6
Nisan 1984 Kocaeli/ Gebze doğumluyum. İlkokul, ortaokul dönemlerim hiç sorunsuz
geçmişti. Ama matematik hariç… Daima matematik derslerinde kendimi bir özürlü
gibi hisseder ve en arka sıralara oturur hatta hocamın dikkatini çekmeyecek şekilde
yavaş hareketlerde bulunurdum…Türkçe derlerinde ise kimse benimle
yarışamazdı.Her derste Sıla ön sıralara alınır, hikayeler ona yüksek sesle
okutulur, kimsenin bir şey anlamadığı o eski Türkçe ile yazılmış şiirleri
makaleleri saatlerce yorulmadan yorumlayan bir kızdım…
Ve
1999 yılında Yahya Kaptan Anadolu Lisesindeyim. 2002 de mezun oldum…Şimdi hem
matematiği iyi olup hem de edebiyatla uğraşan ve arada kalan 5 yılı algılamaya
çalışanlara kestirmeden bir cevap; "Kafanı yorma kardeşim…Ben bir sene
hazırlık okudum, bir sene de (Lise 1’de yani) sınıfta kaldım..."
Edebiyatla
ilgim, içimde garip bir dünya oluşturmaya başlamıştı…Yarışmalara katılıyor
ödüller alıyordum fakat yetmiyordu. Ödülden gelen para değil, yaşattığı o
duygular bana az geliyordu; başka bir şeyler yapmalıydım.
Derken
bir yandan hayatımı yoluna koyuyor bir diğer yandan da deli gibi okuyor ve
yazıyordum…
Kitaplığım
gitgide büyüyordu… Ben de öyle... Sadece yaşım başım değil, içim, içimdekiler
büyüyordu hiç durmadan…
Şiirle
başladım yazmaya, sonraları hikaye, öykü vs. Saldırıverdim ne kadar edebiyat
dalı varsa. Çoğu zaman beğenmiyordum yazdıklarımı ama bir gün iyi bir şeyler
çıkacaktı, biliyordum…
Üniversite
sınavı… Olmadı, denedim valla ama olmadı!.. Çok denedim hem de…
Bir
dönem bir hastalığa tutuldum…
Kendimi
o hastalıktan sonra edebiyata layık bir insan olarak görmeye başladım…Hani
bilirsiniz, edebiyatçılarımızın yarısından fazlası ince hastalığa tutulmuştur…
Öleceksin
demediler belki yüzüme tükürür gibi ama gözlerimin içine baka baka bana
acıdılar… Ama ölmedim…
Hep
benim içimde yaşayacak olan bu hastalıkla devam ediyorum yaşamaya. O beni
öldürmedi, tam tersine yaşamı daha çok sevdirdi…
Bu
ince hastalık döneminden sonra bunalımlı bir dönem geçirdim. İçime daha çok
yönelmeye başladım… Sessizlik… İstediğim şey; sadece sessizlikti… Çünkü güneş
battıktan sonra içimdeki gürültüyle dışımdaki gürültü birbirine giriveriyor ve
ben onları ayıramıyordum… Böylelikle geceleri bir vampir gibi beslenmeye
başladım… Siyahtan beslendim, geceden beslendim, kalemden ve kağıttan ve
ölümsüzlük kokan kitap sayfalarından…
Hâlâ
büyüyordum…
Üniversite
okuyamadım o zaman bana ömrümün sonuna dek zevk veren, bana yaşadığımı
hissettirebilecek bir işe mesleğe ihtiyacım vardı.
Veeee...
Bir
arkadaş sayesinde Bilge Adam Bilgi Teknolojileri Akademisindeyim. Grafik ve Web
Tasarım üzerine bir eğitim aldım.
Derken
kurs bitti 1 ay sonra Gebze’de yerel bir gazetede iş buldum… Grafiker olarak
1.5 yıldır orada çalışmaktayım.
Bu
ara dönemde Sevgili Altay Öktem ile mailleşerek tanıştık… Daha doğrusu benim
mailime cevap veren ilk insandı o… Beni hiç görmeden çözdü. İnsanların bana
vermedikleri bir çok fırsatı bana verdi ve en önemlisi de kendimi önemli
görmemi sağladı…
Derken
onun sayesinde YÜXEXES dergisinde
tasarımım ve şiirim çıktı… Ardından onun söyleşi haftası için afiş hazırladım
ve İstanbul sokaklarında duvarları süsledi. Sonrada çıkarmış olduğu “Karakalem”
dergisinin ilk sayısında Edgar Allan Poe hakkında yazdıklarım çıktı.
Edebiyat
başka bir dünyadır benim için… Neyzen Tevfik
nasıl ki neyini çalarken hiçbir zaman para için yapmamışsa bunu, ben de
yazdıklarımdan çizdiklerimden hiçbir zaman para kazanmadım. Zaten işin içine
para girince her şeyin özü bozuluyor; insanın bile.
Hep
yazdım, sürekli yazdım fakat sadece içimden geldiği zaman. Kendimi hiçbir zaman
geçiştirmedim… Yapabileceklerimin zerresine nail olmuş değilim henüz…
Daha
yapacak çok işim var…
Hâlâ
büyüyorum…