16 Mart 2008
- Neden ve nasıl böyle bir çalışma yapmaya karar verdiniz?
- Abidin Dino’nun bizi 7 Aralık 1993’te terketmesinden sonra hemen hemen
bütün gazete, dergi ve benzeri yayın organlarında hemen hemen herkes bir şeyler
yazdı. Abidin’i anmak için bunlar çok duygulu, sevimli ve son derece şirin
şeylerdi.
Ama Abidin’i tanımak için yeterli değildiler. Yayınlanan makaleler ve
haberler sayesinde şunu da farkettim: Abidin yeterince tanınmıyor. Ve hatta
hayatına ilişkin kimi konularda, kimi noktalarda hatalar bile var. Bunlarda
bizzat Abidin’in bile rolü olduğunu belirtmeme lütfen izin veriniz... Çünkü
çocukluğundan beri rakamlarla arası iyi olmadığından (Robert Kolej’de orta
öğrenimini terketmesinin nedenlerinden biri de mutlaka aritmetikti) Abidin,
yaşamındaki önemli dönüm noktalarının tarihlerini bile yanlış anımsardı. Yanlış
yazardı. O zaman bu yanlışların sürmesi bir yerde kaçınılmazlaşıyordu.
Bunun üzerine Abidin Dino’nun 23 Mart 1913’te doğumundan vefatına kadar geçen
zaman dilimini kapsayan bir çalışma için kolları sıvadım.
1993’ün hemen sonunda. Yanlız şunu da eklemeliyim Abidin’le Temmuz 1988’den
vefatına kadar hayatının değişik dönemlerini söyleşi yöntemiyle yapıp kasetlere
kaydetmiştim. Ve bir kısmını da değişik yayın organlarında yayınlamıştım. Ki
bunları daha önce, bildiğiniz gibi, Abidin Dino ile Söyleşiler. Yazıları Hayat
ve Sanat (Peri Yayınları, İstanbul, 2006) isimli kitabımda yayınladım. Abidin’le
dostluğum, yakın arkadaşlığım Parisli yıllarımın başına, yani 1982 ve 1983’e
kadar uzanıyor. O günlerden sonra düzenli olarak görüşmelerimiz elbette bu
kitaplar için belirleyici veriler içeriyorlardı.
O günlerde Abidin’in bizi bırakıp gideceğini ve benim onu anlatacak kitaplar
yazacağım hiç mi hiç aklımdan geçmedi. Abidin’le bu meseleyi konuşmadık bile. Bu
çok doğal, çünkü, Abidin’in bizi böyle birdenbire bırakıp gideceiğini aklımdan
asla geçirmiyordum.
Bu çalışmamda Abidin’in bizzat anlattıkları işime yaradılar elbette. Ama
hayatının geniş dönemleri hakkında yeterli bilgi yoktu. Abidin de zaten
hayatının kimi dönemleri için hiç bir şey yazmamış, hiç bir şey söylememişti.
O zaman şöyle bir yöntem uyguladım; Abidin üzerine yazılanların ve bizzat
Abidin’in yazdıklarının tümünü okumak... Çünkü, Abidin, iyi bir çiftçi gibi
birçok yazısına hayatından kimi sahneleri, kimi ufak tefek anıları tohum serper
gibi serpiştirmiştir. Bunlardan hareket ederek Abidin’i hayatının değişik
dönemlerinde yakından tanıyan insanlarla söyleşiler yaptım. Elbette en başta
eşi, yeri doldurulmaz sevimli insan Güzin Dino ile. Güzin’le aynı konuları kırk
kere konuştuğumuz oldu.
Her seferinde yeni bir şeyler daha ortaya çıkıyordu. Ve her seferinde bir
öncekinde anımsanamayan bir isim, bir olay da kendini ele veriyordu. Güzin’le ve
diğer dost ve arkadaşlarla dünya kadar kaset doldurdum. Abidin’in bütün kadim
dostları en olumlu tarzda bana yardımcı oldular. Hepsine teşekkür borçluyum...
Bu sevimli insanların listesini kitabın kaynakça bölümünde ve söyleşi
tarihleriyle sunuyorum.
- Sonra ardından kitaplar geldi...
- Evet böyle bir
çalışmadan sonra belli bir tarihi dizime göre anlatılanları derleyip toparlamak
ve düzene koymak gerekiyordu. Ben de öyle yaptım. Ve bu üç ciltlik çalışma
ortaya çıktı. Elbette bunların yayınlanması da başlı başına bir serüven oldu.Onu
da başka bir gün anlatırım.
-Siz de belirttiniz Abidin Dino çok tanınan biri değil mi? O kadar
tanınan birinin bilinmeyen nesi kalıyordu ki? Kitaplarınızda “yeni” olarak ne
veya neler var?
-Bunu kitabı okuyunca göreceksiniz. A’dan Z’ye yeni
bilgiler var diyebilirim. Evet haklısınız Abidin Dino çok tanınan birisi. Hele
Adana’da dedesi Abidin Paşa Adana’da uzun sure valilik yaptı ve dünya kadar şey
gerçekleştirdi. Saat Kulesi gibi... İsmi şimdi bir caddede ve birçok mekanda
yaşatılan Osmanlı İmparatorluğu’nun ve döneminin önemli bir siyasetcisi ve
devlet adamıydı Abidin Paşa.
Tornuna gelince, Abidin Dino, önce 1926 yaz aylarında geldi Adana’ya at
sırtında dolaştı. Ava çıktı mı? En güzel günlerini geçirdi Adana’da o çocuk...
Babası Rasih Bey’le…
Sonra Abidin Dino 1943 başından 1945 ortasına kadar Adana’da “ikamete memur”
olarak bulunduğunu görüyoruz. Yani sürgündü Abidin Dino Adana’da, kendi
ülkesinde.
Dedesi bunu duysaydı bir fesuphanallah çekerdi ki Toroslar titrerdi,
doğrusunu isterseniz. Ama 19. yüzyılın sonundan 20. yüzyılın ortasına kadar
köprülerin altından çok şu akmış, gel zaman git zaman devran dönüvermişti. Ama
ne olursa olsun Abidin Dino ismi bugün, örneğin Adana’da şirin bir parkta
yaşıyor. Bu da az şey değildir elbette.
Abidin için Adanalılar hem gerçek ve candan birer hemşeri olarak kaldılar...
1970’de Adana’yı ziyaretini de isterseniz başka bir sefer konuşuruz. Adana’yı,
Çukurova’yı ve insanlarını çok sevdi Abidin. Tanığıyım. Hele o belalı sürgün
günlerindeki efendi, yardımcı ve dayanışmacı dostlarını, Naci Bey’i, Yaşar
Kemal’i, Orhan Kemal’i ve diğerlerinin...
Evet Abidin tanınıyor. Fakat Abidin yeterince BİLİNMEYEN BÜYÜK BİR
SANATÇIDIR. Fransızcada "artiste complet" diye bir deyim vardır... Her
parmağında binbir hüner bulunan sanatcıya denir ve işte hemşeriniz Abidin böyle
bir sanatçıydı. Ve onu tüm yönleriyle anlatmak için de böyle hacimli bir çalışma
gerekiyordu. Elbette Abidin hakkında herşeyi de söylemiş ve/veya yazmış ta
değilim.
- Evet ben de onu sormak istiyordum... Abidin Dino’ya ve hayatına
ilişkin herşeyi anlatabildiniz mi?
- Maalesef hayır. Bu hem mümkün
değildi... Çünkü Abidin’i tanıyan, onunla birlikte bir süre yürümüş ne kadar
insanla konuşursam konuşsam bile bilinmeyenler ve asla bilinemeyecekler var.
Çünkü Abidin hiç bir zaman bütün hayatını a’dan z’ye kadar anlatmak yanlısı
olmadı. Abidin anlatmayınca istediğimiz kadar araştırma yapalım bulamayacağımız
ve ortaya çıkaramayacağız hayat dilimleri, an(ı)ları olacaktır. Bu istesek te
istemesek te maalasef böyledir.
Hem de bu çalışma için yirmi yıldan fazla zaman içinde bizzat topladığım
malzemeyi bile tümüyle kullan(a)madım. Çünkü bütün malzemeyi kullanmaya
kalksaydım üç ciltten daha fazlasını yayınlamak gerekecekti. Ve bunun okuyucuyu
yorması olasılığı vardı. O nedenle Abidin’in hayatının en önemli ve her açıdan
onu tanımaya ve bilhassa bilmeye yönelik bu üç cilt bir çırpıda okunabilecek bir
bütünlük içinde sunuluyor.Böylesi en iyisi oldu.