Her eve Nâzım verelim. Atlas bulutlarda harmanlanmış
altın sarısından aşkın. Nasıl kafa tutulurmuş zehirli otlara dip sularda nasıl
yüzülürmüş anlaşılsın.
Karadeniz’i verelim size. ‘Papa XII. Pie gibi önü açık
yatar: Bir eski zaman orospusudur sanki. Sarkık memeli.Huysuz.Yatalak. ‘İlhan
Berk’ in penceresinde yanlış öten bir kuşum.Bilmem siz nasıl
düşünürsünüz.
‘Ya sus-git, ya konuş-gel,ortalarda kalma’. Söylemini
getirdim kapınıza Özdemir Asaf’ın. Irmakları tersine akıtmak isteyenlere
duyurulur. Kavgalar en az iki kişilikse aşk bire nasıl indirgenir? Sarmalda
incecik bir lifiz unutuyorsunuz.
‘Işıklarla oynamayın’ diyordu Hasan Hüseyin. Kurşun
eritiyordu sağır kulaklara.Şarabını yudumlarken çevresinde pervaneydiniz. Ölümün
eli değdi alnına.Arabesk dediniz. Gömütünde açan güller soruyor: Işıklar
kararırken nerelerdeydiniz?
Küçük evlerin düşlerini isterseniz Behçet Necatigil
verelim biraz.Karabiber, kâfuru ya da fesleğen. Hırçın sevgilerinize
serpersiniz.Hayatın kenar süsüdür yorgun yaşamak.Kimseleri ilgilendirmiyor
küsmeleriniz. Anlaşılmak için daha çok
beklersiniz.
Sınıfta bırakılıp azarlandıkça başkaldıran
‘Adiloş Bebe’ nin hakkını
verelim.Çılgınla mazlum arasına hakem olsun Ahmet Arif. Dicle’nin kıvrımlarından
dinleyelim harami masalını. Çıplak
krallar utanır mı acaba?
Üsküp Koruluğu’nu verelim size. Şiirin öldürüldüğü
meşelik ormanı.Yüreğinizde saklayın ömrünüz boyu.Dar sokaklardan sıyrılıp
gökyüzüne çevirin gözlerinizi. Kul kim, efendi kim anlayacaksınız. Kimler için
kurban olmuş Sabahattin Ali?
Yolcu yolun özgürlüğeyse kapını açık tut şair
sözüne.Kartalın görkemine olduğu kadar yağmur kuşuna da pay ver aşkından.Ummana
bakarken zerreyi anımsa.Sana ait değil mi başında dönen
dünya?
Her eve bir şair verelim. Bir kurşun gibi ağır. ‘Üvercinka’ gibi ince. Trajedyalardan süzüp
hayatı otur aşkın sofrasına.Verilenle eksildiğini anlayıp almaları öğreneceksin.
Yolcu yolun özgürlüğe...
(N'nden;
İmbat Yayınları., Ekim 2006)