H@vuz & Zafer Yalçınpınar

   

  
Önce "Kuzey Yıldızı" üstüne söyleşelim. Dergi fikri nasıl oluştu? Neden ‘Kuzey Yıldızı’? Dergi çıkarma sürecinde neler yaptınız, neler yaşadınız? Dergi olarak son dönem çalışmalarınız neler? 

Öncelikle “Kuzey Yıldızı” fikri benim fikrim değildir. Bu fikir Vedat Kamer ve Özgür Macit adlı arkadaşlarımındır; bir gece yıldızlara bakarken oluşmuş lirik bir ifadedir. Ben Kuzey Yıldızı’nın fanzin olarak yayımlanmasından yaklaşık bir sene sonra Kuzey Yıldızı fikrine ve oluşumuna ortak oldum. Kuzey Yıldızı’nın yasal bir dergi olarak yayımlanması işine beş kişi olarak başladık ama sonradan bir de baktık ki Vedat Kamer, Özgür Macit ve ben baş başa kalmışız. Üçümüz dergi için çok ter döktük… Hâlâ da döküyoruz. Bizim için şu dizeler çok önemlidir: “Yıldızlara yakın olmak isteyenler, kasabayı uçuruma kurarlar”.
Hem maddi hem de manevi anlamda her şeyimizi Kuzey Yıldızı’na yönlendirdik ve şunu rahatça söyleyebilirim: biz dergiciliği Kuzey Yıldızı’yla birlikte öğrendik. Başlarken şairlerin arasındaki nifaklarla, edebiyat kâhyalarıyla, çıkar ilişkileriyle, retorik arsızlıklarıyla ve fırsatçılık anlayışıyla tanışmamıştık ama ne yazık ki bu pisliklerle de karşılaştık. Bu tip şeylerle hâlâ mücadele ediyoruz. Başlarda büyük lojistik sıkıntılar yaşadık. Dağıtım, hesap kitap gibi şeyler… Bununla birlikte dergideki eser değerlendirme sürecimiz hâlâ ilk günkü gibi adil şekilde ilerlemektedir. Birçok edebiyat dergisinde bunu göremezsiniz, başka dergilerin çoğunda dirsek temasları türünden ilişkiler vardır. Son dönemde yeni sayımızı hazırlamakla uğraşıyoruz ve demleniyoruz. 13. sayıyla 14. sayı arasındaki zaman bu sefer çok uzadı ama inanın ki maddi ve manevi olarak bir sürü zorlukla eşanlı olarak uğraşmamız nedeniyledir bu. 

Kitaplarınıza gelelim. 3 öykü kitabınız, bir de kısa bir süre önce çıkan şiir kitabınız var. Kitaplarınıza ilişkin olarak neler söylemek istersiniz?

Bir kere, kitaplarım içtendir. İlk iki kitabım “Korkak Düşler” ve “Karşı” monolog içeriklidir, yeniyetmeliğimin duygusal izlenimlerinden, iniş çıkışlardan ve ham anlatılardan oluşur. “Siya”da ise hayata karşı oluşmuş bir “ters oturum” söz konusudur ve tersine ilerlemek inadının öyküleriyle süslenmiştir. “Livar” ise bir şiir kitabı… Sıkı şiirlerden dil ve görüngü kırılımlarından oluşmuştur. Livar’da dilin yaşadığını görebilirsiniz. Livar durağan bir şiir kitabı değildir. Sürekli ama sürekli devinmektedir. Kitabın sonundaki görsel işlerde ve yansıtmalarda duygudurumların tınısını görsel olarak hissedebilirsiniz. Kısacası Livar canlıdır ve kıvraktır. Siya’yı ve Livar’ı yazmam eşanlı olarak beş yılımı aldı. Şimdi, bu iki kitabım yayımlanınca oldukça rahatladım. O şiirlerden ve öykülerden kurtuldum. Kendimi kuş gibi hissediyorum dersem yalan olmaz. 

29 Ağustos 2004 tarihinde yaşamına son veren Özge Dirik’i yakından tanıyanlardansın. Bir de sizin ağzından dinleyelim Özge Dirik’i... 

Arzu Çur ve Vedat Kamer adlı arkadaşlarım Özge Dirik’i benden daha iyi tanırdı. Özge onlarla sürekli yazışıyordu. Benim Özge’yle olan diyalogum onlarınki kadar etkin değildi. Onun intiharına ilişkin konuşulabilecek ve konuşulmayacak çok şey var aklımda. Ancak size sadece şunu söyleyebilirim; Özge bankacıydı, bankada çalışıyordu. Bankalar para simsarlığı yapılan yerlerdir. Orada “para” alınıp satılır ve “para” kiralanır. Paranın olduğu yerde sonsuz vahşet vardır. Bu vahşet ve “adam harcama kültürü” -şüphesiz- Özge’yi kötü etkilemiştir. Bir de aklıma Özge’nin intihar etmeden 2-3 hafta öncesine kadar bana “iyi bir iş” bulmak için sarf ettiği çabalar geliyor. Sıkı adamdı Özge… Gerçekten…

Ha, bu arada, son günlerde Özge Dirik’in hakkında yazılar yazan ve ileri geri atıp tutan fırsatçılar türedi. Şeref Bilsel bunlardan biridir. Yasakmeyve’nin “müntehir şairler” adlı dosyasında, Özge Dirik hakkında Şeref Bilsel’in yazdığı bir yazı vardır. Ben bu yazıyı tümüyle “fırsatçılık” ve “retorik arsızlığı” olarak görüyorum. Çünkü zamanında, biz Kuzey Yıldızı Edebiyat Dergisi’nin 11.sayısını Özge’nin şiirlerine ayırdığımızda Şeref Bilsel çıkıp bize “ölü edebiyatı yapıyorsunuz!” demişti utanmadan. Hatta antolojisinde Özge Dirik’ten bir kelime bile bahsetmemişti. Şimdi de, -fırsatını bulunca- Özge Dirik hakkında yazılar yazıyor, methiyeler döktürüyor… Bu bir ikiyüzlülüktür ve politikadır. Ne yazık ki edebiyat ortamımızda böylesine büyük çelişkiler oldukça yaygındır.

Türkiye dışındaki Türkçe yazınsal çalışmalarla ilgili misiniz? Kendi pencerenizden baktığınızda yabandaki edebiyat sizin için ne anlam taşıyor? 

Türkçe bir dildir, biz Türkler onun aracılığıyla düşünürüz. Bu nedenle de bence sınır mınır, yaban maban gibi ifadeleri kabul etmek aptalca olur. Wittgenstein’ın şu sözünü her yerde söylerim, burada da söyleyeyim: “Gerçeğin yapısını dilin yapısı belirler. Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.” Türkiye dışında önemli çalışmalar yapan, yurtdışından yazan sıkı insanlar var. Örneğin Monokl dergisindeki yazarların çoğu şu an yurtdışındalar. Bir Cem Kurtuluş’un yazıları ve çalışmaları çok önemlidir.

Benim rahatsız olduğum ve korktuğum şey şudur: Günümüz batı söylemlerinin birçoğunda müthiş bir “kavram karmaşası” ve “duygudurumsal bozukluklar” söz konusudur. Yurtdışından yazan yazarlar yeter ki bu kavram karmaşasını edebiyatımıza taşımasınlar… Bunun dışında fason olmayan her şey kabulümdür. Anlayacağınız Türk dilinin sınırları sadece Türkiye’nin sınırları değildir. Şunu da söylemeden edemeyeceğim: “Birileri sizi ele geçirmek istiyorsa buna sizin dilinize kendi dilinden kavramlar ve kavram karmaşaları eklemekle başlayacaktır.” Bilmem anlatabildim mi?

“Taşra Edebiyatı” meselesine gelince; eğer edebiyatımızı taşra-merkez diye ayıracaksak, yani öyle bir şey varsa, Taşra Edebiyatı’nın da sonsuza kadar yanındayım. Ancak tek bir şartla; taşradan yazanlar sadece “edebiyat” yapacaklar, bunun yanında “köylü kurnazlığı” yapmayacaklar ve dağdan gelip bağdakine “çüş!” demeyecekler… Bugün Veysel Erol’un şiirlerine bakın… Taşradan, maşradan, ne derseniz diyin; Veysel Erol çok sıkı bir şairdir. Kısacası “köylü kurnazlığı” icra etmeden de sıkı şair olunabilir vesselam. 

Teşekkürler Sayın Yalçınpınar. Derginizin uzun uzun soluklu olması, kitaplarınıza daha onlarcası eklenmesi dileğiyle... 

Ben de teşekkür ederim.




Lotus Yayınevi 

Şubat 2007
75 Sayfa-Öykü
  Kuzey Yıldızı/ Zafer Yalçınpınar