Balıkçıların Balıkçısı Halikarnas Balıkçısı



“Su”
                                        
Akıp giden usul bir yalnızlık… Yalnızlık büyük eşittir hüzün. Uçsuz bucaksız evrende ipin ucu kaçmış. İpsiz sapsız bir kozmos; sonra birkaç sanrı. Sanrılar Olimpos’ta düşe kalka mor kıvılcımlara büründüler. İşte en büyük alay komutanları; tanrılar, tanrıçalar… Uzak bir gölgelikte denize bakan bir feylozof. Denize âşık, büyük uygarlıklara mahcup, denizlerin tanrısı Poseidon’a illa ki aşık, doğumun muhafazakarı Hera’ya tutkun, tanrıların tanrısı Zeus’a muhtaç bir balıkçı Cevat!
 
 “Su”
 
Ona âşık… Deniz öykülerine… Balıkçıların tanrısı; Balıkçıların balıkçısı… Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı. Anadolu’ya yanık…
 
Yanık bir türkü; tanrılar, tanrıçalar balıkçıların balıkçısında. Öykülere; illa ki denize sevdalı…
 
Kim bilir Bodrum’a kalebentlik için sürüldüğü yıllarda filizlenmişti mavi sevdalar. Mavi yolculuklar, düşünler, fır fır dönen deniz öyküleri, balıkçılar… En nihayetinde uçsuz bucaksız bir mitologya…
 
Bir yanda umut!
 
Umut, Cevat’ta Anadolu çıkışlı hikâyelerde…
 
Umut doğudan gelen ışıkta…
 
Yine yanlış anlaşılmalar, hiçe sayılmalar, neredeyse yok bil kendini demeler. Kendini yok bilirse Anadolu, nasıl saygı duyar: Doğudan aldığı ışığı içinde özümseyen batı uygarlıkları; şimdiki uygarlarımız... Gün olur Cevat mektup yazar. Mektup batıyadır. İngiliz kraliyetine Arşipel taşlaması! “Moseleum Arşipel mavisinde yaşam bulur. Derhal mozoleyi geri verin!“
O zaman yapma zamanlar geçer, bir varmış bir yokmuşlar. “Bizim moseleumu getirmemiz mümkün değil ama Arşipel mavisine boyadık cephesini.” Cevat bu cevaba çok sinirlenir.
 
Bu ne küstahlık efendi!
 
Hey koca yurt!  Hey koca yapmacık müzeler…
 
Sunakları, tapınakları, taşı toprağı talan eden barbarlar!
 
En güzel cevap size, Cevat’ta saklı der geçeriz. Anadolu talan edilmiş, yersizler, yurtsuzlar kalmış geriye ağlamaklı. Peki, tek suçlu batı mı?  Israrla halkıma kocaman bir haykırış! Cevat Şakir’den feryatlar yükselir Anadolu toplumlarına. Biz bildik mi koca Anadolu uygarlıklarının değerini ki bilenlere kızıyoruz. Değerini bilen batı Anadolu’yu ne kadar yanlış tanıtırsa o kadar iyi öyle mi?
 
Barbar Anadolu!!!
 
Hey koca balıkçı ne diyorlar böyle Anadolu’ya…
 
Sonra yine birkaç kırık sözler, buruk yaşamlar. “Hapishanede idama mahkûm olanlar bile bile asılmaya nasıl giderler?”  
 
Hey gidi Cevat!
 
İsim değiştirmişsin yayınlarken yasak yazını. Bizden kaçar mı böyle ipsiz sapsız yazılar? Hüseyin Kenan olarak yakaladık. Cevat Şakir Karaağaç’lı olarak gönderdik mavi sürgüne. Peki, sen ne yaptın, Bodrum’da evrim mi geçirdin? Bir balıkçı oldun geri döndün memlekete.
Mavi bir vurgun yediğin Bodrum’un, Karia çağındaki ismini hırsızlama çaldın. Oldu mu şimdi senin yaptığın?
 
Çıktın mı karşımıza Halikarnas Balıkçısı…
 
Siz hala uğraşın diyor Halikarnas Balıkçısı, sağcıymış, solcuymuş, kimlikmiş, etnikmiş, etnisiteymiş, türkmüş, yunanmış. Bir uygarlığın sonu geliyor Mezopotamya’da… Makedonya seyir etmekte.
 
Bir uygar dünyanın seyirci kaldığı muharebe meydanında yok oluşlar…
 
Ne demiştik!
 
“Su”
 
Akıp giden usul bir yalnızlık… Uçsuz bucaksız evrende sudan çıkma, lir çalan balıklar…Balıkların avcısı balıkçılar. Balıkçıların balıkçısı…
 
Balıkçıların tanrısı Halikarnas Balıkçısı…
 
Değil mi ki antropolojik bağlamda insan balık. Evrimsel süreçte tüm varlıklar kardeş, evrendaş…
 
İşte böyle geçip gidiyor zaman, karışıyor uzay tozları tüm hayatlara. Bir kalan değerimizi anlayana.
 
Anlamayana…
 
Beni anlayamadığın için teşekkür ederim hey koca okur!
 
Merhaba! Merhaba!  
 
                           
                                  
 
  

                                                         

  
 Kubilay Bürgan
 H@vuz Yayınları'ndan Yayımlanmış Kitaplar