Gümülcine'nin İğdere köyünde doğmuştur. Babası piyade
yüzbaşısı Ali Sabahattin Bey'in görev yerlerinin sık sık değişmesi dolaysıyla,
ilköğrenimini İstanbul, Çanakkale ve Edremit'in çeşitli okullarında
tamamlamıştır (1921) Edremit'e göçtüklerinde bölge Yunan işgalinde olduğu için
emekli olan babası aylığını alamamış ve aile çok zor günler geçirmiştir.
İlkokulu bitirdikten sonra parasız yatılı olarak Balıkesir Öğretmen Okulu'na
giren Sabahattin Ali, beş yıl burada okumuş, daha sonra İstanbul Öğretmen
Okulu'nda mezun olmuştur (1926). Bir yıl kadar Yozgat'ta ilkokul öğretmenliği
yapmış, Millî Eğitim Bakanlığı'nın açtığı sınavı kazanarak Almanya'ya giderek
iki yıl orada okumuştur (1928 - 1930). Yurda döndükten sonra Aydın ve Konya
ortaokullarında Almanca öğretmenliği yapmıştır.
Konya'da bulunduğu sırada, bir arkadaş toplantısında
Atatürk'ü yeren bir şiir okuduğu iddiasıyla tutuklanmış (1932), bir yıla mahkum
olarak Konya ve Sinop cezaevlerinde yatmış, Cumhuriyetin onuncu yıldönümü
dolayısıyla çıkarılan af yasasıyla özgürlüğüne kavuşmuştur (1933). Cezaevinden
çıktıktan sonra Ankara'ya giden Sabahattin Ali Millî Eğitim Bakanlığı'na
başvurarak yeniden göreve alınmasını istemiştir. Dönemin bakanı Hikmet Bayur'un
"eski düşüncelerinden vazgeçtiğini ispat etmesini" istemesi üzerine
Varlık dergisinde "Benim Aşkım" adlı şiirini yayımlayarak (15 Ocak
1934) Atatürk'e bağlılığını göstermeye çalışmıştır. Aynı yıl Bakanlık Neşriyat
Müdürlüğü'ne alınmış, Ankara II. Ortaokul'da öğretmenlik yapmıştır. 16 Mayıs 1935
günü Aliye Hanım ile evlenmiş, 1936'da askere alınmış, 1937 Eylülünde kızı
Filiz Ali dünyaya gelmiştir. Yedek Subay olarak askerliğini Eskişehir'de
tamamlamış, 10 Aralık 1938 de Musiki Muallim Mektebi'nde Türkçe öğretmeni
olarak göreve başlamıştır. 1940 yılında tekrar askere alınmış, askerliğini
yaptıktan sonra Ankara Devlet Konservatuarı'nda Almanca öğretmenliği yapmıştır
(1941 - 1945).
"İçimizdeki Şeytan" romanı milliyetçi kesimde
büyük tepki toplamıştır. Nihal Atsız'ın hakkında yazdığı hakaret dolu bir
yazıya karşılık dava açmış, dava sırasında çok sıkıntı çekmiştir. 1944 yılında
mahkemeyi kazanmasına rağmen tepkilerden kurtulamamıştır. Olaylı duruşmalar
sonunda bakanlıkça görevinden alınmış, İstanbul'a giderek gazetecilik yapmaya
başlamıştır (1945). Ancak fıkra yazdığı La Turquie ve Yeni Dünya gazeteleri,
iktidarın kışkırtmasıyla meydana gelen Tan olayları sırasında tahrip edilince
işsiz kalmış, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa,
Öküz Paşa gibi siyasal mizah dergilerini çıkarmıştır (1946 - 1947). Ancak, bu
gazeteler tek parti iktidarının baskılarıyla karşılaşmış, kapatılmış, yazılar
hakkında kovuşturmalar açılmıştır. Sabahattin Ali dergilerde çıkan yazılarından
dolayı üç ay hapis yatmış, karşılaştığı baskılardan bunalmıştır. Ali Baba
dergisinde yayımladığı "Ne Zor Şeymiş" başlıklı yazıda, içinde
bulunduğu durumu şöyle anlatmaktadır: "Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi
verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç,
bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi".
Bir başka dava nedeni ile 1948'de Paşakapısı cezaevinde üç
ay yatmıştır. Çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başlamış, işsiz kalıp,
yazacak yer bulamamıştır. Yurt dışına gidebilmek için pasaport almak istemiş,
alamamıştır. Yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı da bulamayınca
Bulgaristan'a kaçmaya karar vermiş, bu girişim sırasında sonradan Millî
Emniyet'le bağlantısı olduğu anlaşılan Ali Ertekin adlı kaçakçılık da yapan
birisi tarafından Bulgaristan sınırında öldürülmüştür (2 Nisan 1948).
Sabahattin Ali'yi öldürdüğünü itiraf eden Ali Ertekin, dört yıla hüküm giymiş;
aynı yıl çıkan aftan yararlanarak serbest kalmıştır.
Bir başka dava nedeni ile 1948'de Paşakapısı cezaevinde üç
ay yatmıştır. Çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başlamış, işsiz kalıp,
yazacak yer bulamamıştır. Yurt dışına gidebilmek için pasaport almak istemiş,
alamamıştır. Yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı da bulamayınca
Bulgaristan'a kaçmaya karar vermiş, bu girişim sırasında sonradan Millî
Emniyet'le bağlantısı olduğu anlaşılan Ali Ertekin adlı kaçakçılık da yapan
birisi tarafından Bulgaristan sınırında öldürülmüştür (2 Nisan 1948).
Sabahattin Ali'yi öldürdüğünü itiraf eden Ali Ertekin, dört yıla hüküm giymiş;
aynı yıl çıkan aftan yararlanarak serbest kalmıştır.
Yazın Yaşamı
Sabahattin Ali yazın yaşamına şiirle başlamış, hece vezniyle
yazdığı ve halk şiirinin açık izleri görülen bu ürünlerini Balıkesir'de çıkan
ve Orhan Şaik Gökyay tarafından yönetilen Çağlayan dergisinde yayımlamıştır
(1926). Servet-i Fünun, Güneş, Hayat, Meşale gibi dergilerde de yazan (1926 -
1928) Sabahattin Ali, bu arada öykü de yazmaya başlamış, ilk öyküsü "Bir
Orman Hikayesi" Resimli Ay'da yayımlanmıştır (30 Eylül 1930). Toplumsal
eğilimli bu öyküyü Nazım Hikmet, şu sözlerle okurlara sunmuştur: "Bu yazı
bizde örneğine az tesadüf edilen cinsten bir eserdir. Köylü ruhiyatının bütün muhafazakar
ve ileri taraflarını, iptidaî sermaye terakümünü yapan sermayedarlığın inkişaf
yolunda köylülüğü nasıl dağıttığını ve en nihayet, tabiatın deniz kadar muazzam
bir unsuru olan ormanın muğlak, ihtiraslı hayatını, kımıldanışların zeki bir aydınlık
içinde görüyoruz".
Sabahattin Ali, af yasasından yararlanarak hapisten
çıktıktan sonra, özellikle Varlık dergisinde yayımladığı "Kanal",
"Kırlangıçlar", "Arap Hayri", "Pazarcı",
"Kağnı" (1934 - 1936) gibi öyküleriyle dikkati çekmiştir. Sabahattin
Ali Anadolu insanına yaklaşımıyla edebiyata yeni bir boyut kazandırmıştır.
Ezilen insanların acılarını, sömürülmelerini dile getirmiş, aydınlar ve
kentlilerin Anadolu insanına karşı takındıkları küçümseyici tavrı
eleştirmiştir. 1937'de yayınlanan Kuyucaklı Yusuf romanı, gerçekçi Türk
romanının en özgün örneklerinden biridir.
Sabahattin Ali'nin halk şiirinden esinlenerek yazılmış
şiirlerini içeren Dağlar ve Rüzgâr (1934) adlı kitabı yazın çevrelerinde ilgi
uyandırmış, örneğin Yaşar Nabi, Hakimiyeti Milliye'de şu övücü satırları
yazmıştır: "Bu kitabın mümeyyiz vasfı halk edebiyatı tarzında bir deneme
teşkil etmesidir. Sabahattin Ali'nin tecrübeli muvaffak neticeler vermiş. Ve
bize, şiirleri doğrudan doğruya bir halk şairi elinden çıkmamış olduklarını hissettirmekle
beraber, o tanıdığımız ve sevdiğimiz samimi edayı tattırabiliyor. Komplike
imajlardan kaçınılmış olması, bu şiirlere büyük bir sadelik vermiş. Ancak,
Sabahattin Ali, bu kitabından sonra şiirle ilgilenmemiş, sadece öykü ve roman
yazmıştır. 'Leylim Ley', 'Aldırma Gönül' gibi halk dilinden yararlanarak
yazdığı şiirler herkes tarafından bilinir.
Sabahattin Ali, Varlık'ta Esirler adlı üç perdelik bir
oyunda tefrika etmiş (1936), ancak bu türü de bir daha denememiştir.
Yapıtları
Şiir:
Dağlar ve Rüzgâr (1934 - Yeni Eklerle 1943).
Öykü:
Değirmen (1935)
Kağnı (1936)
Ses (1937)
Kağnı - Ses (1943 - İki Kitap Birlikte)
Yeni Dünya (1943)
Sırça Köşk (1947).
Roman:
Kuyucaklı Yusuf (1937)
İçimizdeki Şeytan (1940)
Kürk Mantolu Madonna (1943)
Çeviri:
Tarihte Garip Vakalar, Max Memmerich (1941)
Antigone, Sofokles (1942)
Minna Von Barnhelm, Lessing (1943)
Üç Romantik Hikaye, H. Von Kleist - A.V. Chamisso - E.T.A.
Hoffmann (1944)
Fontamara, Ignazio Silone (1944)
Gyges Ve Yüzüğü, Fr. Hebbel (1944)
Yüzbaşının
Kızı, A.S. Puşkin (1944) (Erol Güney ile birlikte)
Kaynak:http://tr.wikipedia.org/wiki/Sabahattin_Ali
|