşeyi arıyorum...
Bir zenciyim ben
ve nefret ediyorum
geniş arazilerden...
Şaşkınlığın tertemiz düşkünlüğünü seviyorum
ama
utandırıyor beni tenimdeki yanıklar...
Uyunacak bir köşe,
geniş kanatlı bir vantilatör,
bir radyo. Bir oda yetecek belki, son vermeye
uykusuz geceye...
Sesler geliyor dışarıdan...
Sebepler, çığlıklar
ve sayıklıyor okyanusun
pis kokulu ve yağlı iç organları
batan gemilerin
içinde...
Gece nefret eder
antillerden... Çabuk demek
çok şey istemektir... Ama gemiler ne zaman
vaz
geçecekler gözlerini duvarlara, tavanlara
ve alçak sesle yavaşça konuşan balık
pullarına
dikip seyretmekten...
Kocamandır gözleri
kötülüğün,
ayak tırnakları da
upuzundur iğne misali...
Deniz ıssız ve kimsesiz...
Kazazedelerin adlarını ve
Öğle üzeri onları kusursuz
bir şekilde öldüren
hançerleri dinliyorum...
Deliliğin başında bir örtü
var
ve gülüyor bir tellal gibi
ateş böceklerinin tozlu
yollarında...
Rol yapar su ve
camların dünyasına ait gibi davranır
ihtiyatlı bir şekilde...
Ateşi matlaştıran, karartan
ve sonsuz kılan su..
Deniz tarakları
kaynadıkları dillerde
pahalı omurgasız yüzler
dağılıyor...
Kumsalda sıcak,
terli ve sefil
bir hastanede dua
ediyorum...
Dua ediyor
ve rüyalardaki
boşlukları soruyorum.
Yıldızların altında neden
kapkaranlık her şey...
Fecidir
sözcükler...
Yuvarlanırlar
anlamlarını, ışıklarını yitirip, bolluğun uçurumuna.
Halk kabuğundan
sıyrıldı...
Ne köpekler geri
dönecek
Ne de havadaki
tatlı varlığı ruhun...
Deniz atıklar
nedeniyle hasta...
Jamaika da alerjik
aynı Martinik gibi...
Gözlerinde yılanlar
dolanıyor ceza niyetine.
Garip bir yer bu
deniz,
yorgunluk
ateşleriyle, çiçekli kokuşmuş mağaralardan
söz etmiyor kimse
burada...
Olduğu gibi
görünmeyen bu deniz,
beyaz rom ve
sıtmaya benzer...
Bardağımı dolduruyor
ve
içiyorum
uçurumların tatlı iksirini İngilizce...
Yengeçlerin serin
derilerinin ardında
söylüyorum
şarkımı...
Niyetim züğürtlerin
ayrıcalığı olacak
bir çeşit teselli
çatışması...
Deniz, gülümseyişe
kayıtsız, hatta saygısız bir tavırla uyandı... Hokkada tiksintiden bile daha
beyaz bir kan denizi.
Uykumun arasında
başımı döndürüyor dalgalar,
gözlerimde büyük
bir acı...
Düşmanca, rahatsız
edici bir uykusuzluk.
Artık
uyuyamıyorum....
Hayra alamet değil
buz kesmesi
ellerimin...
Duvara dayanıyor
ve düşünüyorum.
Yemek yememeyi
düşünüyorum
birde adaları...
Uyanmak için
eskiden soğuk su
yeterdi bana.
Şimdi düşünüyorum
oysa,
düşünüyor ve teslim
oluyorum.
Artık hiçbir şey
bilmek istemiyorum.
Beni kimselerin
beklemediği
bu siyah ve renkli
denizler hakkında.
İspanyolca'dan çev.: Mehmet Necati Kutlu