Kırk yıl geçti aradan. Gelinen bu yol bize bir çok şeyi öğretti. Bizler
Batı Avrupa'ya sadece başlangıçta çalışmak için gelenler veya onların ikinci,
üçüncü kuşaklarıyız. Sosyolojik olarak bazı kurumlarımızı oluşturmak için;
zamanın geçmesi veya o isteklerin oluşması gerekiyor: Şu günlerde bazı
kurumları oluşturmamızın hem zamanıdır, hem de vakti geçmektedir. Türkiye'de
yaşarken; şu anda önümüze gelen sorunların bir çoğu gündemde bile değildi.
Fakat, yaşadığımız ülkelerde bu sorunlar; kanunlar çercevesinde ve insanî
haklarımız sayarak almak zorundayız.
Gündemimizin en belirgin sorunu "Kültürel Varlık, Kimlik ve
Eğitim" olarak ele aldığımızda; belli bir kimlik etrafında
bütünleşmediğimiz için; çözemediğimiz diğer sorunlar gibi bu sorunu da
çözemiyoruz: Çözebilmemiz için ideolojik yaklaşımlardan uzak, bazılarının
empoze ettigi gibi dar cemaat felsefesinden kurtulmuş, kamufle edilmiş gizli
Türk düşmanlığı ve azınlık ırkçılığından sıyrılarak Batı Avrupa'da yaşamakta
olan bu milletin, en azından; "BATI AVRUPA TÜRKLERİ" olarak adının
konması gerekir: Bizler, ancak bu bilinçte olabilirsek; kültürel zenginliğimizi
taşııyan varlığımız olan dilimizin kıymetini bilebiliriz.
aten içinde yaşadığımız uluslar, bizim kimliğimizi unutturmak için;
Türkiye, Türk Kültürü ve Türkçe ile bağlantımızı kesmek istiyor: Bunu açıktan
belirtmeseler de, ortaya koydukları bazı sudan sebeplerle gizliden söylüyorlar.
Buna en bariz örnek bence; İslam Dinderslerinin zoraki olarak Almanca
yapılmasıdır. Bin yılın üzerinde üretilmiş olan Türkçedeki İslamî kural, kavram
ve duygular feda edilecek ve o çocukların Türkçe ile bağları kesilip,
dinlerini, dualarını yapabilecekleri yeni bir lisan alternatifi ortaya koyup,
belli bir zaman sonra da asimile edilmeleri sağlanacaktır. Sözüm ona, bu
girişim ne yazık ki, bizim bazı islamî kuruluşlarımızın maddi ve makam
çikarlarından ve kısa dünya görüşlerinden dolayı hoşlarına gitmiştir. Bu
girişimin, güya nimetlerınden yararlanacaklarını zannederek; bu asimilasyon
girişimine çanak tutmuşlardır.
Almanlar, Türklerin özelliğini gayet iyi etüt etmişlerdir: Çünkü, Türkler
kadar dini kimliğini, milli kimliği önüne çıkaran bir başka millet yer yüzünde
yoktur dersek; abartmış olmayız. Bir çok Türk kavmi girmiş olduğu dini o kadar benimsemiş
ki, o din için, esas olan milli kimliğini adeta terk etmiştir. Rodoplarda
yaşamakta olan Pomak Türklerine, Bulgarların dayatmaları sonucunda; Müslüman
olarak kalmışlardır ama ana dilleri olan Türkçeyi terkederek, Bulgarca
konuşmalarını; “Dilimizi verdik ama dinimizi vermedik” diye ifade etmişlerdir.
Balkanlara inen Türk boylarından olan Bulgarlarda; Hıristiyanlığın Ortodosk
mezhebine girince; onlarda dinlerini öğrendikleri bir Slav dilini ana dil
olarak öğrenmişler ve Slavlaşmışlardır. Aynı metodu Yunanistan, Rodoplarda ve
Batı Trakya’da yaşamakta olan Türklere uygulamaktadır: Onlara, “Siz
Müslümansınız ve Türk değilsiniz” diye insanlık suçu işlemektedir. Dr. Sadık
Ahmet’in mahkemesinde “Türküz!” diye bağıran halka karşı, onu mahkum edip,
onları sindirme yoluna gitmiştir. Kaşgarlı Mahmut’ta, İslamiyeti kabul eden
Türklerin, İslam ile Araplaşmayı karıştırmaları üzerine, o meşhur eseri olan
“Divan-ı Lugat-ı it Türk’ü” 1072 yılında yazmıştır. Türkler ile islamiyet adeta
tek vücut olmuştur. Türkler kadar islamiyete sevgi ve saygı gösteren bir
milleti, diğer milletler henüz görmemiştir. Elinden dini alınmasın diye bir
Türk, ileride kendisine “Alman Müslümanı” denmesinden hiç rahatsızlık duymaz.
Almanlarında bu işte gayesi; hem İslam Dinderslerini kontrol etmek, hem de
Türkleri, Türkçenin etki sahasından kopararak, onlara bu dini Almanca öğretip,
ileride Alman Müslümanları denmesini sağlamak yoluyla asimile etmektir: Çünkü,
Türkler, yüzyıllardır süren misyonerlerin entrika ve maddi gayretleriyle din
değiştirmedikleri ortadadır. Türkleri, İslamdan uzaklaştırmak çok zor adeta
imkansızdır ama hiç olmazsa onları, “Deutsche Müslimen - Alman Müslümanı”
diyerek; Türklükten uzaklaştırmak mümkündür. Halbuki kendileri Hıristiyanlık
öğretilerini Almanca temele oturtarak, Almanlıklarını korumuşlardır. Ne yazık
ki, kendilerine gördükleri bu dil hürriyetini, Türklere çok görmektedirler ve
bizden olan bazı gafiller onlara yardımcı olmaktadırlar.
Eğitim konusunda Almanlar prensipli, programlı ve istatistli verileri göz
önüne alarak çalışmaktadırlar. Düsseldorf’u temel alırsak; burada okula giden
çocukların yaklaşık % 25'i okudukları okullarda Türkçe dersleri görmektedirler.
Bu, şu anlama gelir: Demek ki, Türklerin % 75'i çocuklarına Türkçe dersi
istemiyor. Bu oranın böyle dengesiz olması için, onların yaptıgı bazı
girişimler vardır. Bunlan şöyle sıralayabiliriz:
- Türkçe
derslerinin öğleden sonra olması,
Türkçe
derslerinin sınıf geçme notunu etkilememesi,
Türkçe dersi
için, o okula gelen çocuğun yol parasının veliye ödettirilmesi,
Türkçe
derslerinin Almanca derslerini etkileyip, çocuğun sınıfını geçmesini olumsuz
etkiliyor diye bir önyargının Almanlar tarafından yayılması,
Türkçe
öğretmenlerinin yıpratılması,
Türkçe aleyhinde
olumsuz propagandalar yapılması.
Pekii, biz, Türklerin, bu durumda hiç olumsuz davranışları olmamış mıdır?
Elbette sayılamayacak kadar çoktur. Eğitim konusunu ele alacak olursak:
- lman eğitim
sistemini tam olarak bilmememiz,
Çocuk sahibi
olunca, onu, nasıl bedensel ve ruhsal yönden yetiştirmemiz gerektiğini
bilmememiz,
Belli bir kimliğe
sahip olmadan, hedefsiz yaşamamız,
Şahsı ve kişisel
olarak geleceği planlayıp, o projeleri gerçekleştirme alışkanlığımızın
olmaması,
Küçük maddi
çıkarları, mensubu olduğumuz milletten üstün görmemiz,
Çevremizde
başkalarının bizim geleceğimiz hakkında ne hesaplar yapıyor, haberdar
olmamamız,
Türkçenin, kendi
varlığımızın devamı olduğu konusundaki öneminin kavranmaması, Türkçe ve kimlik
konusunda bilmeden veya bilerek kavram kargaşasında boğuşup kalmak,
Bundan bir kaç yıl önce T.C. Düsseldorf Baskonsolosluğu ve Alman Eğitim
Dairesinin yaptığı bir toplantıda bir Alman yetkili, o toplantıda bulunanlar
hatırlar; “Yaklaşık 2200 öğretmenin alınacağından” dem vurdu. Daha geçen sene
NRW Eğitimden sorumlu yetkilisiyle görüşen bir Türk milletvekili. “Almanların
2000'den fazla Türk öğretmenini işe alacağını” söylemişti. Fakat, bütün bunlara
rağmen Almanlar (Avrupalılar) bizleri iyi tanıdıkları için; bizleri bazı yerde
dini cemaatler olarak, bazı yerlerdede etnik kökenler uydurup bölük pörcük
etmişlerdir. Hollanda'da dine göre adlandırılan Türklerin, ana dil (Türkçe) eğitimi, sözüm ona
vakıflara bırakılmıştır. Hessen Eyaletinde Türkçe dersleri kaldırılmıştır. Önce
bir çok Türkçe dersleri öğretmeni alınacağı sözünü ortaya yaydılar, ardındanda
nabız yokladılar. Türkçe derslerine katılma oranlarını hesap edenler, dolaylı
olarak bizdeki isteksizliği görünce “tasarruf” yoluna gitmişlerdir.
Bunlara ilave edilecek bir çok hususlar vardır: Fakat, burada sorunları
uzatmayı düşünmüyorum. Yapılacak, yapılabilecek ve gelecek için önemli olan
girişimleri bir teklif olarak ileriye sürüyorum:
1. Bir birlik ve beraberlik
içinde olmalıyız. En azından her şehirde, her eyalette ya da Almanya çapında
bir “TÜRK TOPLUMU - TÜRK CEMAATİ” kurumunu oluşturmalıyız.
2. Bu girişimi Almanya vatandaşı
olsak dahi yapmalıyız: Bizler, Almanya Türkleri olarak bir topluluk halinde
birleşebilmeliyiz.
3. Geleceğe dönük dil, kültür,
kimlik, dini çalışmalar, eğitim velhasılı kültürel varlık olarak; bencillikten
sıyrılıp, kişisel görüş ve ideolojimizden, dar dini görüş ve cemaat
felsefesinden ayrılarak; genelde tek ve büyük bir “TÜRK CEMAATİ” olarak
bütünleşmeliyiz.
4. Türkçeyi, Türk Kültürünü,
bize ait olan güzel değerleri bir zenginlik sayarak, içinde yaşadığımız topluma
“kimliğimiz” olarak onurlu bir biçimde saydırmalıyız.
5. Basın yayına önem verip,
Türkçenin hayatımızda önemli bir yer taşıdığını konferanslarla,
seminerlerle, antoloji ve yayınlarla, dergi ve kitaplarla
kalıcı eserlerle ilginç hale getirmeliyiz.
6. Dünyada ne kadar insan
Türkçe konuşuyor. Gelecekte Türkçenin öneminin ne olduğunu iyi kavramalıyız.
Yerel yerleşim alanlarında ise:
1. ürkçe derslerine katılım
oranlarını yükseltmeliyiz,
2. Türkçe derslerine katılımı
artırmak için birbirimizi bilgilendirmeliyiz,
3. Gerekli yerlere, imza
toplayarak Türkçe dersleri hakkında samimi olduğumuzu belirtmeliyiz,
4. Başka ülkelerde azınlıklara
dil dersi isteyenlerin, Türklere, niçin böyle davrandığını her platforma -
belgeler ile taşımalıyız,
5. Türkçenin gerekliliği
konusunda her türlü alanda kamuoyu oluşturmalıyız,
6. Seçimlerde kullanacağımız
oyların pazarlığını bazı cazip ama içi boş sözlerle harcamayıp, eğitim ve
geleceğimiz hakkında değerlendirebilmeliyiz,
7. Türkçe sadece okulda
çocukları olanları değil, burada yaşamak durumunda kalan bütün Türkleri
ilgilendirir. Onun için bu konuya hepimiz sahip çıkmalıyız.