Ermeni
kökenli İrma Felekyan'la (Toto Karaca), bir Azeri Türkü olan Mehmet İbrahim
Karaca’nın çocuğudur. O zamanlar Cumhuriyet tarihinin ünlü tiyatrocularından
sayılan bu çift, evliliklerinde altı yıl sonra Muhtar Cem Karaca’ yı dünyaya
getirirler. Cem Karaca için müzikle asıl buluşması 14 yaşındayken olur. Cem, o
sıralarda Suadiyeli Nesrin adında ki bir kıza aşık olur. Kızı, “Johnny Guitar”
isimli parçayla etkilemek ister. Lakin Cem Karaca’nın bu şarkısı Nesrin’den çok
annesini etkiler. Ve annesi Toto Karaca sayesinde Cem Karaca Müziğe başlar.
Cem Karaca’nın
profesyonel yaşamı "Apaşlar" grubunun solistliğini üstlenerek başlar.
Bu grupla Hürriyet gazetesinin düzenlemiş olduğu, Altın Mikrofon yarışmasına
katılırlar. Ve söyledikleri Emrah parçasıyla da dereceye girip adlarını
duyururlar. Bu dönemde Cem Karaca iki kulvarda öne çıkar. Biri Pop müziğin
alışılmış formlarına bağlı fakat güzel şarkı sözleriyle desteklenen yorumlar, giğeri
ise Anadolu ezgilerinin “pop-rock”la buluştuğu farklı bir yorumdur. Bazı
parçaların sözlerinde toplumsal gerçekler , yaşanılanlar yansıtılmaya başlandı.
Tepkiler, isyanlar ve Cem Karaca’nın mükemmel yorumuyla şarkılar insanlar
karşısında çok yol katetti .1969’da apaşlardan ayrılan Cem Karaca, bas
gitarcısı Seyhan Karabay’la birlikte Kardaşlar grubunu kurar. Cem Karaca ve
arkadaşları bu dönemde Anadolu Rock denilen tarzı yarattılar. Onlar bu dönemde
bu kimliğe sahip çıkan tek gruptu.
12 Mart döneminin
baskıcı atmosferine karşı durdular.
1972 de Kardaşlar
dağıldı. Cem Karca işte bu dönemde Moğollar'la buluştu. Moğollar’la birlikte
çıkardığı "Namus belsı" albümü çok geniş kitlelere ulaştı. Rock
temaları artık eskisinden daha da ağır basıyordu. Bundan sonra
"Dervişan" adlı grubu kurdu. Bu dönem sanatçının en radikal müzik
dönemiydi.”Tamirci Çırağı” ve “1 Mayıs” bu dönemde ortaya çıktı.
Cem Karaca
çalışmalarının çoğunda bu bozuk düzene isyan etti. Bundan sonra da
"Edirdahan" grubunu kurar. Bu grupla "Safinaz" adını
verdiği albümü yapar. Albüme adını veren Safinaz bu ükede yapılan ilk rock operası
olarak bilinir. Ve bu albümde Nazım Hikmet ve Ahmet Arif’in iki uzun şiirini
besteler Cem karaca.
1979 da yoğun
baskılar sonucu Almanya’ya gider. Burada ülkenin önemli orkestralarıyla
çalışmalarını sürdürür. Yeni besteler yapılır. !987 de Türkiye’ye geri döner.
Ama "Turgut Özal’ın elini öptü de geldi" söylentileriyle birlikte de
gelir. Görüşlerindeki yumuşama Cem Karaca’nın bazı kesimler tarafından
yadırganmasına sebep olur. Müzik ruhundan fazla ödün vermeyen Cem Karaca, bu
dönemden sonra "Merhaba Gençler ve Her zaman genç kalanlar" ,
"Töre" , "Yiyin Efendiler" , "Nerde Kalmıştık?"
ve "Bindik bir alemete" isimli albümleri yapar. Bazı albümleri Cahit
Berkay ve Uğur Dikmenle ile çalışır. Ağır
Roman filmindeki yeniden yorumlanmış "Resimdeki Göz Yaşları" ile
yeniden gündeme oturur. Son albümünde ise Moğollar ve Kurtalan Express
üyeleriyle çalışır. Birkaç şiir çalışmasında yer alır Hep Kahır
şarkısını burada yeniden şiir şeklinde okur. “Kahpe
Bizans” filminde küçük de bir yer alan Cem Karaca bu filmin “sound-track”ında 3
şarkı seslendirir.
Türkiye’de artık
bir çok şey değişti. Ecevit’in eski Ecevit olmadığı gibi. Artık bir zamanların
Radikal tutumlu insanları, bu radikal tutumundan zamanla vazgeçtiler. Cem
Karaca bir söyleşisinde “... eskiden siyah ve beyaz vardı ama artık ben gri
tonlardayım” der. Ve aynı programda “ben hala solcuyum ama inançlıyım” da der.
Cem Karaca müzik felsefesinden
hiç ödün vermedi. Toplumsal sorunlar ve sevgi, Anadolu ezgileri hep müziğinde
yer aldı.
Ve bir pazar
sabahı (8 şubat 2004) solunum yetmezliği sebebiyle geçirilen kalp krizi
nedeniyle aramızdan ayrıldı. Ertesi gün cenazesinde on binlerce kişi vardı ve
her biri vasiyeti üzerine onu alkışlarla değil tekbirlerle uğurladı. O
istememişti devlet töreni ve alkışlar... Kırgın olduğunu söylüyordu arkadaşları
devlete... ve adına yakışır bir biçimde aramıza veda etti.
Kendi ağzından Cem Karaca
Ben Mehmet Karaca'dan olma Toto Karaca'dan doğma Cem Karaca, doğduğum andan
itibaren yuvarlanmaya başladım. Tabii yuvarlandığım için de yosun tutamadım.
İlk senelerim tiyatrocu olan anne ve babamın denetimi, eğitimi ve gözetimi ile
geçti. İlkokulda çenemin düşüklüğü ile nam saldım. Babamdan öğrendiğim 3 - 5
Arapça, Farsça kelime ile kendimi çok bilirler arasında görmeye başladım.
Çocukluğumun en büyük kararı beğenilmekti. Ergenliklerimin yüzümde patlamaya
başladığı çağlarda aynaya baktığım zaman kendi
kendimden tiksinirdim. İleri derecede miyop gözlü, gerektiğinden çok şişman
çocuksu yüzümü, kızlardan geçtim ben bile beğenmiyordum. Bu yılllarım kolejde
geçti. İktisadi yapısı benden kuvvetli kişiler arasında bir takım bunalımlarım
başladı. Beğenilmeye karar vermiştim fakat beğenilmiyordum. O yıllarda ilk kez
sevdim. Ama dedim ya şişmandım işte. Boş zamanlarımı annemin ve babamın
oynadığı tiyatroda geçiriyordum. Sevdiklerimin halkı etkilemesi ve alkış
sesleri hep kafamda uğuldardı. Ben de beğenilecektim ve alkışlanacaktım. Kesin
karar verdim. Bu arada şarkıcı olmaya karar verdim. Beğenilme yolu sahne
olacaktı benim için.
İlk öğrendiğim şarkı Johnny Guitar, beni seven ilk kız Suadiyeli Nesrin'di.
Beğenilmek için yol bulmuştum kendime. Pikaptaki ve radyodaki şarkıları papağan
gibi ezberliyordum.
Ne oldu nasıl oldu bilemiyorum bir gün kendimi tiyatro sahnesinde buldum. Tiyatroyu
tekrar müzik, onu birinci evliliğim, evliliğimi askerlik takip etti. Askerde
Türkiye'yi tanıdım. Türk idim. Türkçe Türk'ü anlatmam gerekiyordu. 1967'de bu
yolda yürüyerek Altın Mikrofon ikincisi oldum.
"Başlangıcından bu yana ne değişti?" diye soracaksınız. Çok az şey
değişti. Eskiden 215 kuruşluk Marmara şarabı, Sana yağı ve ançuez severdim.
Şimdi Yakut şarabı, tereyağ ve lakerda yiyiyorum. Değişen yaptığım müziktir.
Parasızdım bu işe girerken, şimdi de parasızım.
İyi şeyler yapmak istiyorum. Yetmiyorum kendime. Patlamak istiyorum. Bütün her
şeyi geride bırakıp asra uygun bir patlama yapmak istiyorum. Arıyorum yolumu.
Mutlaka iyiyi daha iyiyi bulacağım.
Kaynakca:ttp://www.sabah.com.tr/ozel/cem7/dosya_35.html