Rütbesiz Sevdam

 

 
Rütbesiz bir sevda şimdi benimki sana
Rütbesi yok, yok omzunda arması, mevkisi ve yok gözü yükseklerde
Hani razı olan şu bir kuruya, bir damla suya…
Yeter ki sen ol şu su sızan tahta damın altında.
Diyemem olmayanı! yalan olur… kandıramam seni.
Yok “kat”ı, “yat”ı  bu sevdanın… varsa yoksa
Sınırsızlığın sınırını sen belleyen bir atı dört nala
Umarsız rüzgardan, yalnız “sen” deyince duran…
Değil kapılarım sırçadan, elmastan, yaldızdan,
Değil özel ellerden işlemeli bronz ve de göz kamaştıran
Ama aralayınca okyanustur ardı kapılarımın.
Ve işlemeleri yalnızca ellerimden kurumuş kan lekeleri
Sensizlikte bir avuntu diye kapılarımın sırtını sıvazlamaktan…
Şa’şa vaad edemez sana sevdam gecelerde.
Havai fişekleri yok bakkalında… kabarmış zaten veresiyesi
Bi şiir okur sana ay ışığında, bir anlatır seni dalgalara
Sever, sever ve gene sever… güvercinler penceresinde…
Limuzini yok davetlere getirirken… yolları da hep patikadır ya…
Ama eli var hep sana uzanan… hep seni bekleyen…
Bi arabası var gönüle park etmiş, bir yalnız seni taşır
Bir elbisesi var onu giyer her davette
Her küçümseyen bakışa inat, sende gördüğü sevda rengi diye
Binanın en üst katı değil evi sevdamın… yok da kaloriferi
Sıcak ve soğuk değil suyu… çatlayabilir ellerin sevdiğim…
Ve üşüyebilirsin soba geç tutuşursa…
Bil ki ar edecektir ateş sevdamdan ve o akmayan sıcak su,
Sensizliğimin eceli andıran soğuk terlerinden…



Mahallesi yüksek zümre değil, değil ışıkları biri yaklaşınca yanan
Bu sokakta hala su sırası var ve kamyon arkası Pazar piknikleri
Ve aydınlığı; rüzgara boyun eğen asılı duvara bir lüksten yanan
Nasıl asılıysa sevdam dar ağacına… aynı boynuna şu vurulan…
Değil adı sevdamın şu yeni isimlerden… anlamı bilinmeyen!
Eskilerden… kadimlerden… babaanne hatırası verilenden…
Adı; “sen” sevdamın, kütüğü sen, bağlı olduğu harita sen.
Ve ölümünde bir vasiyet sahibi olur rütbesiz sevdamın… gene sen! 


 

  Zeynep Kerim