Masmavi
ve Bembeyaz Bir Gelecek Seslenir Durmadan; Rengarenk "Miş"li Geçmişlerle
Bezendikçe Bütün Beşikler…
Ninni
ve masal;yaşadığımız topraklar üzerinde, edebiyatın diğer türlerine reva
görülen
basmakalıp
değerlendirmelerden ve yorumlardan fazlasıyla nasiplenmektedirler hala.Evet;
disiplinlerarasılık diye bir olgu artık nefes aldırmaktadır metinlere ve
yollarını açıp genişletmektedir onların. Ancak; metinlerin cinsiyetçi söylemin
esiri olmadan niçin ele alın(a)madığı sorusu, doyurucu bir cevap verememiştir muhataplarına
henüz.
Çocuğun,
çocukluk denilen demirden leblebiyi yutmadan önce geçirdiği aşamaların çocukça,
çocukla dillenişi olarak görülmesi gereken masal, büyüğün, hayata dair hazır
reçeteler sunduğu bir, iyi hal kağıdına dönüşür ansızın; yorum, ataerkil
kodlarla devreye girdiğinde; gökten düşen elmaların, önce ve sadece, olayın
akışını pür dikkat takip eden, büyüğün
sınırlarıyla özgürlüğünün tadını çıkaracak olan ebedi tutsak çocuk değil, elbette
büyük bakmakla yükümlü olacaktır tadına; masalın ekseninde kurulan dünyada,
evliler evlerine köylüler köylerine çekilirlerken.
Ninni
söz konusu olduğunda da farklı bir manzara ete kemiğe bürünmeyecektir önümüzde.
Gücünü,
farklı bir dile tercümesi mümkün olamayan annecenin sözlüğünden özenle seçilen
kelimelerden; erozyon nedir bilmeyen, üzerinde,voltajı yüksek bir ışıldağın
mola vermeden
gezindiği
yürekten; pas tutmak gibi bir derdi ve sorunu olmayan bellekten alan annenin,
rahminde
filizlendirdiğiyle hasbıhali olarak da düşünülebilecek ninni adına geliştirilen
yorumlarda
ve değerlendirmelerde de göstermektedir kendisini hiç kuşkusuz bu;yönsüz, çapsız
ve elbette yine ataerkillik sayesinde, başı eğilemeyen ve beli bükülemeyen
söylem.
Özge
İlayda’nın, Kalan Müzik’ten, “Uyu Bebişim Uyu bir ninni,bir masalcık” adını
vererek, dinleyicisiyle buluşturduğu
albüm; bizleri, bu kavramlar ve
onların ele alınışları bağlamında yeniden düşünmeye çağırması bağlamında,
önemi inkar edilemeyecek bir yerde duruyor.
Annelik,
çocukluk gibi verili kimliklerin boyunduruğundan uzak bir noktada hazırladığı
çalışmasıyla İlayda; masmavi, bembeyaz ve gepgeniş bir coğrafyanın kapılarını
da ardına kadar açarak buluşturuyor bizi;ninnilerle ve masallarla.
Sadece
coğrafyanın değil ,zamanın da sınırsızlığıyla sımsıkı sarılıp sarmalanıyoruz
notaların izini sürerken Anadolu’nun veya Rumeli’nin kıraç veya bitek arazisinde
bir başına kalmıyoruz böylece; İlayda’nın enternasyonalist sesi, Pasifik kıyılarındaki annelerin uykusuz
gecelerinin de konuğu oluyor.
Krieger,
bulutlara uçarlarken, denizlerde kaybolurlarken eşlik etmeyi unutmuyor, annesine
ve kuzusuna.
Macar
dansları ile dinleyenlerini Avrupa içlerine uçan halılarla götüren Brahms, rüyada
gülümsetiyor bu ikiliyi, trajedi yüklü hayata, zor da olsa komik yanlarını
görüp tebessüm işlemeyi sürdürebilsinler diye.
İlk
şan pedagogu, yaşamını Türk operasına adamış özverili soprano Saadet
İkesus Atlan, dizeleriyle; Bach’ı Bartok’la;Paganini’yi, Hindemith’le
harmanladığına önceden şahitlik ettiğimiz, Kardeş Türküler’den aşina olduğumuz
Neriman Güneş, viyolasının ve kemanının
telleriyle; aynı gruptan Işın Kucur, modern işlere laf olsun torba
dolsun diye girişmeyen klasik gitaryla; Ayşegül Özmen ve Ayla Baskın, miş’li
geçmişli cümlelere; sadelikten, duruluktan
devşirdikleriyle; annece dillenişlerinde dil ekliyorlar İlayda’ya.
Keyboards’ta
Ahmet Kolpar, Mix üzerinde Eliot Bates
ve yapımcı Hasan Saltık cinsiyetçi taarruzlara
uğramayan albümünde naçar bırakmıyorlar sanatçıyı.
Müzik
öğretmenliği görevini Almanya’da sürdüren;
alçakgönüllülüğünü, sesine olduğu
gibi harflerine de yansıtan Özge
İlayda’nın bu çalışması, sadece “Anadolu Ninnileri” gibi çalışmaları
hatırlatmakla kalmıyor; daha tay durmayı
öğrenememiş bir canlıdan eli kanlı katil yaratmamak nasıl olur sorusunu da cevaplandırıyor, onu
yakın geçmişin izini yitirmeden, kem gözlerden, laf kalabalığına abone, inadına
milliyetçi ve cinsiyetçi ağızlardan
koruyup kollayıp, mekanlarının en güzide yerlerinde toza dumana mahkum etmeyecek olanlara.
|