Hiç bir yöneydi düşüncesi. Erkenden, gecenin
mavi karanlığı henüz bozulmadan anlaşılması güç bir tasayla apartman kapısından
kendini sokağa attı, doğrusu atıldı. Içeride şiddetli bir kapı çapması ardından
adamın apar topar kendini kapının önünde bulması, sürünerek merdivenleri
inmesi, kapıyı çarpışı... O gürültüyle ilk kez karşılaşıyormuş gibi sıçraması,
üç adım attıktan sonra saldırıya geçecekmiş gibi yüzünü apartmana dönüşü ve
pişmanlığı... Sanki oyun başlamadan önce bir sahnenin hazırlanışıydı. O an
otomatın ışığının sönmesiyle göz perdesinin arkasında sarı bir bunalım
kalıverdi. Karanlık sanki her bağı kopardı. Az kalsın gürültünün kaynağını kapı
olarak görüp adaletsiz çatışmanın ilk tekmesi, başlangıcı, kötülüğün simgesi
haline getirecelti. Beyninde bir balyoz simgesi oluştu. Dişlerini gıcırdatıp
bakışlarını evinin penceresine çevirmekle suçlu arayışını dar alana kaydırmak
istiyordu. Olağanüstü bir durum yaşandığı ortadaydı. Suçlu arayışı vardı,
öfkesi bunu gösteriyordu. Bir hal olmuştu ona! İçi içini yiyor, ama bir şey
yapamıyordu. Bundan kuşku duyulması yersiz olurdu, her şey bir tik gibi
gelivermişti...
Sokaktaki bu adam, geçici şaşkınlığını
atlatması ardından kısık bakışları, onun iyi şeyler düşünmediğini de belli
ediyor ve tepkisi bir anda bulanık bir şekilde aklından geçiyordu ki, nedeni
kendinde olan şeyler aklına gelince toparlayamadı düşündüklerini. Olduğu yere
kasılıp kaldı. Tırnaklarını etine gömercesine yumruklarını sıktı. Kendini az buçuk
acaip, az buçuk sıkıntılı hissetti, toparlayıp bir harekete geçirebilse, hepsi
bu kadarla kalmayacak; belki de bu olay ileride doğacak olayların, olguların
başlangıcı, maddesi olacaktı. Oysa o, bu uzun yolu izlemeye kendini yetkin
görmüyordu.
Saatin salınımı gibi bir sağa bir sola
yalpalayarak ışığı yanan o pencereye baktı. Pencere ona gelişigüzel bir ışık
sunuyordu ve bu herkese göz kırpıyordu!... Ne düşünebilirdi ki? Bütün duygular,
düşünceler ortadaydı ve derin bir ayrımsızlık yoktu, ”Benden bu kadar!”
diyordu. Seçim ona kalmıştı.
Bu sarsılmış, en derinden aşağılanmış bir
davranış mıydı? Sokaktaki Adam, burada olanları tamıtamına ya kabullenmek ya da
direnmek zorundaydı. Yapabilmesi için ilkin olayları birbirinden ayırmak
zorundaydı; iki uçurum arası kadar! Neydi olanlar? Bir art niyet mi vardı? Bu
soru beyninde şimşek gibi çaktı. Olanları sevgi dolu yürekle bağrına basamazdı.
Zira iş bu olayla sona ermezdi, karşılıklı oturup mahkeme de kuramazdı. Yargı
tek yanlı olacaktı... Sokaktaki Adama göre yargının adil olabilmesi için,
tarihsel bir an belirlenmeliydi. Kendi kendine, ”Yargı başlamıştır, soruşturma
yapılsın!” dedi ve devam etti, ”Bir dostumu yargılayacağım! İlişkimizin
çivileri dökülmeye başlamış, haberim olmamış...”
Dudakları ıslık çalarak bir şeyler söyledi.
Karanlık her şeyin gizemini yüreğine basarken onu koruyamamış; tekmelenip
atılmasına sırtını dönmüştü. Artık yazgısıyla sırt sırtaydı. Sokaktaki bu
adamın gözbebeklerinde toplanan öfke, nefret ancak bu kadar olabilirdi. Bu
öfkeyi amaçsızca saçarak, dağıtmak yürütmek istiyor, hangi yöne gideceğini
bilemiyordu. Kabardıkça öfkenin yeni ürünler vereceği kuşkusuzdu. Bir an
kararmış gözlerini dinlendirip, ”Bir an önce başım belaya girmeden
uzaklaşmalıyım.” dedi. Yağmur yağsaydı, damlaları omuzlarına vursaydı belki
rahatlayacak; beynindeki masalımsı tasarımlarla daha rahat dağları, ovaları
aşıp gidebilecekti.
Düşününce, ipin ucunu kaçıracağını sanıp olduğu
yerde kaldı. Dudakları bir şeyler söyledi, anlaşılmaz şeylerdi, mırıltıydı. Hiç
önemi yokmuş gibi görünse de ayrıntıları da toplamayı düşündü; daha zeminde bir
şey değişmemişti, tüyler ürpertici bir durumla karşı karşıyaydı.
Ona her gün sıcak bir yuvanın girişi açan, yol
gösteren hareketli bu demir parçası apartmanın kapısını eskiden nasıl görüyordu,
şimdi nasıl!.. Söyleyecek söz bulamıyordu ve onun için kaçınılması gereken
buydu işte. Hiçbir değişikliğin bulunmadığı yerde değişiklikler görmeye
kalkarsa bu onun için tehlike demektir ki, Allah’tan gerçeğe inmek için daha
gerçeği zorlamıyordu! ”Kendince beni insanlık adına yargılıyor, ama bunu
yaparken ne demek istediğini ortaya koyamıyordu. Bakışlarından anlayabilirsen
anla! Ben bu derinliklerinde nefreti gördüm ve bu nefretin neler kurban
edemiyeceğini bir düşün! Önüne geçeni yıkar!” diyebildi ancak.
Zira yargıyı işletip adım adım ilerlemezse
bunalıma düşebilir, soruşturma da alıp başını giderdi...