Bir işe başladığımızda, biriyle
tanışıp ileriye dönük bir karar verdiğimizde, sıkça duyarız şu sözü:
“Hayırlı olsun!”
Son derece güzel bir dilektir.
Dostane duygularla söylenen bu söz, olası tüm tatsızlıklarından sıyrılmış güzel
günleri çağrıştırır bize.
Haksızlıklara maruz
kalmayacağımız, kimseyi haksızlığa uğratmayacağımız günleri.
“Düşü olmayanın gerçeği de olmaz” denir ya hani.
Doğrudur!
O güzel, o ömür artırıcı günler,
bir an uzanıverir önümüzde. İnsanın içi, bir güzel ısınır. Bir çocuk
gülümsemesidir belirir dudaklarında.
Hayırlı olsun, sözü tamam
da!.. Önemli başlangıçlar için sıkça
söylenen “sonu” hayırlı olsun, sözüne ne demeli!
Bu sözü, her defasında kaygıyla,
içimde beliren ince bir hüzün dalgasıyla karşılarım.
Geçenlerde bir yakınım ve bir
arkadaşımın annesi de, yeni başladığımız işle ilgili aynı cümleyi sarf etmişti:
Sonu hayırlı olsun!
Günleri, ayları, hatta yılları
bir çırpıda katlamış, en, en uzağa gidivermişlerdi birden.
Bir bitiş anına!
Sevineceğime bir tuhaf olmuştum.
Oysa ki, benim için, an be an yaşanacaklar önemlidir. O zaman diliminde
edinilecek acı-tatlı deneyimler.
Bir insan, yaşama başka nasıl
dahil olur? Zamanı, aslında ömrü nasıl değerlendirir? Etrafına nasıl yararlı
olur? Tabii ki, sonlara, o hüzünlü sonlara bakakalarak değil!
***
"Sonu hayırlı olsun!"
Adeta yazısız koca bir başlığa benziyor!..
Bir parça kaygıyla, endişeyle
söylendiği için öteden beri yadırgarım bu sözü.
Dünyada, içinde bulunulan
toplumda deneyim edinilen tatsızlıkların etkisiyle sarf edildiği için
yadırgarım.
Biliyorum, tümüyle olumsuz bir
ifade değildir.
"Çaban, umudun, yürek çırpınışın boşa gitmez umarım. Hak ettiğin yere
gelir, hak ettiğin değeri görür, hak ettiğin sonuca ulaşırsın vs."
Derinlerinde, muhakkak ki
böylesi anlamlı mesajları da barındırıyor. Bu bakımdan yabana atılacak bir söz
değildir. Her şeyin, ama her şeyin başlangıçtaki tatlılıkla noktalanmasını
salık verir.
En sonunda da hüsrana
uğramamayı. Paylaşılanların, ilerde bir gün burnumuzdan gelmemesini. Özverinin,
vefasızlık ve nankörlükle karşılık bulmamasını.
Bunlar bir yana, ifade ediş
biçiminden olsa gerek, bu söze dair bir olumsuzluktur ağır basar bende.
Sonlara takılıp kaldığımızı
düşünürüm ister istemez.
O bir çırpılık, hüzünlü sonlara!
Bir olup bitti olarak
adlandırdığımız sonlara.
Hani yaşamda her tür kavganın
bittiği, sesin-soluğun kesildiği anlar vardır ya, işte o suskun anlara.
Bu sözü diline dolayanlara göre
yaşamın özü, yolun en sonu olur nedense. O bir çırpılık nokta! Oysa ki, oraya
nasıl ve neleri göğüsleyerek geldiğimizin bir önemi olmalı.
Ne gibi güzellikleri
paylaştığımızın, paylaşacağımızın da.
Yaşanan her an, ömrümüzden bir
evre değil midir? Belki kocaman, kimbilir belki de küçük bir evre.
Her anı bizimdir. Her anı
yaşanmaya, ama dolu dolu yaşanmaya değerdir.
Öyleyse, insan olmanın gereğini
yerine getirmeli. O başlığın altına sürekli bir şeyler yazmalı. Ama öylesine,
Ustanın da işaret ettiği gibi, "iş olsun diye değil"!
Hevesle, tutkuyla, ellerimizin
en çok hırpalandığı yerlerde bile, yaşama dört elle sarılmaya çalışarak.
Ve de her şeyin başı olan
sevgiyle!..