Özgen Ergin
 - yazar -
 
                     An Rapohl 10 a,-50859 Köln
 Tel: +49 (0) 221 1642 7203 -  Cep: +49 (0) 177 435 98 04
 e-mail: ozgen.ergin@t-online.de oezgen.ergin@erzbistum-koeln.de
                                      
                         FIRDÖNDÜ
 - roman -
ISBN 975-304-299-X
Dünya Kitapları
           http://wwww.dunyakitaplari.com

YAZIN SANATI – KİTAP EKİ -803

7 Temmuz 2005 -- Asuman Kafaoğlu-Büke

                                                        

                                                     FIRDÖNDÜ

1960’lı, 70’li yıllarda Almanya’ya giden işçilerin orada yaşam kurma, yerleşme ve daha sonrasında da yurda dönme hikayelerini okurduk. Son yıllarda ise bir dönem politik ya da başka nedenlerle Avrupa’ya yerleşmiş aydınların hikayeleri ile sıklıkla karşılaşır olduk.

Avrupa’da yaşayan entelektüellerin göçmen yaşamları işçilerden bir çok konuda farklı; en başta sadece yaşadığı ülkede yabancılaşma duymuyor, bunu ülkesine geldiğinde de yoğun olarak hissediyor. Göçmenlerle ilgili istatistikler de bu iki grup arasında bir fark olduğunu ortaya netlikle koyuyor, örneğin “yurda kesin dönüş” yapan işçilerin aksine iyi eğitim almış, yüksek maaşlı işlerde çalışan göçmenler nadiren geri dönüyorlar.

Özgen Ergin “Fırdöndü” adlı yeni yayımlanan romanında yüksek gelirli bir ailenin geri dönüş öyküsünü anlatıyor. Uzun yıllar yaşadıkları Köln’den dönüp yerleştikleri İstanbul’da çocuklar kolay uyum sağlayamazlar, özellikle henüz liseyi bitiren oğulları sürekli geri dönme planları yapar. İstanbul’daki yaşamları detaylarıyla anlatılmasa da, Mercedes araba, boğaz manzaralı ev gibi bazı marka ve etiketler sayesinde burada yaşam standartlarının düşmediğini anlarız fakat sahip olunan lüksler bu şehri ev olarak görmeye yetmez.

Roman, İstanbul’a yerleştikten birkaç yıl sonra şüpheli bir ölümle babasını kaybeden genç kızın annesini sorgulaması ile başlıyor. Sorduklarından fazlasını anlatıyor annesi, bir de eline babasının tuttuğu günlükleri veriyor. Romanın büyük bir kısmını bu günlükler oluşturuyor. Doğrusu bunlara “günlük” demek pek doğru olmaz, bunlar bölük pörçük yazılmış anılar. Ayrıca bu anılar özellikle oğlunun okuması için yazıldığı için, aralara öğütler de sıkıştırılmış.

 Erhan adlı roman kahramanı hayali ihracatla para kazanan, karanlık işlere bulaşmış biri. Öte yandan para harcamayı seven, ince zevk sahibi ve özellikle kadınlara düşkün bir erkek.

Roman kahramanının birinci tekil şahısta anlattığı anılar farklı zaman dilimlerini anlatıyor. Bir çocukluk anısının ardından, zaman ve yer belirtmeden başka bir anıya geçip bir aşkını, daha sonra çocukları ile gittiği bir tatili peş peşe anlatıyor. Bunlar arasında kronolojik bir devamlılık olmadığı için, ilk başlarda anlatılan anılarda Erhan evli mi değil mi, şimdiden mi bahsediyor yoksa gençlik yıllarını mı anlatıyor anlamak çok zor. Bu arada yıllar önce yaşanmış bir olayı anlatırken “cebin pili bitti” (s.64) ya da “saat ücretim yüz euro” (s. 57) gibi daha yakın tarihe ait olabilecek bilgiler vererek akıl karıştırıyor. Bu akıl karışıklığını yazar bilinçli olarak yapıyor, özellikle yaşam detaylarına hiç girmiyor. Roman karakterlerinin yaşlarını, hayat hikayelerini ender olarak aktarıyor.

Roman ilk başlarda gizemli bir cinayet ve daha da gizemli bir intihar öyküsü anlatacak sanıyor okur fakat sonuçta Erhan’ın aşklarını anlatıyor. Erhan Suna adında bir kadınla evli ve ondan biri kız diğeri oğlan iki çocuğu var. Ayrıca Anita adında bir kadından bir oğlu olduğunu, Nora adlı Hollandalı bir kadından da Maya adında bir kızı olduğunu anlatıyor. Ama sevgilileri bunlarla bitmiyor: Sandra, Nicole, Tina, Aysu, Veronica, Viktoria, Armina ve adını bilmediğimiz birkaç fahişe ile birlikte oluyor Erhan.

Roman boyunca çok fazla sayıda kadın karakter anlatıldığı için bunları birbirlerinden ayırt etmek, her birinin farklı özelliklerini anlamak olanaksız. Sanırım okur sadece tecavüze uğrayan Nora ile Rusya’da tanıştığı Armina’yı biraz yakından tanıyor, diğer kadınların hepsi – bunlara karısı Suna dahil – silik portreler olarak yer alıyor romanda.

Erhan’ın aşk yaşadığı kadın sayısının fazlalığı romanı da bence kalabalıklaştırıyor. Birbirlerinden bunca kopuk anıların bir yerde toparlanmasını bekliyor okur ama sahneler, yemekler, kadınlar birbirlerine fazlaca benzediği için tanımışlık duygusu gelişmiyor.

Roman belli bir çerçeve öykünün etrafında toparlanmaya çalışılmış, bir yandan Erhan’ın defterlerde anlattığı olayları takip ederken diğer yandan defterleri okuyan kızının hayatına giriyoruz. Genelde çerçeve öykü tekniği ile yazılan romanlarda bir noktada dış öykü ile iç öykü kesişir ve roman bütünlük kazanır. “Fırdöndü”de Özgen Ergin iki öykünün kesişme noktalarına ağırlık vermemiş, ilk başta örtüşme noktasının roman kahramanının işlediği cinayet ile bağlantılı olduğunu düşündürüyor okura ama ilerleyen sayfalarda bütünlük kazandıran şeyin yazan ile okuyan olarak baba kızın ilişkisi olabileceğini gösteriyor.

Kızın babasına duyduğu hayranlık, babası yaşında bir erkeğe aşık olması önemli ipuçları idi ama roman bunların üzerinde fazla durmadan geçti. Romanda eleştirilebilecek bir şey, roman kahramanının ölümü (ya da ölüm süsü verilen kaybolması) ardındaki hikayenin anlatılmamış olması. Yazar bunu anlatmadığı gibi okura düşünce geliştireceği ipuçları da sunmuyor. Olay örgüsünün bu dallarının gelişeceği izlenimi veriliyor romanın giriş bölümünde ama cinayet ve hapishane sadece birkaç paragrafla geçiştiriliyor; Erhan’ın ölümünün ardındaki gerçekleri de tam öğrenemiyoruz.

“Fırdöndü” göçmenlik üzerine ilginç düşünceler üreten bir roman. Burada bir ülkeye dışardan bakmak ile içersinde olmak arasındaki farkı düşündürüyor okura. Kesin dönüş ile yurda dönen birisinin şikayetleri, ne burada yerleşik oturanların şikayetlerine benziyor ne de bir turistin yakınmalarına. Erhan hem çok sevdiği hem de artık alışmakta zorlandığı ülkesinde hemen her şeyden şikayet ediyor. Gençlik günlerini abartılı bir nostaljiyle anıyor. Terk edilen ülke, büyük özlem duyulduğu için yüceltilirken, geri dönülen ülke yadırganıyor ve beğenilmiyor.

 Romanda da yadırgayan bu bakış açısını hissettiriyor yazar. Okur burada yaşadığı için her taraftan arabesk müzik yayılmasını yadırgamaz, oysa roman kahramanı pis kokuları, gürültüyü yadırgıyor; bu durumda okur da sıradan şeylerden şikayet eden kahramanı yadırgıyor. Bu zincirleme yadırgamalar, evine dönen göçmenin artık buralı olmadığını kanıtlıyor. Gelen ile kalan arasındaki uzaklığa dikkat çekiyor.

Özgen Ergin’in bu romanı aslında Almanya’da yaşamak ve ülkeye dönmek temalarını işleyen denemeler şeklinde de okunabilir. Yer yer Türk kadınlarını anlatırken (s.53) ya da feminist kadın tiplemeleriyle (s.72) aşırı genellemelere girmiş. Ben yazarın kadın betimlerine erotizm kattığı bölümleri sevdim. Belki tüm romanı erotik bir öykü çevresinde anlatsaydı daha yakınlık duyacağımız bir roman kahramanı çıkardı ortaya.

Fırdöndü / Özgen Ergin / Dünya Kitapları / 2005 / 254 sayfa.

http://edebiyatelestiri.blogspot.com

asu@yazinsanati.com