Palmiyeler Ülkesinin Yiğit Kalemi José Marti


 




Ezilenlerin özgürlük mücadelesi Spartacus'tan bu yana gelişerek bugünlere kadar ulaştı. Temel çelişki aynı olmakla birlikte, tarih kendini yinelemiyor. Geniş anlamda hep ileriye akıyor. Krallar için insanların kurban edildiği, yurtlarından koparılan gemiler dolusu Afrikalının köleleştirildiği, Kızılderililerin kitleler halinde yok edildiği zamanlardan ulaşıldı günümüze. 1789 Fransız Devrimi'ni, 1917 Ekim Devrimi'ni, Birleşmiş Milletler'in kuruluşunu, İnsan Haklan Evrensel Bildirisi'nin duyuruluşunu yaşadı yerküre. Ne ki, olanca yakıcılığıyla, karmaşıklığıyla, açıklığıyla sürüyor bu savaş. Afganistan'da, Kafkasya'da, Irak'ta... Sömürgenleri bu kadar saldırgan yapan ezilenlerin kazanımlarının büyüklüğüdür biraz da. Kaldı ki, bu ilerlemenin ardında ne paranın gücü, ne de en son teknolojik buluşlarla üretilmiş silahlar vardır. Bu kazanımları sağlayan yalnızca haklı, ahlaklı, erdemli, dürüst yanda olmaktan doğan, inancın ve aklın görkemli birlikteliğinin yarattığı güçtür.

 
Bir Kavga Adamı
 
Küba'nın tarihi de sömürgeciliğin ve başkaldırının tarihidir. Köleliğin, direncin, alın terinin, şekerkamışının, tütünün... Kolombo 1492'nin, o ünlü yılın Ekiminde Küba'yı keşfettiğinde, burada iki yüz bin kadar Kızılderili yaşıyordu. İspanya kralı adına hareket eden Diego Valezquez'in İspanya'ya bağlaması kötülüklerin de başlangıcı oldu. Kızılderilileri zorla çalıştırmak için ancomienda denen bir sistem uygulandı. Bu yüzden ve İspanyolların getirdiği hastalıklardan çok sayıda Kızılderili öldü, nüfus azaldı. Kısa süre sonra Küba'ya getirilen zenci köleler Kızılderililerin yerini almaya başladı. Küba'nın önemi daha çok stratejikti. Aynı zamanda da bir uğrak ve geçiş yeriydi.
Küba'daki ilk reformlar 1700'de İspanya tahtına Fransız Bourbon hanedanının çıkmasıyla başladı. 1790'da Haiti'de zencilerin ayaklanmasıyla Küba şeker sanayi hızla gelişti. Ardından bu işte çalıştırılmak üzere çok sayıda zenci köle getirildi. 19. yüzyılda, 1808'de diğer İspanyol sömürgelerinde ayaklanmalar olurken Küba'da bir hareket olmadı. Buna karşın, 1814-1868 dönemine kadar katı, baskıcı bir yönetim sürdü. Ancak bu durum direnişlere yol açmakta gecikmedi. 1825'teki küçük ayaklanmalar geniş yetkiler tanınmış bir sıkıyönetimin ilanına yol açtı. Bu çatışma ortamı içinde başta ABD'ye bağlanmak eğilimi destek bulsa da, ABD iç savaşının da etkisiyle giderek bağımsızlık düşüncesi benimsendi. Ve ilk büyük ayaklanma 1868'de başladı. On yıl sürmesi nedeniyle "On yıl" savaşı diye adlandırılan bu savaş, büyük basanlar sonrasında isyancıların yenilgisiyle ve Zanjon Barışı (1878) ile sona erdi. İspanya koşullan değiştirme gereksinimi duymuş olmalı ki, 1886' da kölelik kaldırıldı. 1894'te Küba şekerine uyguladığı gümrük artınca ekonomik ve toplumsal sorunlar daha da arttı.

İşte büyük insan Jose Marti'yi tarihin sahnesine bu koşullar hazırladı.


Tarihte önderlerin rolü üzerine çok düşünülmüş, doğru, yanlış çok söz edilmiştir. Bazen bilimsellik ve maddeci düşünce adına; önderleri, kahra- manları toplumsal ve politik koşulların yaratıp yönlendirdiği de savlanmıştır. Oysa o koşulların öyle herkesi önder yapmadığı; bilginin, bilincin, uzak görüşlülüğün, tutarlılığın, haklı yanda yer almanın, sözcülüğünü üstlendiği toplumun kaygılarını canında, etinde duymuş olmanın önderlerin ortaya çıkışında çok önemli rolü olduğu da açıktır. Jose Marti de böyle bir önderdi. Küba'nın İspanya'nın sömürgesi oluşuna isyan duygularıyla büyümüştür. E. A. Grineviç Marti'yi şöyle anlatır:


"Küba halkının ulusal kurtuluş hareketi içinde en önemli dönem, Küba tarihine 'Yüce Savaş' adı ile geçen, köleliğin kaldırılması ve bağımsızlık uğruna verilen “On Yıl Savaşı”dır (1868-1878). Bu savaş sırasında, halkına büyük bir bağlılıkla hizmet etmiş ve sonraki devrimci kuşaklarca da titizlikle korunan ve sürdürülen ulusal kurtuluş geleneğinin temellerini atmış olan bir kahramanlar kuşağı yetiştirmiştir. Bu kahramanların adları halkın yüce saygı duygularıyla kuşatılmıştır. Bunlar arasında en başta geleni, hiç kuşkusuz, tüm yaşamını yurdunun özgürlüğü davasına adamış, düşünceleri birkaç devrimci kuşağın ilerici politik düşüncelerinin oluşmasına büyük ve silinmez etkiler yapmış, Küba halkının 'Bağımsızlık Peygamberi' diye adlandırdığı ünlü düşünür-devrimci Jose Martı'dir. "(Grineviç 1995: 10,11)

Politik mücadelesi kadar önemsediği sanatı, yani şiirinde yarattığı kendine has, yalın söyleyişle, her sözcüğünde duyumsanan içtenliğiyle, uyguladığı yeni tekniklerle Latin Amerika şiirine yön vermiştir. AnaBritannica Ansiklopedisi şöyle yazar: "(Latin Ameika'da) ilk modernistler arasında, Küba'nın İspanya'ya karşı bağımsızlık mücadelesinin kahramanlarından Jose Marti de vardı. Jose Marti'nin şiiri, güçlü bir duygu patlamasını dengeleyen yalınlığıyla hem romantiklerden hem de Modernismo şairlerinin daha süslü ürünlerinden farklıydı." (AnaBritannica, "Latin Amerika Edebiyatı" maddesi, C. 14, s, 314)


Lirik ve Güçlü Bir Şair

"On Yıl Savaşı" olarak anılan ayaklanma başladığında Jose Marti on altı yaşında bir öğrencidir. 1869 yılında okul dergisinde "Abdala" adlı manzum dramı yayımlanır. "Abdala" gelecekteki yurtsever ve özgürlükçü düşüncelerinin de ipuçlarını içerir. "Marti aynı yıl İspanyol sömürgeciliğine karşı davranış ve eylemlerinden ötürü tutuklanıp altı yıl kürek cezasına mahkum edilir." (Behramoğlu 1995:9) Cezasının sürgüne çevrilmesiyle sömürgen ülke merkezindeki, İspanya Madrid'deki yılları başlar. Burada Madrid Merkez Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde ve Zaragoza Enstitüsü'nün felsefe ve edebiyat bölümlerinde okur. (Armas 2000: 6, 7) Bu dönemde İspanya'da yayımladığı "Küba'da Siyasal Zindanlar" adlı broşür çok yetkin bir yeteneğin ürünüdür. Bu yapıtı, Marti'yi Türkçeye kazandırmakta çok emeği geçen Ataol Behramoğlu şöyle değerlendirir: "... Bu broşürü anlatım gücünün etkinliğini ve yazarın genç yaşını da göz önünde tutarak Dostoyevski'nin Ölü Bir Evden Anılar'ıyla karşılaştırmak yanıltıcı olmaz." (Behramoğlu 1995:10) 1874 yılında İspanya'dan ayrılmasının ardından Latin Amerika'da birçok ülkede bulundu. Özellikle Meksika'da, politik yazıların yanı sıra tiyatro oyunları ve eleştirileri de yazdı. Küba özgürlük mücadelesine büyük birikim sağlayan On Yıl Savaşı 1878 yılındaki antlaşmayla sona erdi. Marti aynı yıl çıkan af sonucunda Küba'ya dönse de New York'taki bir komitenin üyesi olması nedeniyle tutuklanarak yeniden İspanya'ya sürgün edildi. 1880'de Kuzey Amerika'ya gidişi çileli yaşamında tamamen yurdundan uzak geçireceği yeni bir dönemin başlangıcı oldu. 1882'de karısı bu uzun ve zorlu koşuya daha fazla dayanamaz, oğlunu da alıp Küba'ya döner. Bu olayın Marti'yi ne kadar derinden etkilediği, New York'ta yayımladığı "Ismaelillo" adlı ilk şiir kitabında açıkça görülür. Ismaelillo oğlunun adıdır. Marti'nin oğluna olan derin özlemi, özgürlük özlemiyle özdeşleşir.

Şöyle yazar bu kitabının önsözünde:


"Oğlum,

Yüreğimin her şey için duyduğu kaygılarda, benim sığınağımsın sen. İnsanlığın en güzel geleceğine, erdemin ve senin yararına gelecek olan bir yaşama inanıyorum."
"Küçük Prens", "şövalyem", "ruhumun hakimi", "ruhumun oğlu" der oğlu için. "Güzel kokulu eller"ini düşler: "Bilirim zarif elleri/ Ve güzel kokularını onların;/ Bilirim nasıl/ sarılırlar boyna,/ Ve neden onlara doğru/ Açılarak bir gül gibi/ Bitkin düşer/ O güzelkokuları solumaktan."
Sabahlan oğlunun onu öpücüklerle uyandınşmı, sonra bir atlı gibi göğsüne oturuşunu, mutluluktan uçarken oğlunun minicik ayaklarını öpüşünü anımsar.

Behramoğlu'na göre "Somut, nesnel imgeler, keskin, şiddetli renkler ve çok güçlü bir trajedi duygusuyla bu kısa dizeli, türkü tadındaki şiirlerin bir özelliği de Marti'nin halk şiiri geleneğinden yararlanışı, kurgusallığı ve söylevci bir tonu geriye iterek, ezgi ve esnekliği ön plana çıkarmış oluşudur. Bu özellikleriyle Jose Marti, Küba edebiyatında romantizmin kurucusu olan Jose Maria Heredia'nın ve daha yakın ustası Rafael Mendive'nin açtığı çığırda ilerlemektedir. Fakat çok kişisel duygulan olağanüstü bir içtenlikle şiirleştirebilme ve onlara evrensel bir boyut katabilme yeteneği Marti'yi ilk kitabıyla da yeni bir dünya kavrayışının habercisi yapmaktadır: 'Oğlumun oğluyum ben/ Onunla yeniden başlıyorum. "'(Behramoğlu 1995:11)


Jose Marti ve Çocuk Sevgisi


Jose Marti son derece olumsuz yaşam koşullarına karşın çok verimli olmuş bir yazardır. Uğraştığı bu geniş yazın alanı içinde, çocuk yazınına da özellikle emek vermiş olması rastlantı değildir. Karısının biricik oğlunu alıp Küba'ya dönmesiyle başlayan oğul özlemi ölünceye kadar içini dağlar Marti'nin. Zamanla belki de oğul Küba olur, Küba oğul... İlk şiir kitabı "Ismaelillo"yu oğluna duyduğu yakıcı özlemiyle oluşturmasından başka, yaşamının son yıllarına doğru "Altın Çağ" adlı çocuk dergisini yayımlar. "Altın Çağ'da yayımlanan 'Kara Bebek', 'Üç Kahraman' gibi hikayeleri, çocuklan, ırkçılığa ve sömürgeciliğe karşı bilinçlendirme çabasının ürünleridir."(Behramoğlu 1995:13)



Güzel Dostluklar ve Yazın ve Özgürlük...


Kırk iki yaşında, Küba'da çarpışırken vurulup öldüğü 1895 yılına kadar sürecek olan on beş yılık bu verimli dönemde yazdıkları yirmi yedi ciltlik bir toplam oluşturur. Edindiği dostları da kişiliğine yakın önemli yazarlardır: Walt Whitman, M. Twain, Emerson, Longfellow... O zamanlar tanınmayan Walt Whitman'ı tanıtan yazılar yazar.

Jose Marti 1891'de "Basit Şiirler"i (Versos Sencillos) yayımlar. Bu kitabının da başında yer alan şiirsel önsözünde, "Onlarda kimi kez denizin uğultusu ve kana bulanmış kalenin kayalarına karanlık gecede çarparak parçalanan dalgaların sesleri, kimi kez çiçeklerden yiyecek derleyen bir arının vızıltısı vardır. (...) Ve bu nedenle yalınlığı seviyor ve içten bir duygunun açık, basit bir biçimde dile getirilmesi gerektiğine inanıyorum." diye yazar. Gerçekten de Marti, şiirdeki en zor işi başarır. Çünkü içtendir, kendini zorlamaz, yazabildiği için yazar.

Türküleşen ezgisi, acısı dolar okurun yüreğine, usul usul: "Ben içtenlikli bir kimseyim/ Palmiyelerin yetiştiği ülkeden/ İstemem ölüp gideyim/ Şiirlerimi söyleyemeden // (...) Bilirim adlarını yabanotlarının/ Ve nice ender çiçeğin/ Sessizce katlanılan acılara/ Öldüren yaralara yabancı değilim."

Kölelik kadar insanlığı alçaltıcı, buna başkaldırı kadar da doğal bir şey daha olamaz. Yüzyıllarca yaşanan acıların sının yok, tarifi yok... Yine şiirdir, şairdir ezilenlerin yaralarını saran: "Eğiordu ağaçlan haşin bir rüzgâr/ Yazgının acımasız eliyle:/ Şafakta, köleler dizisi/ Gidiyordu yabancı ülkeye.// Orada, tepeleme dolu barakalarda/ Onlan karanlık, keder ve korku bekliyordu:/ Bir anne köle ağlıyordu/ Kollannda bebeği.// Çölde gibi kırmızı bir güneş,/ Denizin üzerinde yükseldiğinde:/ Bir ağaçta, sıska ve morarmış, Dik başlı bir köle sallandı ilmekte."

1880'lerde aynı adla biraraya getirilmiş olan "Özgür Şiirler" (Versos Libres) 1913'te kitap olarak yayımlanır. (Yaşarken yayımlanan iki kitabı "İsmaelillo" ve "Basit Şiirler"dir.) Kitaplannın başlangıç bölümlerinde şiir üzerine düşüncelerine de yer veren Marti "Özgür Şiirler"de de öyle yapar:


"...Ve imgelerim için uygun biçim bulamadıkça, onların özgürce süzülüp gitmelerine izin verdim. Ey dost, nasıl bir debdebeydi o, önümden yel gibi geçip giden, dönüşsüzce! Fakat şiir dürüst olmak zorundadır ve ben her zaman sonuna kadar dürüst olmak istedim. Ben de başkaları gibi didine çabalaya şiir yazabilirim, fakat istemiyorum bunu. Her insanın kendi çehresi, her şiirsel esinin kendi dili vardır. Benim hoşuma giden, karmaşık uyumlar, yontu şiirler, porselen gibi çınıldayan, kuş uçuşu gibi çevik, bir lav püskürmesi gibi alevli ve her şeyi yıkıp geçen şiirlerdir. Şiir parıldayan bir hançer gibi olmalıdır. Okurda, gök yolunda sefer eyleyen, hançerini güneşe saplayan ve hızla yukarılara yükselen bir savaşçı imgesi doğurmalıdır.

(...) Onlar akademik mürekkeple değil, kanımla yazılmışlardır. "


Marti uğrunda savaştığı ülkü gibi, şiirinde de özgürlüğü seçer. Bu durum yaşamıyla sanatı arasındaki tutarlı, dürüst, namuslu ilişkinin doğal sonucudur. Şiir de bir özgürlük işi değil midir zaten? "Nasıl doğuyorsa çölde palmiyeler/ Nasıl bitiyorsa tuzlu denizlerin kıyısında gül, İşte öyle açılanından çıkıyor şiirlerim,/ Gürültülü, tutkulu, kokulu." Sanatın, güzelin, güzel duyunun kendi iç kurallarını özgürlüğü sınırlayıcı saymak doğru mudur? İkisi farklı düzlemlerdir. Özünde şiir özgürlüğün, insan yeteneklerinin, üstün ahlakın, özgür bilincin safındadır. Şiir insanı özüne yabancılaştıran hiçbir gerici kavram ya da kurumun ortağı olamaz. Çünkü doğasına aykırıdır. "Akademik" adlı şiirinde de sürdürür eleştirel tavrını: "Gel şöyle atım; kolan vurayım sana/ İstemiyorlar bilge içgüdüsüne uyup yaşamın/ Koşasın doğal çalımınla savaş alanında." "Tumturaklı ve Süslü Şiire Karşı" şirini ise şu dizelerle bitirir: "İşte böyle olmalıdır soylu şiir/ Hayat nasılsa öyle: fino ve yıldız,/ Kenarları alevlerle dişlenmiş bir in,/ Bir çam ağacı, güzel kokulu dallarındaki yuvada/ Kuşların cıvıldadığı, ay ışığı altında."

Büyük insanların düşüncelerinde geleceğe bildiriler vardır. Hâlâ geçerli, eskimemiş sorulardır Marti'nin sözleriyle günümüze ulaşan. "Özgür Şiirler"de de izlek olarak özgürlük kavgası daha güçlü vurgulanır. Kapitalizmle ve yabancılaşmayla özdeşleşen "büyük kent"in eleştirisi de önemli yer tutar. Şiirinde pek rastlanmayan şiddet ögelerini kent izleği için kullanır: "Kent-bu bir kafestir/ Öldürülmüş güvercinler ve aç gözlü avcılar deposu;/ Ve eğer parçalansa vücut, yarılsa insan göğüsleri/ Yürek değil, buruşuk, kurumuş bir kara erik çıkacak oradan."


Juan Marinello şöyle değerlendirir "Özgür Şiirler"i: "Yalnız ve çağının tanığı bir ruhun çağırışı", "derin, isyancı, fakat zaferli bir acı", "duygulu bir savaşçının türküsü, her an zayıflayan bir adamın yaralarını gösterişidir." Marinello'ya tümüyle katılmak zor. "her an zayıflayan bir adam", nasıl "isyancı" ve "zaferli" olabilir? (Marinello'dan aktaran Behramoğlu 1995:12)


Marti'nin neredeyse yaşamının tümünü kaplayan sürgün yıllarındaki yalnızlığını, yurt ve oğul özlemini, çektiği derin acılan "Sürgün Çiçekleri" (Flores del Destierro) adıyla kitaplaşan şiirlerde duyumsamak olanaklı. Aslında bütün şiirlerinde, yer altına akan ırmak gibidir sürgünlük. "Sürgün Çiçelleri"nde ise çığlıklanır acısı Marti'nin: "Ve imgeler, acıyla ve öfkeyle yitip gidiyorlar, duman gibi dağılıyorlar; ve ben, görevini yerine getirmemiş ya da kendisini ziyaret eden lütufkar bir dilbere gerekli saygıyı göstermemiş bir insan gibi tasa ve keder içinde kalıyor ve bir başıma, hiç kimsenin beni göremeyeceği bir zamanda gözyaşsız ağlıyorum. Bu şiir kitabı böyle acılardan doğdu ve haklılıkları da onlardadır."



"Sürgün Çiçekleri"nde gene alabildiğine bir yalınlık, dupduru bir akış vardır." (...) -Ah, deniz, köpüklerinin üstünden senin-/ Uçup gidiyor/ Göçmen bir martı gibi Küba'ya// (...) İnsanlara/ Bakıyorum uzaktan, yabancı bir dünyanın/ Görüntüleri; çevremde/ Küstah hırgürü çarşının, darmadağın/ Barakalar. Herhangi bir solucan/ Daha mutludur benden, hiç değilse/'Bir bataklığı var gebereceği; dinliyorum/ Atların nal seslerini tekerlekleri/ Geçiriyorum/ Ellerimi vücudumdan; hiçbir hayat belirtisi/ Yok. Öldüm ben. O uğursuz gemi/ Kaldırdığında demirini/ O demir/ Kopardığında beni Küba'dan..." diye yazar "Acılı Pazar"da. Bu şiirlerde dizeleri kırar sıklıkla. Diyalektik bir yapı üzerinde yükselir şiirler. Çatışmalar gerilimi sağlar, imgeleri yoğunlaştırır.


Görüldüğü gibi Marti'nin şiirleri süsten uzaktır, kısa dizelerden oluşur, özlüdür, yalındır, içtendir. Derin bir duyarlılıkla yazılmışlardır. Yakıcı acılar içermelerine karşın hiçbir zaman sıradan bir duygusallığı yansıtmazlar.
Marti 1891'de Küba halkını yeni bir ulusal kurtuluş savaşına çağırdı. 1892'de Patria (Vatan) gazetesini çıkarmaya başladı. Bu süreci Grineviç şöyle anlatır:
"Küba ulusal kurtuluş hareketi tarihinin en önemli aşaması 1892 Nisanında Küba Devrim Partisi'nin kurulması olmuştur; ülkenin bütün yurtsever güçlerinin birbirine kenetlenmesini sağlamayı, İspanyol işgalcilere karşı halk savaşının başına geçmeyi üstlenen partinin kurucusu ve ideoloğu, Küba halkının kahramanı Jose Marti'ydi. Düşüncesi kuşaklar boyu Kübalı devrimcilerin yolunu aydınlatan Jose Marti'nin eylemlerinin 26 Temmuz Hareketi'nin oluşmasında çok büyük etkisi olmuştur."

Yine Marti gibi özgürlük için (ardından birçoğunu çarpışmalarda yitireceği) yoldaşlarıyla Küba kıyılarına çıkan; ancak bu kez büyük düşü gerçek kılan Fidel Castro, onun için şöyle yazmaktadır: "Marti, bizlere yurdunu canından çok sevmeyi, özgürlüğü ve insanlık onurunu tutkuyla savunmayı, despotizmden nefret etmeyi ve halkına sonsuz inanç duymayı öğretti. Onun devrimci eylemi, bizim moralimizin ve silahlı hareketimizin tarihsel haklılığının temellerini içerir. İşte biz onun içindir ki, Jose Marti, 26 Temmuz Hareketi'nin coşku ve esin kaynağıdır diyoruz." (F. Castro, aktaran Grineviç, 1995:13, 14) 1895'ten 1898'e dek Küba halkı elde silah İspanyol sömürgecilere karşı, Marti'ye ve davalarına olan inançlarının verdiği güçle savaştı durdu. İspanya, ayaklanmış olan adaya, özgürlük ordusunun üstüne 300 bin kişilik bir ordu gönderdi. Ancak, J. Marti'nin özgürlük düşünceleriyle bilenmiş halk, işgalci ordular karşısında büyük başarılar sağladı. (Healy 2002: 33) Adaya müdahale etmek isteyen ABD, İspanyolların Küba halkını temerküz kamplarına topladığını bildiren raporlar ve Havana Limanı'nda Maine gemisinin "esrarlı" bir şekilde havaya uçması (15 Şubat 1898) (yöntemler ne kadar da tanıdık geliyor değil mi?) üzerine Küba'yı işgal etti. Böylece ABD'li yıllar başladı.

Belki bu savaş o tarihsel koşullar içinde Küba'nın bağımsızlığını, Küba halkının özgürlüğünü sağlamaya yetmedi; ama çok açık olan bir gerçek var ki, Jose Marti önderliğinde verilen bu savaş Küba halkının mücadelesi için çok büyük birikim oluşturmuştur. Bir anlamda 1959 Devrimi'nin altyapısını kazandırmıştır.

1915'te Çanakkale'de başlatılan ve 1922'de bağımsızlık tutkusuyla sonuçlanan Türk Kurtuluş Savaşı ise Jose Marti'den yıllar sonra emperyalizme karşı ilk şiddetli darbeyi indirecektir.

XX. yüzyıl başlarında olgun bir meyve gibi gördüğü Küba'yı hedef alan Amerika, ahtapot kollarını giderek tüm dünyaya salmıştır. Jose Marti'nin Latin Amerika halkları için, geleceği gören bir bilincin aydınlığıyla ve üstün analiz gücüyle yaptığı şu uyan günümüzde tüm insanlık adına büyük anlam taşıyor: "Birbirini tanımayan halklarımız artık tanışmalılar; çünkü omuz omuza dövüşmeleri gerekecek." Kübalı bir diğer değerli şair Nicolâs Guillen de Jose Marti'nin bu bildirisine vurgu yapıyor: "Bizim büyük düşünürlerimizden biri, tam bağımsızlığa kavuşmak için kesinlikle gerekli bir koşula dikkati çekmişti: ABD emperyalizminin yenilmesi. Bunun için çalışıyoruz ve bu gerçekleşene değin de çalışacağız. Söz konusu düşünür, bildiğiniz gibi Jose Marti."(Guillen 1985)

Jose Marti'nin canı pahasına yarattığı politik ve sanatsal birikim, 1959'da diktatörlüklere ve uluslararası Amerikan şirketlerine atılan güçlü tokalın temeli olduğu gibi; günümüz Ortadoğu coğrafyasını kasıp kavuran ve yine Amerika Birleşik Devletleri önderliğindeki emperyalist yayılmacılığa karşı da çok anlamlı bir kaynaktır.

Özgürlük için kavga verenler, "yüzü doğan güneşe dönük" toprağa düşen "dürüst" canlar yalnızca halklarının değil, tüm insanlığındırlar. Deniz fenerleridir, çoban yıldızlandır onlar. İnsanlık onlarla soluk alır, özünü korur, varoluşunu anımsar. Onlar o kadar yakındırlar, dostturlar; uzansak sözcüklerinden, dokunuruz sımsıcak tenlerine. Sarılır kollarımız, özlemlerimize ağlarız birlikte sessiz... Ve ölüm nedir ki, onlar için, bunca acı varken; gerekliyse, işe yarayacaksa, "ölüm, nereden ve nasıl gelirse gelsin, hoş geldi safa geldi." (Elbette, buraya yazmak kadar, söylemek kadar kolay değil bu iş! Che Guevara da şairdi, heybesinde şiir taşırdı. Ölümleri de benzeşti Marti'yle sonunda.) Onlar, ölürken bile aydınlığı isterler. Güneşin, dağların, göllerin, çağlayanların, nehirlerin, sonsuz ormanların ve denizlerin parçasıdırlar. O denli yalın ve yüce...

"Aynı yalınlıkla ölmek isterim/ Kırda bir çiçek gibi; sakin, gösterişsiz./ Mum yerine yıldızlar parlasın üstümde/ Yeryüzü uzansın altımda sessiz.// Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim/ Varsın hainler gizlensinler soğuk bir taş altında/ Dürüstçe yaşadım ben; karşılığında/ Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim."
 


KAYNAKLAR:
AnaBritannica 1989 baskısı, Ana Yayıncılık
Arnıas, Ramon de. 2000 "Jose Marti Forger of Peoples", Centro de Estudios
Marti anos.
Behramoğlu, Ataol. 1995 "Savaşçı ve Şair", Bütün Şiirlerinden Seçmeler'e
Önsöz, Kavram Y.
Dolay, Nur. 1985 "Büyük Kübalı Ozan Nicolas Guillen İle Söyleşi", Bilim ve
Sanat dergisi, S. 50
Grineviç, E. A. 1995 "Küba: Devrimin Geçtiği Yol", Çev: Mazlum Beyhan,
Bilim ve Sosyalizm Yay.
Healy, David.2002 "One War from Two Sides: the Cuban Assessment of
U.S.-Cuban Relations." Cercies No. 5 (2002): pp. 31-38, www.cercles.com/
pasteach.html
Marti, Jose. 1995 "Bütün Şiirlerinden Seçmeler", Çev: Ataol Behramoğlu,
Kavram Yay.



                                                     
EDEBİYATÇILAR DERNEĞİ YAYINLARI
Savaşçı ve Şair José Marti
Derleyen: Orhan Tüteylioğlu
Kapak Tasanım: Sevgi Yılmaz
Kapak İlistrasyonu: Hicabi Demirci
Baskı: Nisan, 2006 ISBN 075 -7872 -22- 9
Edebiyatçılar Derneği
Sakarya Caddesi No:32-15 Yenişehir/Ankara
Tel.: +90 (0) 312 434 46 65 - Faks: +90 (0) 312 435 65 46
http//:www. edebiyatcilardernegi.org.tr
e-posta: edebiyat@edebiyatcilardernegi.org.tr

  
 José Marti
 H@vuz Yayınları'ndan Yayımlanmış Kitaplar