*Felsefe ve Aydın İlişkişi

                                                                         ak yazılar/2

 

"İnsanların bilinci varlıklarını belirlemez, tersine, toplumsal varlıkları bilinçlerini belirler." Karl Marx'ın böyle dediği­ni/yazdığını okuduğumu anımsıyorum. Yine Friedrich Engels'in de bu sözler bağlamında olmak üzere, 'karşılıktı etki ve tepkiler''den söz ederek yanlış anlamaları önlemek İstediği ve ko­nuya bir tür açıklık getirdiği de bilinen bir gerçektir. Buradan başlamamın nedeni şudur: Aydın'la felsefe birbirine çok yakın iki konu. Ciddi bir ilişki söz konusudur. Çünkü, bilmek bir baş­langıçtır, ama yine bilindiği gibi asıl olan bilmenin Ötesinde dö­nüşümdür ya da değişimdir. Buna dönüştürmek ya da değiştir­mek demek gerekir belki de. Yine anımsayabildiğim kadarıyla, Karl Marx'ın Feurbach Üzerine Tezler'(w)ât şuna benzer bir sözü vardı: "Filozoflar, bugüne kadar yalnızca dünyayı açıkla­makla yetindiler. Oysa asıl olan onun değiştirilmesidir." Karl Marx'ın bu sözünü aklımda kaldığı kadarıyla aktardım. Dilerim anlamı bozulmamıştır. Yoksa, sözcük düzeyinde belki "açıkla­mak" yorumlamak ve "değiştirmek" de dönüştürmek olarak geçiyordur asıl metinde. 

  Füsun Akatlı, deneme ve eleştiri yazarıdır. Ama aynı zaman­da bir felsefeci'dir... Füsun Akatlı'nın Söz Gazetesi'ndeki ilk ya­zısına felsefeyle başlaması bu açıdan çok önemli. [1] Orada işe Sokrates'in bir sözü ite başlaması, deşeceği konuların bir tür girişi gibiydi. İyi de yapmıştı. Önce bilmek; bilmekten, hiçbir şey bil­miyormuş gibi -bilinçli bir tavırla böyle- davranarak sürekli bil­mek insan olmanın ilk koşulu. Kültür ve felsefe olgusunu dünden bugüne, İsa'dan önceki filozoflardan günümüze taşıyarak, çağ­daş olmak, en Önce bilme'ye bağlıdır. Ebette bilmeyi inanmaktan ayıranlar için. Bunu vurgulaması çok güzel ve yerinde. Ama tüm bunları derken, girişte değindiğim ana düşünceyi atlamadan. Yoksa felsefe çok uzak bir giz olarak kalır, göksel kitaplardaki birtakım sözde 'şairane' sözler düzeyine indirgenir. Felsefe bilim(sel) olma niteliğini yitirerek, bir yeni 'kutsal kitap' olarak. anlaşılmadan içindekilere saygı duyulan ve inanılan bir şey olur. Günce Ueşlirirsek, 'vahiy' ayet'e dönüşür ve müritler onu bir 'arnentü' gibi belleklerinde taşımayı sürdürürler. Bilinç eksik ka­lır, sürüleşme başlar. Oysa: "Bilinçlİlİk (...), mutlaka aydın ol­maktan geçer: aydın olmak da bireysellikten." [2] Marx/Engels de Alman İdeolojisi'nde şöyle dememişler miydi? "Bilinç, bilen varlık'tan başka bir şey olamaz ve insanın varlığı, onun gerçek ya­şam sürecidir." 



  Şuraya geliyoruz: Felsefe gelişmenin bir önkoşuludur. Düşün­sel gelişme olmadan felsefe olmaz. Felsefenin varlığı, aydınların varoluşuyla doğrudan ilgilidir.

  Şimdi, yine bir felsefeci olan Füsun Akatlı'nın yazısından kalkarak başka bir yazıma göndermede bulunacağım: Aykırı bir görüş belki ama, aydın'ı entelektüel kavramından ayırdıktan sonra -bunu birçok yazımda yaptım gerekçeleriyle, ileride yeni­den, başka bir yazıyla değineceğim-[3] iyimser bir kestirimle Tür­kiye'de aydının niceliksel durumuna baktığımızda, pek de kaba­rık bir sayının ortada olmadığım gözlemlemek olanaklı. Bunun nedenini açıklarken, çok kaba olarak şöyle yazmıştım: (Aydının) "az oluşunun nedeni bence açık: Çünkü Türkiye'de felsefe yok­tur! Felsefe, düşünsel gelişim ve bilimsel tutarlılık ile aydınların sayısı ve düzeyi arasında sıkı bir bağ olduğu görüşündeyim. Çün­kü Türkiye'de aydınların halk kültürü dışında devraldıkları kül­türel kalıt ve/veya birikimin evrensel niteliği ortadadır. Bu arada gerektiğinde Örneklenebilecek bilgi ve bilim üretme çabaları ile kimi ilginç sanatsal başarıları görmezlikten gelmiyorum. Gerisi, çoğu kez hâlâ 'aktarmacılık' dolaylarındaki etkinliklerdir." [4]

Görüldüğü gibi aydın sorunu ile felsefe konusu birbirine bağlı. Felsefesizlik, aydınların yetkinliğini ve Özgünlüğünü etkileyen bir olay. "Seçkin" nitelemesini aydın'ın entelektüel'le karıştırıl­maması için özellikle kullanmıyorum burada. Felsee folmayınca sistemli düşünce de olmuyor, belirleyici olan sistemsizlik oluyor. Bilimsel anlamda sistemli bir felsefe! düşünce kuramayınca ay­dının gelişmesi de rastlantısal olacaktır elbette. Evrensel olmakla karıştırmamak kaydıyla, düşünce yönüyle 'dışa bağımlı' (aktarmacı-öykünmeci) olmak gündeme geliyor o zaman. Bu 'dış' (ya­bancı) etki eklektik olduğu için sistemsizliği üretiyor, kopyacılık düzeyini aşamayınca, aydınların dizgesel-düşünsel oluşumu ge­cikmelerle tıkanıyor. Evrensel üretim ve eklemlenme gerçekleşemiyor. Elbette bunun tarihsel-toplumsal nedenleri var ve bunlar 'haklı' gerekçeler de oluşturabilir. Ama yine de felsefe ve bilim­sel düşünce üretimi asıl düğümü oluşturuyor. Bu yüzden, yani seçmeci-aktarmacı yanı nedeniyle, Türkiye'deki aydın, her an 'entel' olmayı yeğlemekte, bu bölgeye girince de 'entelektüel' olmaktan çıkarak 'aydın' olmayı becerememektedir. Kafasında varolan derme çatma ve dağınık bilgi yığılmasından olumlu bir bileşime varamamaktadır. Bilindiği gibi bunun bir başka adı da eklektizm'dir. Aydının -görece azgelişmiş ülke aydınının- yazgı­sında iki risk öğesi, dolayısıyla da iki tehlike var: Kille tapıcılığı, sınıf kuyrukçuluğu vb. çeşitli nitelemelere karşın bunlar popiilizm-uvriyerizm ve bunun tersidir: Elİtizm-entellektiializm1... Es­ki deyişle "fildişi kule." Sonuçta her ikisi de bireysel bilinci taşı­mamaktan (birey olamamaktan) kaynaklanır. 


  Sözün özü, aktarmacı-seçrneci bilgi ve kültürle beslenen kü­çük kentsoylu insanlar, aydın olmak yerine, "seçkinliği/ elitizm'i yeğliyorlar. Bunun sonucunda da gerçek aydınlar çıkmıyor orta­ya: Benim kokteyl aydını diye adlandırdığım bu yeni tip, "elitist entellektüel"dir işte. [5] Bunun ise, sorumlu insan diye anlattığımız gerçek aydınla birebir bir ilişkisinin olmadığı son derece açıktır.

  Nereye varmak istiyorum: Düşünsel ve bilimsel üretim olma­dan, felsefe'nın oluşması olanaksız. Bunun bilinmesi gerekli, gi­derek zorunlu. Felsefe, aydın açısından "aydınlanma"nın ve bilgi üretmenin, ardından bilimsel bilgi üretmenin ilk koşulu! İsin ol­mazsa olmazı. Bu durumu önsel (apriori) olarak kabullenerek yo­la çıkmalı aydın olma savaşımını verecek olan insanlar. Çünkü felsefe! gelişme düzeyi, aydının zihinsel anlamda olgunluğunun Ölçüsüdür! İşte Türkiye'deki eksiklik tam da buradadır. Bundan dolayı. Füsun Akatlı'nın Sokrates'ten başlayarak bilgi, bilme ve inanma arasındaki ayrımla, çağdaşlığa değinmesi çok önemi. Bunlar olmadan aydınlar üzerine söz söylemek bir şeye yaramaz. İse, bilimlerin anası (yoksa babası mı demeli?), bilimsel bilgi üretmenin en genel biçimi ve yolu olan felsefeye, asıl kaynağa yaslanarak girişmeli. Çünkü, aydın olmanın da, özgün bilgi üre­timinin de başlangıcı felsefedir.

  Demek ki, felsefeyi kuru, donmuş bir bilgi yığını olarak gör­memeli ve bilme'nin tadını çıkarmalıyız. Ancak bilmenin anla­mı, dünyanın dönüştürülmesi için gereğinde bir "araç" -ah. şu araç deyişinden belki de haklı olarak korkup çekinen ne çok in­san var!- olduğu sürece değer taşıyacaktır. Bu açıdan yeni 'yeni' aydınların ortaya çıkması için felsefeye gerek vardır. Ama bir seçkin lafazanlığı olarak değil. Felsefe, günlük yaşama girdiği zaman daha etkili ve maddi bir güç haline gelecektir.

                  

           Ankara, 13 Aralık 1987 (Promete dergisi, Ocak-Şubat 1994)

AkyazıIar/2

Felsefe ve Aydın İlişkisi

[1] Füsun Akatlı. "Çapraz Kurlar", Söz Gazetesi, 21 Kasım 1987

[2]  Lukacs'lan aktaran: Selim İleri. Bkz. Çağdaşlık Sorunları, s. 17, Günebakan Yayınları, Temmuz 1987, İstanbul

[3] Söz konusu edilen yazı, yayımlanma gerekçesiyle ikinci sıraya düşen: "Entelektüel ve Aydın" balıklı yazıdır.

[4] Kemal Gündüzalp, "Köşeye Sıkıştırılan  Değil Savadan Aydın", Hürriyet Gösteri dergisi, sayı: 66, Mayıs I986


  [5]
"Bu konuyu örnekleyen bir yazı yakında yayımlanacaktır" demiştim dergide yayımlanırken. Ancak o yazı, yazıldı yazılmasına da,ne yazık ki,anlı-şanlı  bir çok dergi yayın yönetmeni ve editörünce yayımlanmadığı gibi, o dergilerin "gizli bir el" tarafından yazılarıma kapanmasına ve yazın alanından sürülmeme yol açtı! İşte bu nedenle, yıllar sonra küçük ama 'bağımsız' bir dergide 'naftalinli' olarak yayımlanabildi: Bkz. Kemal Gündüzalp "Seçkin m Entelektüeller ya da Kokteyl Aydınlar", Aydınca dergisi, sayı; 3-4, Temmuz-Ağustos 1997.










*Papirus Yayınları
ISBN: 975-8747-73-8
1. basım, Nisan 2005





  Kemal Gündüzalp