Uzun
süredir "an"ı yaşama isteğinin peşindeyim. Birkaç gün önce şehir
merkezindeydim. Güvenpark’ın bir kenarına ilişip insanları izlemeye koyuldum.
Sokaktaki insanların yüzünde tek bir sözcükle stres yazılıydı. Kartpostal
üzerindeki resim gibi çizgileri belirgindi mimiklerin. "An"ı yaşıyorlardı ve
anın içine stres karışıyordu.
Neyi yaşamak gerektiği
biliyorduk bilmesine de kimi zaman beceremiyorduk. Şu anda insanların
bakışlarındayım, gülüşlerindeyim, sinirlerinin tam merkezindeyim. Anın içine
doğru ilerliyorum.
An ve an
Kıyıya demirledim,
hayır hayır, aslında insanların anlarınaydı attığım demir. An, görecelik
olgusundan hareketle dünün bugünün ve yarının içinde bazen felaket rüzgarları
estiren, bazen de coşkulu mutluluklara yelken açan sürprizler oluyordu.
Rastlantılar , tecrübeler ve umutlar gizlenmişti sonsuz duygular
zincirine.
Bodoslama birbirine
giren onlarca duygudan söz ediyorum aslında.
"An"sızlık
Kafam bozuluyor bazen. İnsanların bakış açıları, korkaklaşan duyguları
canımı sıkıyor. Bu düşüncelerin etrafımı çevrelediği zamanlarda titremeye
başlıyorum. Üşüme geliyor ruhuma. Gerçekte yaşanılan her an; "an"da geçmişe ait
olan başka bir zamana taşınıp kilit altına alınıyor.
Anlarımı arıyorum. Sonsuz duygu havuzunun bütünündeki bir dilimi
özgürce yaşamaktan bahsediyorum. Yarının sorumluluğu, dünün yaşanmışlığı şu "an"a gizlenmesin istiyorum.
Iskalan"an"
Küçük bir dünyanın içinden sıyrılıyordu insan. Belki de en keyifli
zamanları kovalıyordu. Usulca, ruhuna dokunan anları hayvani zafiyetten uzak
tutarak yarına taşımaya çalışıyordu. Kaç ıskalanmış "an"a şahitlik etti
sayamıyordu.
Duyguların arasına sıkışmış kırmızı bir öfke, acemi bir gurur ya da
anlayamama olgusu peş peşe ıska geçiyordu.
Kimse birbirini işitmiyordu sanki.
Ağlay"an"
Dün gece düşümde mutluydum. İriyarı bir zamanı yarıp, içinden
geçiyordum. Duygu azmanı birçok sözcüğü ötelemiş, neye benzediğini
umursamıyordum. Her şey ne kadar da güzeldi uyanıncaya dek. Uyandığımda kendimi
sahipsiz birçok anın içine park etmiş buldum. Bir el bana doğru uzanarak
uzaklaşıyordu. Kim olduğunu göremedim.
İpek böceği kozasını neden hep içerden örüyordu ?
Kazan"an"
Anlarımı
yaşayacağım bir yaşam kutusu buldum. Kutunun içinden anlarımı
gölgeleyen her şeyi çıkardım. İçine; heyecanımı, baş
koyduğum bir mutluluğu,
kulağıma fısıldanan üç beş güzel sözü,
dergilerden kesilen resimlere benzer
zihnimdeki kimi görüntüleri yerleştirdim. Minik bir
kutunun içine konmuş değerli bir "taş"a benziyordu hepsi.
Baktıkça parlıyor, baktıkça değerleniyordu.
Kutunun içindeyim. Çiseleyen yağmurun altında yürüyor gibiyim.
Anlarımın içinde en sevdiğim insanları görüyorum. Bana doğru geliyorlar. Köhne
birçok duygunun içinden sıyrılmış şişko ve mutlu birine benziyordum.
Unuttuğum ne çok "an"ı yakaladım.
Bilmeden ne çok şeyi atlamışım bilinçsizce. Eski bir film gibi her
şey.
Artık o kadar yakınım ki. Anımsamak için unutmam.