Kaç
zamandır yüzüm donuk, gülüşüm donuk, bana
sevgi ile bakmaya çalışan gözler donuk... gittikçe
vahşileşiyor, bulunduğum mekânlara içten içe
yabanileşiyo- rum. Her sevgiye, her sevgiliye ve de her globalizm
muhalifine boynum kıldan incedir dedikçe dört bir
yanımda kılıç sesleri, dört bir yanımda yağlı
ilmekler... üstüne üstlük aşklarımın
sefaletine gülüyor geleceğini garantiye almış aşklar...
hava soğuk üstüne üstlük al diyenim de yok...
aşağı tükürsem sen, yukarı tükürsem sen,
iyisi mi emekçi halkların ve aşkların ahıyla çirkinleşen
yüzüne tüküreyim ey ÇARK...
Burası
Avrupa, galiba son durak; kapitalizm... Kapanmaz bir yara gibiyiz bu
insan öğütme sistemi güçlü olan yapıya.
Her ne kadar dil uzattırmasak da muhaLİFliğimize, LİFlerimiz
çoktan kopmuş... burda bir medyaplaza var, burda bir megapol
var, burda yakında Avrupa metrapolleri var ve de insanSIZIlığımız...
tıngır mıngır yuvarlanıyoruz ışıklı kentlerin dipnotlarında
,zamanın arkasına sığınıp “KARA göründü„
denilecek günler beklenirken “Para göründü„
hayatları yaşanıp gidiliyor hijyenik muhalifliklere TOZ
kondurmadan...
Birkaç
sıcak yürek hariç muhaliflik yitirilmiştir bu
diyarlarda...
Ey
gözyaşlarını üzerimden esirgemeyen sevgili; hayat
kırılır yen içinde kalır, düş kırılır düşüş
içinde kalır, gözlerim, gözlerim sadece senin
sıcaklığında kalır... uzat saçlarını ey sevgili ; metro
istasyonlarında sabahlayan hüznümün üstünü
örteyim...
Kapanmaz
yaralarla yürüyorum sokaklarını senin ey düşsüzlükler
ülkesi, ey namahremliğini yitirmiş namertler ülkesi... ey
“ufukta bir gemi göründü„ bile diyemeyenlerin
ülkesi... ey şehir planlaması mükemmel, ekonomik düzeyi
yüksek, sözde refah ülkesi; kuzulaşan hayatıma
kurtlaşarak saldırıyorsun... akşamdan kalma düşsüzlüklerin
senin olsun, sıcak yorganların senin olsun, saçlarından
sürüklenip pazarlara düşen aşkların senin olsun...
ayakaltlarına alınamayacak düşlerle yürüyorum senin
sokaklarını, milyonlarca, milenyumlarca düşsüzlüklerinin
arasından sana inat uyumuyorum köpekleşen koynunda... ne olur
ne olmaz diyorum bu akşam; SU UYUR DÜŞ UYUMAZ...
Ey
gözyaşlarını üzerimden esirgemeyen sevgili ne kadar da
çıkmaya çalışsam bu lanetliler dünyasından, bu
labirentliler kentinden zaman zaman titriyorum sevgisizliğin ve
hüznüme bir liman bulamamanın eksi kırk derecesinde...
Bir
yanlarım ölüyor, saçlarım dökülüyor,
gözlerim kapanıyor, tırnaklarım sökülüyor,
çocukluğum vuruluyor... nereye sığınsam boynuma bir ip
geçiriliyor, inadına kendi boynumu kendim kırıyorum, sizin
ipiniz ziyade olsun... bu akşam sokaklar tam Avrupa kokuyor, ne bir
aşk sürgünü, ne bir sürgün aşk, ne bir
anarşist mahalle delikanlısı, ne de düşlerini kederine gömen
esmer güzeli... yürüyorum işte sözde muhteşem
binaların arasından; geleceğimi geçmişimin beyaz yüzüne
gömerek, KEDERLE...
İş
sözleşmeleri, kâr hayalleri, yükseliş planları,
geleceğini garanti altına alma telaşeleri ile saldırılıyor
gittikçe gaddarlaşan, katılaşan yeni değerler dünyasına...
Zamandan daha hızlı davranılıyor o dört elle sarılıp kinle
öfkeyle korlanan yeni değerler dünyasına...
Telasnikoflarla vuruluyor milenyum sevdaları... Sevgi, umut, hoşgörü
molası veren otomatik olarak dışlanır bu düşsüzler
maratonunda...
İnsanın kendine
sürgünlüğü ve yalnızlığı içerisinde
bir avuç gülüş bile bulamıyorum mültecileşen
yarama bastırmak için. insan kendine de sürgünse
eğer hangi şaşalı söyleme inanır, hangi şaşalı güzele
içten içe içer; yabancılaşıyorsa eğer insan
kendi tarihine; hangi tarih dersine kulak asıp hangi teorik
sınavlarda yıldızlı pekiyi alır... Cicili bicili aşklarıyla,
teorisi pratiğiyle canı cehenneme konformist muhalifliklerin
modernist aşkların, canı cehenneme cenin katili salyalı
emperyalizmin…
Sairin deyimi ile
“Her şey satılık burada, her şey ambalajlı. Sevgi, umut,
ütopya, başkaldırı, inanç, ölüm, farklı
hayatlar... Her şey, her şey satılık burada. Burada her şeyin
bir fiyatı var. Burası durmadan hızlanan bir kent… Aşk bile
burada serbest piyasa kurallarına bağlı…
Ey
aşklarına bile izin kâğıdı ile gidilen sevgisizlikler
ülkesi!.. ey aşkları faşistleşmiş, euroları fetişleşmiş
düşsüzlükler ülkesi; yakamda DÜŞ, iyisi
mi, yakamdan düş…