Bulanık...



Baharın gelmesini saymakla geçerdi ömrü. Sakin sebepsiz kaçak ve ironik bakışlarını ve her zaman kreme ihtiyaç duyan çatlamış elleri ile ara sıra hiç gülecek bir şey yokken, çatlayana kadar gülen hallerini görmezden gelirsek normal biriydi diyebiliriz…
Sesini sanki gırtlağında bir pot varmış gibi kısar ve yükseltirdi… Normal bir insanın yapabileceğinin üzerinde bir taklit yeteneği vardı.  Neredeyse aynını çıkardığı sesler vardı…

Parası olmayınca, şarap bulamayınca, ispirto içerdi. Ama hiç sendelemeden yürümeyi becerebilirdi… Fakat bir şekilde parayı elde etmeyi bilirdi…

Yaşlı, gözaltları kırış kırış, seviyesiz ve küstah biriydi…
İstedikleri olmayınca kendini becertir bir başkasına yaptırırdı…
Çocuklarla ilgili ne zaman konuşulsa sanki onlar için yaratılmışçasına samimiyetten uzak yapmacık tavırlarla el çırpar “onlar benim canlarım” derdi…
Görenler mükemmel olduğunu düşünürdü…
Herkesi bir avanak gibi avlardı…
Yedirtirdi…
Yerlerdi…

Parasını devlet öderdi, hiçbir çeteye adı karışmadan fuhuş yapardı, para almazdı ama istediklerini yaptırırdı. Duyduğu sesleri çok iyi taklit ettiğinden çok efendi, çok ehli Müslim bir tonlada konuşabilir; telefonda şehvete sürükleyecek kadar etkileyici ve tecrübeli bir pavyon konsomatrisini taklit edebilirdi.

Genç kızlığından beri hiç doğru düzgün yaşamadı… Bir doğum günü partisinde verdi bekâretini, sadece rahmindeki değil, yüreğindeki zarda aynı gün delindi…
On yıl sonra türbana girmeyi tercih etti…
Altındaki mini eteği ve üstündeki dekolte bluzu unutarak…
Hangi amaçla örttü o kısa saçlarını bilinmez…
Lüks arabaların direksiyonunda her koltuğa oturuşta frikik vermekten keyif alacak kadar aşüfteydi…
Arabayı hızlı kullanmakta saydığı marifetlerdendi. Ancak yattığı tüm erkekler hızlı orgazm olduğundan şikâyet ederdi…
Altındaki mini eteği veya dar pantolonu yüzünde bir evin duvarını boyamaya yetecek kadar makyaj ve kafasında saçlarının sadece yarısını örten ve dini bir olgudan çok soytarılık için kafasında bulunan bir başörtüsü…
Bir bitki örtüsü…
Böceğin börtüsü…
Gecelerin süsü…
Yatakların püsü…
Gerçek aşkın küsü…

Kendini akıllı zanneder, aptalca davranışlarının sezilmediğini düşünür ve farklı tavırlarla her ortamın insanı olurdu…

Net değildi…
Bulanıktı…
Nereye çeksen gelirdi…
Kaval çalman ya da çaldırman yeterliydi peşinden gelmesi için…
Koyun kadar ahmak görünüp, çakal kadar sinsiydi…
Ama ürkülecek bir şey yoktu bu salak saçma tavırlarında…

Tüm şöhreti, tüm yaptırım gücü, tüm varlığı çok değil kısa bir süre sonra a
niden ateşlendiğinde, ayların günlerini saymadığında, başına ağrılar girdiğinde, mutsuz olmaya başladığında ve kendini nasıl hunharca kullandırdığını çözdüğü anda…

Yani menopoza döndüğünde fark edecekti…

                                                                                   
       

                                                     

  
 Temirağa Demir
 H@vuz Yayınları'ndan Yayımlanmış Kitaplar