“SUDAKİ
ATEŞ”
Son zamanlarda, hakikat’in
yitimi olgusunu giderek daha derinden yaşıyor ve duyumsuyoruz. Bu, kuşku götürmez bir gerçek. Yaşamın hızı içindeki
parçalanmış algılamalar edebiyata da yansıyor ve dolayısıyla hakikat’ini
yitirmiş ya da sanallığa doğru evrilen bir edebiyat anlayışının içinde
buluyoruz kendimizi. Bu durumda “sahici” yapıtlara ve hakikat’i dile getiren romanlara
da gereksinim oluşuyor ister istemez. Her şey, kendi içinde karşıtını
barındırdığına göre, böylesine parçalanmış algılamalar, bütünsel hakikat aynasını
yeniden aramaya zemin hazırlıyor. Sanallığa tutsak edilen ya da sanallığa tutsak
olan bilinç, zincirlerini kırmak, hakikat’ten beslenen edebiyat ve kurgu
yapıtları üzerinde yeniden biçimlenmek istiyor bir yandan. Böyle bir ortamda,
kurmacanın olanakları içinde duyumsatılan bütünsel gerçeklik algılamalarına
uygun romanlar da okurla buluşma ve onlara seslenebilme olanağına kavuşabiliyor.
Ferda İzbudak Akıncı’nın Sudaki Ateş’i bütünsel bir algılama
üzerine kurulu olmasıyla son zamanlarda yazılan romanlardan epeyce farklı bir
yerde duruyor. Karşıtlıkların birliğinden ve çelişkisinden yepyeni
dönüştürümlere ve bileşimlere ulaşılabileceği düşüncesini, adıyla; Sudaki Ateş’le duyumsatıyor öncelikle. Bu
sözcük birliği, olabilirliklerin sonsuz ve sınırsız oluşuna dair bir gönderme
niteliğinde. Yalnızca suyun yüzeyinde yansılanan ateşe değil, aynı zamanda derindeki
potansiyel güce de vurgu yapıyor. Romanda, iki genç insanın; Bora ve Yağmur’un
dostluk ve aşklarının çevresinde toplanan derin toplumsal sorun ve insani
dramlara tanık olmak, farklı bir okuma serüveninin içinde yol almak anlamına
geliyor.
Bir kentin öteki yüzüyle
karşılaştınız mı uzun süredir? Ara sokaklara girip kenar mahallelerde, kente
tutunmaya çalışanların yaşamlarına konuk oldunuz mu? Ya ÖSS felaketini yaşayıp
Açık Öğretim’le avunmaya çalışanları yakından tanıdınız mı? İzmir’i adım adım
dolaşıp Kordon’da, Körfez’de mavilikler üzerinde solan günbatımı ateşini
izlediniz mi? Sudaki Ateş’te bunlara
da tanık olacaksınız.
Sudaki Ateş; genç insanlarımızın umuda, yaşama pencereler
açma savaşımlarına, dişiyle tırnağıyla ekmek kavgası verenlere, ölümlere, acılara;
kırılmalar içinde yitip giden genç yaşamlara, hakikat’in parçalanmamış aynasını
tutuyor. Romanın içinde gençlik duygularının bütün karmaşasını ve yürek
sancılarını Bora ve Yağmur’un arkadaşlıklarında, Hülya ve Ece’nin
dostluklarında, asker yolu bekleyen Hülya’nın kara bir haber sonrası
savrulmalarında buluyoruz. Bora’nın Yağmur’a duyduğu özverili büyük aşk,
Yağmur’un içinde taşıdığı ölümcül bir gizem nedeniyle kesintiye ve kırılmaya
uğruyor. Yağmur’u kandıran, karanlık işler çeviren mafya adamı Yıldırım, bir
trajediye zemin hazırlıyor, duyarsız çapkınlığı ve içindeki kötücüllükle… Romanda
ayrıca emekleriyle yaşamı var eden insanların dünyalarından da bir kesit
aktarılıyor. Bir ekmek fırınında, gecenin kör karanlığında, insanlar uyurken
ekmek hazırlayıp sabaha yetiştirmeye çalışanlar arasında, Kırıkkafa lakabıyla
tanınan bir ustanın yaşamı, romanın en
sancılı bölümlerinden. Eski bir gardiyan olan Kırıkkafa, ikinci kişiliğine
büründüğü zaman, öyle olaylar anlatıyor ki yürekleri dağlıyor sözleriyle…
İnsanın insana zulmü, işkenceler, idam(lık)lar,
geçmişte yaşanan bir darbenin oluşturduğu toplumsal kırılma noktasının derin
izleri… Fırın işçilerinden bir diğeriyse,
köyden kente göç etmek zorunda kalan bir ailenin çocuğu. Ayrıca,
mahallenin diğer çalışanlarından; mermer ustası Sabahattin, iyilik ve
yardımseverlik dolu yüreğiyle dikkati çekiyor. Mahallede bir kahvede zaman
zaman bir araya gelen bu insanların arasında bilinç düzeyi hayli düşük olanlar,
karanlık düşüncelere hizmet edenler de var ne yazık ki… Ancak, dayanışma
duygusu taşıyanlar, her zaman için onlardan daha baskın durumdalar…
Romanın bütün olay ve
kişilerini kendi çevresinde toplayan Haldun, en önemli karakter olarak dikkati
çekiyor. Haldun, romanın merkezinde onurla, dimdik duran bir insan. Yazar, roman kurgusunu öyle ilginç bir şekilde
düzenlemiş ki sözünü ettiğimiz bütün yan karakterler Haldun’un çevresinde -bir
şekilde- yer alıyorlar ve bütün olaylar da Haldun’un çevresindeki ana olaya
bağlanıyor. Haldun mahalleye yeni taşınmış olmakla birlikte, kahvedeki konuşmalarıyla,
toplumsal-ekonomik olayları sorgulaması ve yorumlarıyla mahallelinin
saygınlığını kazanıyor kısa sürede. Muhasebe bürosunda çalışıp bir yandan Açık
Öğretim’de okuyan Haldun, farklı bir
kurgusal ilmekle Yağmur ve Bora’nın yaşamlarına da bağlanıyor. Haldun, romanın “bilinç
taşıyıcı kişisi” aynı zamanda. Yazar, toplumsal eleştiri ve yorumlarını Haldun
karakteri üzerinden aktararak, söylemek
istediklerinin bazılarını okura ulaştırıyor. Bu durum, Haldun’un yazara bağımlı, cansız bir karakter olmasına
yol açmıyor; aradaki o ince çizgiyi oldukça iyi gözetiyor Ferda İzbudak Akıncı.
Orhan Kemal roman ve öykülerinin yeniden
okurla buluştuğu bu zamansal noktada, Orhan Kemal’in yazınsal bakışını yeni bir
tarzda geliştiren Sudaki Ateş,
toplumcu tavrıyla öne çıkıyor.
Hayatın adil davranmadığı nice
insan, bu romanda kendisini var ediyor. Geleceği belirsiz, umudu tükenmiş
gençler Sudaki Ateş’te bütün
gerçekliğiyle karşımıza çıkıyorlar. Bu gençlerden birinin konuşması, yoğun
anlamlarla yüklü: “İçimdeki çocuk, bunca
acıyı taşıyamıyor. Bunları taşımak için büyümeliyim.” Sudaki Ateş, hakikat’le bağını koparmayan, bütünüyle yaşamdan
beslenen bir yapıt: Gençlik… aşk… bizim
insanlarımız… yazın ara sokaklarda kapı
önü sohbetleri… çiğdem külahları…
İzmir’in aydınlık ve karanlık yüzü... ve daha
pek çok renk, pek çok görünüm…
Ekonomik ve toplumsal çürümeyi
dile getiren Sudaki Ateş’te Ferda
İzbudak Akıncı, kısa, akıcı ve şiirsel
cümlelerle yazıyor: “Öyküler yazdım gece yorgunu insanların yüzüne.
Kiminin öyküsünü dinledim. Kimine kendim yazdım. Kimiyle konuştum. Kimi
susarken söyledi her şeyi. Bir büyük yalnızlığı büyüttüğünü gördüm ev
yığınlarının. Gökyüzü, yıldızlarıyla bir örtüydü sanki öteki yüzüne kentin. Bir
tutam sim, b ir parça ışıltı. Alabildiğine lacivert…”
Ateş, suda bile olsa sönmüyor,
çünkü Sudaki Ateş, bütün acılara karşın yeniden başlamaya,
direnmeye ve umut etmeye dair bir roman…
(Cumhuriyet Kitap Eki 14. 06. 2007)
315 sayfa
İthal Kağıt
13,5x19,5 cm
Karton
Kapak
ISBN:9944260022
Dili: TÜRKÇE