ana sayfa / editörden / içindekiler / iletişim / arşiv / havuz hakkında

 

Mayın Tarlası


Rüyanın en güzel yerinde misin?
Hangi rüyanın?
Çocukların cıvıldadığı, arıların, kuşların gezindiği yeşili mora çalan bahçelerde oynadığın günlerde misin?
Korkarım uyanacaksın uykundan.
Formatını bozduk beyinlerin, kanal ayarlarınla oynama!
Sahne 1: İki el silah sesiyle başlayacak program.
Sahne 2: Çocuk seslerini, kahkahayı ve alkışları çıkartıyoruz fondan...
Sahne 3: Sağ taraftan ölüm giriyor sahneye.
Sahne 4: Öldürülecekleri sen seçeceksin, e-mail adreslerinden...

Sahne 10:- THE END -
Yarışmanın birincisine tek ölümlük hak veriyoruz, toptan... Artı mayın tarlasına gidiş bileti...
Hâlâ rüyada mısın?
(...)
Televizyondaki yarışmaların karmaşası içinde yine unuttun tüy problemini, özgürleşebilmen için yapman gerekenleri. Önce şampuanını seçeceksin. Sonra saç boyanı. Ya da fark etmez önce saç boyanı seç, sonra şampuanını! Sen aldırma öyle "Kirlenmeden öğrenemezsin!" diyenlere . En iyi çamaşır deterjanı bile çıkaramaz bu üstümüze sürülen lekeyi. Ne Ayşe Teyze kurtarabilir seni ne de Ahmet Altan. Kadınlığı biliyor olmaları yetmiyor nedense.
Çeyizliklerin bir bir yırtılıp dağılıyor etrafa. Yok öyle artık sabun kokan çamaşırlar. Lekeler yapışmış bir kere çıkartamazsın uğraşma.
Her reklamda kamaşıyor gözlerin. Büyük, renkli konfetiler gibi yağan üstüne çamaşır deterjanının zaferi değil!
Sen rüyanın en derin yerinde, reklamlar geziniyor bedenlerde...
"Yalan" de bana !
"Savaşa, yalan" de ( !)
"Ben burada savaşı anlatmıyorum ki sana ! Savaş-mavaş yok ortada..."
Yanıldın. Aldandın. Hatta aldatıldın…
Mayın tarlasının tam ortasındasın…
Kurşuna dizilen insanlar arasında, kurşun asker oynuyorsun. Sahnede, bir avuç masum çocuk. Elma ağaçları, kiraz ağaçları yerine mayınların yeşerdiği topraklar. Tel örgülerin çevreleyip, her telin beynine battığı bir yer burası…
Spor salonun zeminine oturmuş, hayatla gerçek arasındaki duvarın kalınlığını ölçen bir avuç masum çocuk. Savaşın rehin aldığı bir okul burası. Anaların göğüs uçlarını dişleyerek beslenen bir kavga buradaki. Satılık bedenlerin ulu orta dolaştığı yavşak bir görüntünün göbeğinde dünya. Analar hâlâ kadın rolünde hırpalanmakta. Saçlarının her bir teline kurban olunsa ?
Bizler ise üstümüze giydiğimiz demir miğferlerle, televizyonun yarışma kanallarında, kahkaha bombardımanına kaptırıyoruz kendimizi. Ne Irak'da vurul-anlar, ne Endonezya'daki deprem, ne anamızın rahminde kopan fırtına… hiçbiri ilgimizi çekmiyor.Osetya, anılara kanlı okul baskını olarak geçerken, kaynanaların gelinlere çektirdiği acılarla, genç kızların genç erkeklere pazarlandığı bir alışveriş programında emperyalist bir anarşiye katılıyoruz. Ağzımız dolu dolu oluyor.
Çünkü alıştık artık 20. yüzyıl senfonisi kalaşnikoflara. Alıştık hiç düşünme-meye.
Aldırmadık… Yarışmayı, alkışlamayı, pop star olmayı öğrendik. Bunların hepsinin arkasından da en incesinden orkidimizi takıp sokaklarda gezmeyi.
Şimdi boşuna yalvarma, formatı bozuyor sesinin tınısı. O ses ki idrar kokan ağlamaların arkasına gizlenmiş.
(...)
Sen hiç mayın tarlasında yürüdün mü?
Dakikalarca, bedeninin ağırlığını, tek bacağınla dengede tutarak taşırken, adımını nereye atman gerektiğini düşündün mü hiç?
Bir kurtuluş ihtimali için, tek bir adım.
Tek ayağın havada; gözüne, gönlüne, aklına kestirdiğin düzlüğe atlayabilmek için geçirdiğin zaman; ‘Korkmadım!‘ diyemezsin.
Adım attıkça küçüleceğini bile bile; bu son adımda karşıdayım, dediğin zaman, daha ilk adımı atmadığını göreceksin. Yüreği korktukça büyüyen, düşündükçe küçülen bir bedenin son yanılgısı bu. Namusu iğneyle delen, hayatı pamuk ipliğiyle ören, karısını kızını, baldızını delik deşik eden arabesk bir şarkının son namesi bu!
Korkma…
Yalvarma…
Sen şarkını söyle, tüm dünya dinlesin(!)
Fonda : "Boşver unutursun. Bu da geçeeer…" nakaratları arasında, komşu-nun çocukları teröristlerce rehin alınmış okullarında. Kim öğretebilirdi ki onlara, tek ayakları ile basmaları gerektiğini gerçek hayata.?( !) Patladı her biri, kurşunlar gibi havada.
Sen yine şarkını söyledin tüm olanlara inat. Ya şarkılar bir gün seni bulursa ?
(...)
Şimdi kendi evinin mayın tarlasında, adımlarını sayıyorsun.. "1-2-3...", diye.
Adımların mı çok yoksa mayınlar mı?
Bitmeyen adımlar, bitmeyen mayınlar.
Bir kurtarma operasyonunun en -can alıcı- noktası; kırılan camın arkasında rehin kalan ölümler. Ölen onca insan ve yine ağlayan analar.
Bir insanın değerinin olmadığı bir yerde, bir milyar insanın ne değeri olabilir ki?
Birin etkisiz eleman olduğu bir dünyada... Milyar kere bir yine milyar kere değersizliktir.
Yoksa bir savaşın çıkmasında, milyarda bir ihtimal bile olsa Macellan'ın ya da Cristoff Colomb'un parmağı olabilir mi, keşfedilmemesi gereken toprakları sömürgecilik uğruna keşfetme gafilliğiyle?(!)
Unut bunları.
Unut ve en rahat koltuğuna otur salonundaki(!)
Kaynana programlarına, pop star yarışmaları ve ikinci baharlar karışıyor. Arada fırsat bulup çıkan, ağızlarını kocaman açmış çocuklar şarkılarını söylüyor, dinle. Ellerindeki tüfekleri birbirlerine döndürmüş yüzyılın çelik- çomak oyununu oynuyorlar sahnede.
Dinleyecek kadar direncin ve düşünecek kadar ümidin var mı hâlâ? Yoksa çocuklarımızı özgürlüğümüze feda mı edelim? Geleceği yıkmanın en iyi yolu! Dünya, tıpkı bir mayın tarlası. Şimdi rollerini paylaştı herkes… Bu rol dağılımında başrol oyuncusu, mayın tarlalarını bir bir patlatıyor. Ve biz her şeye inat; mayın tarlasında kopan parmakların gıdıkladığı bir komedinin son perdesini oynuyoruz, özgürlük uğruna.
Hiç bitmeyecek bir kinin, zamanla aşınmış yarısında yaşayıp; susuzluğa, kuraklığa, her şeye meydan okur edasıyla sevişirken, küçüklüğümüzle tek tek birbirimizi kurşunluyoruz. Birin hiç, hiçin bin olduğu bir tarihi yaşayıp, ne bıraktığımızı bilmeden ölüyoruz...
Demirden akrepler gibi sokuyor bizi. Patlayan beyinler, dağılan kemikler arasında hâlâ televizyonun en eğlenceli kanalında reklamları seyrediyoruz; çünkü reklamlar; "Hayat Dışarıda" diyor bize. Hayat Irak'da, Endonezya'da, Osetya'da, Afganistan'da… Ama hayatın oralarda pek eğlenceli ve tatlı olduğu söylenemez. Belki de yeteri kadar Kokakola içmedikleri içindir, kimbilir?

Atma adımını(!)

Mayın tarlası burası...

   
 

Esra Odman


2001 H@vuz Bilgi Bankası - 2005 Havuz Dergisi

design by tema-solutions