"GÖLGESİ
BEDENİM (1)"
Çiçeği burnunda yazarlar genelde şiirle ya da öyküyle gönül
düşürürler yazın dünyasına.
Çoğunun
ilk göz ağrıları süreç içinde değişir, başka türlere, alanlara kaymaya başlar.
Dikkat edin, bir ömür boyu başladığı şiirle ya da öyküyle halvet edenler çok
azdır.
Esra
Odman, “öykü” kapısından girdi yazın dünyasına. Hem de büyük bir
tutkuyla, aşkla. Şimdilerde öyküyle nişanlı o. Ama bir ömür boyu sürecek
sevdalı bir evliliğin adımlarını atmaya,
maratonunu koşmaya da hazır. Öyle gözüküyor ki Esra Odman’daki bu tutku yaşam
boyu azalmayacak, daha da çoğalarak
sürecek. Öyküye onun kadar büyük bir aşkla,
sevdayla bağlı çok az genç yazar
gördüğüm için bu yargımı gönül
rahatlığıyla söylüyor, onu öykü dünyamıza
önemli
bir kazanç olarak görüyorum…
ÖYKÜYE
SEVDALANMAK
Esra
Odman’ı tanımadan önce öykülerini tanıdım. Seçici kurullarında bulunduğum iki öykü yarışmasında önemli derecelerle
dikkatimizi çekmişti. Yakından tanıdıkça gördüm ki bu başarılar rastlantı değil…
Her şeyden önce müthiş bir okuma tutkusu ve belleği var. Ayrıca öyküye bir
sevda ile bağlanışı, her şeye öykü odağından görüp değerlendirişi
küçümsenecek şeyler değil…
Esra
Odman, doğal olarak kadın duyarlıklarıyla giriyor öykü dünyasına. Bu duyarlık
onda çok belirgin, kalın ve kaba değil. Olsa olsa sessiz, derinden akan bir duyarlık.
Zaman zaman bir erkek gibi düşünerek, karşı
duyarlıkları geliştirdiğini de görüyoruz(Faili Meçhul, Güneşin İz Bıraktığı
Adam, Roman:Tarihsiz Ölüm öyküleri bunlardan). Bir kadın yazarın erkek
duyarlığını anlatmakta da başarılı olması bir zaaf değil bize göre. Tersine
önemli bir başarı. Cinsiyetin kişiye giydirdiği özel duyarlıkları yıkmak, genel
duyarlıklara kulaç atmak, yoğunlaşmak
anlamına gelir ki bir
yazar için önemli
bir göstergedir bu. Yazarın kendi benindeki dar sulardan
çıkarak geniş sulara
açılabildiğini gösterir. Bu dönüşümü
yapan, yapabilen bir kadın öykücünün her alanda
kalem oynatabileceğini ve başarılı olabileceğini
düşündürür sonuç itibarıyla.
Esra
Odman’ın öyküleri yapay ve kapalı ortamlarda yaratılmış ürünler gibi renksiz,
kokusuz değil. Yazılım ve yönelim alanları evin dört duvarlarıyla sınırlanamaz.
Edilgin, bireyci, içe dönük kalıpları kırarak sokağa, caddeye, kalabalıklara
açılan öykülerdir onlar. Hemen her şeye insan odağından, gerçekliğinden ve sıcaklığından bakılır. Son derece “sahici”, tabularını yıkmış, içten, doğal insanlar buluruz onun anlatımlarında.
İnsan
sıcaklığından, gerçekliğinden yola çıkan öykülerin “anlam, dil, ileti” gibi
değerleri önemsememesi düşünülemez. Öykülerin tümünde temiz, özenli bir dil ve
anlatım görülür. Sözcük ekonomisine değer verilir. Ne fazla söyleyerek
sarkmalar yaratılır, ne de eksik bırakılarak anlatım güdükleştirilir. Her şey iyi bir öykü yoğunluğunda ve kıvamında bırakılarak doyuma ulaşılır.
“Öz”
vazgeçilmez bir çıkış noktasıdır Esra Omdan için. Ama öykünün tümü değildir.
Onu has öykücü katına çıkartan asıl
“biçim”dir. Hemen hemen hiçbir öyküsü dümdüz kurulmamıştır. Bilinç akımı(flash beck) denilen yönteme
mutlak başvurulur. Öykü kırılarak, geriye dönerek, katmanlaşarak, ama sonuçta
varsıllaşıp boyutlanarak yol alır. Bu yöntemde de aşırıya ve yapaylığa
kaçılmadığı için öykü biçim boğuntusuna
sürüklenmeden belli bir dengede ve
doyumda kalır.
Yazar,
dile çok önem verir.
Öykü dili içinde aranıp bulunmuş yeni bir dil de denebilir buna. Esra Odman, incelikli yazılmış sözcüklerden
seçerek belli bir tat katar anlatımına. Damıtılmış, arı bir dil, şiirsel bir lezzettir varılan son nokta. Kendine özgü üslup yaratmasını bilen, kendi sesiyle türküsünü söyleyen Odman’ın imzasını görmeden öyküsünü tanımak
olasıdır bundan sonra.
Odman’ın
öykülerinde bir başka özellik “gerilim” öğesidir. Neredeyse tüm öykülerinde
belli bir gerilim gözükür. Sonuç şaşırtıcı bir biçimde biter. Gerilimi olan, ama gerilim üzerine kurulmayan
bu öyküler, biraz gizemli, çağrışımları
olan, uçları açık bir bitişle sizi
sarar, etkiler. Kâğıt üstünde biten öykü kafanızda bitmez, uzun süre sizinle birlikte gezer. Hatta sizi
öyküye ortak olmaya çağırır.
ÖYKÜLERİNE
YAKINDAN BAKMAK
Kitapta
on dört öykü var. Bunlar: Faili Meçhul, bir morg doktorunun bilincinde yoğunlaşan
korku, şehvet, cinayet, aşk, tecavüz duygularının travma boyutuna varacak denli
somutlaştığı bir öykü. Sahip olma ve şiddet öğelerinin ölü seviciliğine kadar
uzanışını görürüz. Yol Ayrımı, baba sevgisi yaşayamamış bir kızın ayrı
yaşadığı babasına gitme, ona kavuşma, hasret giderme özlemi üzerine kurulmuş
bir öykü. Birsen adlı kız, babasına gitmek için karar verdiğinde arabasına
benzin almak zorunda kalır. Benzinlik birkaç yolun ayrımındadır. Bu yollardan
birisi babasına gitmektedir. Birsen, çok istemesine karşın babasına gidemez.
Çatallaşan sadece yollar değil, sevgiler ve tutkulardır da. Roman:Tarihsiz Ölüm, 1970-80 döneminin
devrimci olaylarını anlatan bir öykü. O döneme ait aşklar, kırgınlıklar,
umutlar, döneklikler, pişmanlıklar, bir romanın final bölümüyle birlikte
verilir. O dönemi yaşayıp da otuz, kırk yıl sonra geriye dönüp yaşananları
anımsayanların ellerinde hüzünlerden, acılardan, kırgınlıklardan oluşmuş
kocaman bir demet kalır. Güneşin İz
Bıraktığı Adam, bir baba/oğul
öyküsü. Esra Omdan, kendini bir oğul yerine korken de gerçekçidir: “Ellerim
parmaklarıma, parmaklarım sigaraya, sigara dumana karıştı. Bu karışıklığın
içinde, sağ elimin işaret ve orta parmağının arkasındaki sarılık gözlerimi
kamaştırdı. Zannedersin ki her sabah güneş oradan doğuyor ve bu izleri bırakıp
sonra da gökyüzündeki o bilindik yerini alıyor. Yalnızlığın eşlik ettiği
efkarım, gündoğumları ve gün batımları arasında sarıya ve sigaraya her
seferinde yeniliyor gibidir(s.29)”. Böyle Olmasını İstemezdim, silahlanma tutkusunun açtığı acıyı anlatır. Rüya, öykülerin en lirik, en şiirsel,
en masalsı olanı. Yaşlı Ruşen Bey,
kentte kişiye özel kokuları olan
kolonyalar üretmektedir. Bir gün Ruşen Bey’in yüreğini hoplatacak dünyalar
güzeli bir kız gelir. O da kendine özgü kokusu olan bir kolonya ister. Ruşen
Bey, kıza altı gün sonra gelmesini söyler. Söyler ama, dünyanın bütün
çiçeklerini, kokularını gezdiği halde kıza yakışacak bir koku üretemez. Altıncı
gün Ruşen Bey’in korkuları daha bir çoğalır. Geçmişte kalan aşkları,
kırgınlıkları, umutları, umutsuzlukları
düşünerek rafında dizili gözyaşı şişelerinden birisine ağlar. Bir de bakar ki
şişe dolmuş. Yüreğini kanatlandıran o kız geldiğinde çok özel kolonya yapılmış
olur. Gölgesi Bedenim, kitaba adını
veren bir öykü. Adı ve dili çok özgün olmasına karşın bunun öyküden çok bir
deneme olduğunu söylemeliyim: “Ölüm hayatın gölgesi mi? Karanlık, biçimsiz ya
da biçimi yeteri kadar biz olmayan, bizden başka her şeye benzeyen; umarsız -devinimi bizim canlılığımızdan alan- varlığı
olmadığı gibi yokluğu da olmayan ölüm. Hayat gölgesinden korkuyor(s.45).” İki İncir,
Ümit Kaftancıoğlu Öykü Yarışması’nda ikincilik alan önemli bir öykü. Sinop hapishanesinde
yıllar önce siyasi bir suçtan yatan babasının izini aramaya çıkan bir kızın öyküsü. Yine dramatik, duygulu ve
şaşırtıcı. “Çıplak adam karşımda. Virgüller arası kaybetmiş kendini. Şimdi
noktayı arıyor(s.57” diye başlayan Çıplak
Adam ve Ağaç, simge yoğunlukları olan bir öykü. Menekşeler Gözlerinde, kırılganlıklar, küskünlükler üzerine
kurulmuş bir aile öyküsü. Kör Nokta,
medya kültürüyle gerçek yaşam arasına sıkışmış bir insanı anlatır. Kırmızı Domates’te, Ünzile ile Bekir’in
acılı biten sevdası anlatılır.
Ama dümdüz değil. Dağda, doğum anında kan kaybından ölen Ünzile’nin yıllar
sonra kentte türlü biçimlerde anımsanmasıyla. Ağlayan Devetabanı, eşlerin ayrılmasıyla anneden yana düşen bir
kızın baba özlemini anlatan duygulu bir öykü. Tek Gecelikti, Oidipus psikolojisiyle yazılmış farklı bir öykü.
SONUÇ
Esra
Odman öyküye dışardan değil, içerden bakıyor. Onu parçalıyor. Kübist bir ressam gibi
geometrik çokluklara ayırıyor. Sonra o çoklukları belli bir mantıkla, biçim
anlayışıyla tek bir dokuda birleştiriyor, öyküyü kurguluyor.
Odman’ın
öyküleri “kısa öyküler” türünden. Kısalığı oylumundan kaynaklandığı kadar yoğun
anlatımından da kaynaklanıyor.
Türk
öykücülüğünün Esra Odman’la önemli bir
yazar kazandığını düşünüyorum. Bu konudaki zarımı onun için atıyorum; zamanın
umudumu ve beklentilerimi boşa
çıkarmayacağını düşünerek…
(1) Gölgesi
Bedenim, Esra Odman, öyküler, Havuz
Yayınları, Ankara/ Almanya