Evliya

 
 

                                                        -Dilden Dile Dolaşan Benim Yalanım-

Bahçe İçinde iki katlı bir evimiz vardı. Alt katı kiraya verip üst katta da biz oturuyorduk. O yaz evimize yeni bir kiracı taşınmıştı. Münire Ablayla, Sadık Abi.  Birde küçük Eda.  Çok geçmeden annem Münire Abladan dert yanmaya başladı. Çöpleri, çöp kutusuna değil de bahçeye ya da bahçenin bitimindeki, boş arsaya atması sorun oldu. Annem birkaç kez Münire Ablayı uyardı.

“Bak kızım, çöpleri öyle ulu orta yerlere atma. Sen de herkes gibi akşamları belirli bir saatte çöp kutusuna bıraksana. Zaten havalar çok sıcak, koku yapıyor. Sinekler de cabası. Üstelik küçük çocuğun var, Allah korusun hastalık kapar.”

Münire Abla annemin uyarılarını hiç dikkate almadı. Birkaç kez de babam uyardı. Münire Ablanın bu uyarılardan anlayacağı yoktu.  Onun bu vurdumduymazlığı, annemle babamın huzurunu kaçırıyordu. Bir gün anneme dedim ki;

“Anne izin verirsen bir de ben konuşayım.”

Annem güldü,

“Anıl, bizi dinlemeyen kadın seni dinler mi?”

“ Ben bir deneyeyim anne, bakarsın dinler.”

Annem izin verdi, bahçede oynar gibi yaparak yanına sokuldum. Oradan buradan konuşurken, konuyu temizlik meselesine getirdim.

“Münire Abla, annem babam neden bu temizlik konusunda ısrar ediyorlar biliyor musun?”

“Yoo!”

“Bak kimseye söylemeyeceğine yemin edersen, sana işin aslını anlatacağım. Tamam mı?”

Münire Abla heyecanlandı, ne anlatacağımı merak etmeye başlamıştı, yanıma sokuldu.

“Tamam Anıl, söz veriyorum. Kimseye anlatmayacağım.”

“Bak Münire Abla, bundan birkaç yıl önce annem bir falcıya gitmişti. O falcı ne dediyse hepsi çıktı. Yani annem öyle diyor. O falcı evimizi tarif ederek, tam şu çam ağacının altında bir evliya, bir ermiş olduğunu söylemiş. Ermiş nedir biliyorsun değil mi? Yani dini, mübarek bir adamın mezarı yatıyor. Bu mezar bu evi, evde yaşayan insanları kötülükten koruyor. İnsanlara bereket veriyor. Sizden önceki tüm kiracılarımızın şansı döndü, örneğin sizden önce oturan Selma Ablalar iyi bir kapıcılık yeri bularak çıktılar. Ondan önce oturan efendi ağabeylerin de çocukları olmuyordu, bu evde karısı Ayşe Abla hamile kaldı ya! Annemler bunları konuşup herkesin bilmesini istemiyorlar. Onun için sana anlatmıyorlar. Sen de bilirsin, böyle kutsal yerlerin temiz tutulması gerekiyor. Yoksa ermiş, pis kokulardan, sineklerden rahatsız oluyormuş. Çok rahatsız olursa, ermiş buradan kalkıp başka yerlere gidebilirmiş. Eğer ermişi buradan kaçırırsak bu hepimiz için zararlı olur, ona göre. Benden söylemesi Münire Abla. Bak ama sakın annemlere anlatma, yoksa bana kızarlar. Zaten söylesen bile inkâr ederler. Aman Münire çocuk bu, onun lafına ne bakıyorsun, derler ”

Bu konuşmadan sonra Münire Abla etrafı çok temiz tutmaya başladı. Hatta elinde bir bez, bahçedeki ağaçların yaprakların tozunu bile aldı. Annem, babam olanları görünce çok şaşırdılar.

“Anıl, sen bu kadına ne dedin de birden bu kadar değişti hı? Baksana etrafı tertemiz yaptı.”

“ Ne söyleyeceğim anne, bildik şeyler. Genel temizlik kuralları o kadar.”

İçimden kıs kıs güldüm. Anneme, babama doğruyu söylemedim. Söyleseydim yalana başvurduğum için kızarlardı. Ama sonuç iyi oldu. Bizimkiler Münire Ablanın temizliğinden memnun kaldılar. Fakat yalanımın mumu uzun yanmadı.

Günler böyle sorunsuz geçip giderken bir sabah kalktık ki yan komşumuz Sedef Abla, kocası, bizim kiracılar çam ağacının altında bir koyun kesiyorlar. Babam şaşkın şaşkın,

“Bu da ne, siz ne yapıyorsunuz? Kurban bayramı geldi de bizim mi haberimiz yok” dedi.

Komşularımız, kiracımız kızarıp bozuldular. Kem küm ettiler. Önce inkâr edip kestikleri koyunu saklamaya çalıştılar. Babamın olayın üzerine gitmesi sonucu konuşmaya başladılar.

“Anıl, bize sakladığınız ermiş gerçeğini anlattı.”

“Ne ermişi?”

“Bilmiyormuş gibi yapmayın, hepimiz biliyoruz. Anıl ilkin anlatınca pek inanmamıştım ama o gece eşimle kavga ettim. Her evde olacak kavgalardan biriydi işte. Ama Sadık olayı büyütüp evi terk etti. İki gün bekledim gelmedi. Sonrada Anıl’ın anlattıkları aklıma geldi.”

“Anıl ne anlaşmıştı ki?”

“Hele konuşmamı bir kesmeyin, sırasıyla anlatacağım. Ermiş aklıma geldi gece hiç kimse görmeden çam ağacının altına geldim, ermişe yalvardım, bir mum yaktım. Sadık eve dönsün diye dilek tuttum. Daha mum yanıp sönmemişti ki, Sadık şuradan çıkıp gelmesin mi? Ermiş dualarımı duydu hemen yardım etti.”

Annemle babam daha olayı anlamamışlar boş boş bakıyorlardı. Babam,

“Yani bu çam ağacı mı dileğinizi verdi?”

“Yok canım ne çam ağacı, o kadar salak mıyım çam ağacının dilekleri yerine getireceğine inanayım. Dualarımı şu bizden sakladığınız ermiş duydu. Yardımı ermiş kişi yaptı.”

Annem, “Ne ermişi?” diye şaşkın şaşkın sordu. Ortalıktan hemen toz olmanın zamanıydı. Münire Abla bana göz kırparak konuşmaya devam etti, “Hadi artık bırakın saklamayı, burada bir ermişin yattığını hepimiz biliyoruz.”

Annem, “Bu çam ağacının altında ermiş mi yatıyormuş?”

Babam anneme kızmaya başladı.

“Sen de salak salak konuşma ne ermişi, ne mezarı. Siz hepiniz kafayı mı yediniz ya. Anıl sen yine neler çevirdin? Şuranın haline bakın, bahçeyi kan içinde bırakmışsınız. Bu hayvanda nereden çıktı Münire?”

“Bakın bu hayvanın benimle ilgisi yok. Bu adağı Sedef adadı.” Babam sinirinden iyice kızardı,

“Ne bir de adak mı adadınız?”

“Dur sinirlenme Dursun Abi. Bak bir dinle hele. Ben çok zordaydım, kredi kartlarının borçlarını ödeyememiştik, eve haciz geldi gelecek, bekliyoruz. Borç gırtlağa dayandı. Öyle umutsuzduk ki. Sağ olsun Münire bu ermişten bahsetti. Sizin gibi ermişi sadece kendi duaları için saklamadı. Bende ermiş olayını duyunca son çarem, geldim ağacın altında ellerimi açıp dua ettim. Ağacınızı yemedik ya. Allah’ım beni bu borçlardan kurtar dedim, bir mumda ben yaktım. O an birde adakta bulundum. Eğer borçtan kurtulursam, sana bir hayvan keseceğim dedim. İnanmayacaksın, ertesi gün akşam saatlerinde halam arayıp da kızım köydeki tarlalardan senin payına da şu kadar düştü demesin mi? O gelen para beni kurtardı. O parayı ermiş gönderdi. Bende sözümde durup bu hayvanı kestim. Sabah erkenden kestik ki siz görmeyesiniz. Ama sizinde bu sabah erken kalkacağınız tuttu. Kızma Dursun abi. Saklama burada ermiş olduğunu. Bırak bütün mahalle yalvarıp yakarsın. Duasını etsin, sevaptır.”

“Siz kafayı mı yediniz? Ağaçtan medet umulur mu? Sizinki tesadüf olmuş”

“Ya baba bırak, engel olma. Bak kötümü olur, bu ermiş bir duyulsa buraya akın akın milletvekilleri, bakanlar, sanatçılar, zenginler gelir. Adaklar adanır, yoksul mahalle halkımızın kursağına et girer. Mahallemiz şenlenir.”

“Sen sus! Zaten bütün bunlar senin başının altından çıkmadı mı? Bunun hesabını sonra göreceğiz.”

Babam, orada bir ermişin yatmadığına, öyle bir şey olmadığına inandıramadı kimseyi. Yalanımın dilden dile yayılmasına kimse engel olamadı. Her gün daha çok kişi bizim bahçeye akın etmeye başladı. Çam ağacı neredeyse onlarca kişiyi ağırlamaya başlamıştı. Mahallede bir canlanma başladı. Uyanık bir komşu hemen evinin bahçesine adaklık hayvan doldurup satışa başladı. Bir başkası mum satıyordu. Olaylar iyice büyüdü, gelenler birde çam ağacına ip, çaput bağlamaya başladılar. Bizim çam ağacı oldu mu dilek ağacı.

Babam ne yaptıysa kimseyi inandıramadı burada evliya olmadığına. Babam artık bıkmıştı bahçemizdeki yabancı yüzlerden. Babam bir sabah dörtte saçları elektrik çarpmış gibi kalktı. Pijamalarıyla bahçeye koştu. Delirmiş gibi bir hali vardı. O saatte bile çam ağacının altında dua edenler vardı. Babam hepsini kovaladı. Hatta bir iki tanesini tekmeledi. İnsanlar ne olduğunu anlamadan kaçışmaya başladılar. Annem, babamın arkasında dönüyor onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Ama babam yayından fırlamış ok gibiydi. Onu kimse durduramıyordu. Gürültüye komşularda uyandı. Babam elinde baltayla çam ağacına vurmaya başladı. Komşular hep bir ağızdan yalvarmaya başladılar “Yapma oğlum, çarpılacaksın.” “Yapma Dursun, tek umudumuz evliyamızı elimizden alma.” “Dursun delirdin mi mahallemizin ekmek teknesini kesiyorsun.” Babamın hiç kimseyi duyacak hali yoktu ağacı kesti. Üzerinde renk renk ipliklerle, çaputlarla devriliverdi çam ağacı. İşte en çok buna üzüldüm. Yalanım bir çam ağacının kesilmesine neden olmuştu.

Babam ağacı kestikten sonra ortadan kayboldu. Annem “Bu adam pijamalarıyla nereye gitmiş olabilir?” diye meraklandı. Babam bir iki saat sonra bir motor tuğlayla göründü. Yine mahalleli toplandı, babamın ne yapacağını merak ediyorlardı. Babam tuğlaları tam çam ağacının kesildiği yere yığdı. Ellerini birbirine vurarak “Ooh be evliyanızdan da dilek ağacınızdan da kurtuldum,” dedi. Daha doğrusu babam kurtulduğunu sanmıştı. Ertesi sabah kalktığımızda insanlar tuğlaların etrafında dua ediyorlardı.

Babam baktı ki benim yalanımın önüne geçemeyecekti, çareyi yeni bir eve taşınmakta buldu.

         O şenlikli mahalleden taşınmamız işte böyle oldu.
  Ayten Kaya Görgün