Toplumsal
çalkantıların en yoğun olduğu, sosyal patlamaların ve
siyasi kaosun yaşandığı, faili meçhul cinayetlerin giderek
arttığı ve can güvenliğinin sağlanamadığı yetmişli
yıllarda, dönemin başbakanı Sayın Bülent Ecevit,
gençler arasında barışı ve huzuru sağlamak amacıyla,
edebiyatın çeşitli dallarında bir yarışma düzenler.
Vehbi Bardakçı, lise son sınıf öğrencisiyken (1979),
"Acılar Paylaşılmaz" adlı ilk öyküsüyle
bu yarışmanın birincisi olur, ama ödülünü
almaya siyasi kavgalarda kırılmış bir burunla gider.
Yarışmanın
amacı, gençliği sanata ve edebiyata özendirmektir.
Vehbi Bardakçı da öyküsünde zaten kargaşayı
anlatmıştır. Ama henüz yirmi üç yaşındaki genç
yazar, kolları askıda, burnunda kocaman bir sargıyla, sanki garp
cephesinden yaralı dönmüş bir gazi gibi kan-revan içinde
çıkar Sayın Ecevit'in karşısına.
"Yarım
Kalan Türkü"de, bu ilginç ödül anısı
anlatıldıktan sonra, "Acılar Paylaşılmaz" adlı
kitabın (ve yazarın) ödül alan ilk öyküsü
veriliyor. Yazar sanki başına gelecekleri yazmıştır. Yazma
tutkusu o yıllarda başlar. Yetmişli yıllarda kırık bir burunla
başlayan bu serüven, iki binli yıllara kırık bir kâlple
gelir. Bu zor ve çetin yolda, sabırla, azimle, kararlılıkla,
tutarlılıkla, tüm olumsuz koşullara ve engellemelere rağmen,
kilitli kale kapılarını zorlayarak tek başına yürür.
Yazar,
1980'de siyasi kovuşturmaya uğrar ve bir yolunu bulup yurtdışına
çıkar. İlk on beş yıl çok istediği halde dönemez,
daha sonra da dönmeyi kendisi istemez. Gurbet işte böylece
onun yurdu olur. Orada geçirdiği bunalımlı ve zor yılları,
"Gurbet Yurdumdur" adlı öyküsünde başarılı
bir şekilde dile getirir. "Yarım Kalan Türkü"de,
birbirinden güzel sekiz öykü vardır. Bu öyküler
daha önce Almanya'da değişik isimlerle kitaplaşmış ve büyük
ilgi görmüştür. Bu öykülerden bazıları,
Hitit Verlag tarafından "Die Fremde ist Meine Heimat/ Gurbet
Yurdumdur" adıyla Almanca'ya da çevrilmiş ve edebiyat
çevrelerinde ilgiyle karşılanmıştır. Daha sonra altı
bölümlük bir "İlyas Hacı Bey Dizisi"ne
dönüşecek olan "Kapı Kapı"nın ilk bölümü
de yayınlanan bu öyküler arasındadır. Ünlü
yazar Fakir Baykurt, Duisburg'da kendi çabalarıyla çıkardığı
Merhaba Dergisinde, kitabın ilginç tiplemesi İlyas Hacı
Beyi, "dünya çapında bir edebiyat kahramanı"
olarak tanımlar.
Fakat
daha sonra yazar, "Kapı Kapı" hariç, yurtdışında
yazıp yayınladığı tüm öykülerini gözden
geçirip, "Yarım Kalan Türkü" adlı tek
kitapta toplar. Yıllar sonra bu kitap Türkiye'de Moralite
Yayınları'ndan çıkacaktır. Altı bölümlük
diziden oluşan "Kapı Kapı"yı ise başka bir kitapta
toplayarak, 1984'de Ortadoğu Yayınevi'ne satar. Kitap büyük
beğeniyle karşılanmıştır. Bir süre sonra Hitit Verlag
kitabın ikinci baskısını yapar. Bu kitapta, 12 Eylül
darbesiyle sonuçlanan yetmişli yılların siyasi kaosu
başarılı bir teknikle verilmektedir. Toz duman içinde
oradan oraya savrulan temiz bir Anadolu gencinin dramı
anlatılmıştır. Ünlü yazar Fakir Baykurt, kitabın
çıkışıyla ilgili olarak, Duisburg'da bir "edebiyat
akşamı" düzenler ve o sıralar yirmi sekiz yaşında olan
genç yazar Vehbi Bardakçı'yı konuşmacı olarak
toplantıya davet eder.
Gurbet,
onun için sadece bunalımların ve çatışmaların
yaşandığı, derinleşen yalnızlıkların ve hüzünlü
ayrılıkların filizlendiği yer değil, aynı zamanda çıkacak
olan güzel eserlerin de ortamını sağlayan bereketli
topraklara dönüşür. Yazar orada derin bir arayışa
girer ve bu içsel yolculukta kendini yeniden keşfeder.
Sürükleyici bir dille insanı alıp evrenin bilinen ve
bilinmeyen boyutlarına götüren "Evrenin Gizli
Boyutları" adlı felsefi eser böyle çıkar ortaya.
Bu kitapta, ağır felsefi konular, Vehbi Bardakçı'nın
dilinde adeta bir şiire dönüşür. "Evrenin Gizli
Boyutları", gürül gürül akıp giden kocaman
bir şiirdir sanki.
Daha
sonra, "İnsan Sevdikçe Güzelleşir"le iddialı
bir çıkış yapar. Bu kitabında, kirlenen ilişkileri ve yok
olup giden değerleri dile getirir. Toplumla adeta hesaplaşmakta,
ama daha çok bireyin negatif duygularını sorgulamaktadır.
Ardından "Kelebek Vadisi" gelir. Bu kitap, yaptığı
tablonun içinde kaybolan bir ressamın romanıdır. Dünya
ve Türk edebiyatında benzeri olmayan bir konu, benzeri olmayan
coşkulu bir dille anlatılmıştır. Düşünce, duygu ve
önemsiz gibi görünen hayalleriyle insanın kendi
içinde nasıl bir evren yarattığı başarılı bir teknikle
verilir.
"Özgürlük"
ve "Dünyanın En Güzel Kitabı" adlı son iki
romanıyla Vehbi Bardakçı Türk edebiyatındaki
tartışmasız yerini almıştır. "Özgürlük"
romanında, uyuşturucu bağımlısı ve yabancı düşmanı
Alman gençlerinin bir haftalık Kapadokya gezileri ilginç
bir kurgulama ve akıcı bir dille anlatılır. "Dünyanın
En Güzel Kitabı"nın ise ilginç bir öyküsü
vardır. Bu kitap, yıllar önce verilmiş bir sözün
romanıdır. Serüvenin bundan sonraki bölümlerini
basından öğreniyoruz. Mersin Gazetesinin günlerce süren
seri haberlerini ve aynı günlere rastlayan Kayseri
Televizonu'nun heber ve röportajlarını tarih sırasına göre
peşpeşe sıraladığımızda, eşine Türk edebiyatında az
rastlanan bir tabloyla karşılaşıyoruz. Şimdi bu pazıl
parçalarını birleştirelim ve ortaya çıkan o muteşem
manzarayı birlikte izleyelim.
İmza
Günleri
KAYSERİ-Berlin'de
yaşayan Vehbi Bardakçı, yeni çıkan "Özgürlük"
ve "Dünyanın En Güzel Kitabı" adlı son
romanlarının tanıtım toplantılarına katılmak ve Tüyap
Kitap Fuarında kitaplarını imzalamak için İstanbul'a
geldi.
Yazar,
27 Ekim - 3 Kasım tarihleri arasında İstanbul Tüyap Kitap
Fuarında, Arıtan Yayınevi standında kitaplarını imzaladı.
Özellikle çocukların ve gençlerin yoğun
ilgisiyle karşılaşan Bardakçı, Mustafa Kemal Anadolu
Lisesinden gelen öğrencilerin sorularını yanıtladı ve
ilköğretim öğrencilerine okumanın ve yazmanın
erdemlerinden bahsetti. Sıcak ve samimi bir ortamda öğrencilerle
sohbet eden Bardakçı, fuar etkinlikleri için geldiği
İstanbul'da okurlarıyla yüzyüze sohbet etmekten ve
onların sorularını yanıtlamaktan mutluluk duyduğunu belirtti ve
bu ayların her yazar için hasat mevsimi olduğunu söyledi.
Fuar
etkinlikleri süresince kitaplarını imzalayan Bardakçı,
imza günlerinin dışında genellikle Sultanahmet, Ayasofya,
Gülhane Parkı ve Taksim Meydanı'nda dolaştığını, İstiklal
Caddesi'nde uzun yürüyüşler yaparak kitabevlerine
girip çıktığını, akşamları da otantik ortamlarda
dinlendiğini, ama tüm bu güzelliklere rağmen Berlin'i
daha şimdiden özlemeye başladığını söyledi.
Kay-Tv,
26.11.2007
Kapadokya
Belgeseli
KAYSERİ-Yeni
çıkan "Özgürlük" adlı romanının
tanıtım toplantısı için Avanos'a gelen Vehbi Bardakçı,
Kapadokya belgeseli hazırlayan İtalyan televizyonuna bölgenin
dörtbin yıllık tarihi ve ilginç yüzey şekilleri
hakkında bilgiler verdi.
İtalyan televizyonunun sorularını
yanıtlayan yazar, romanına konu olan olayların geçtiği
bölgeyi gezerken çok duygulandığını, volkanik
küllerden oluşan bu ilginç bölgeyi romanında
anlatmış olmaktan ve ayrıca anlattığı mekânlarda geziyor
olmaktan mutluluk duyduğunu belirtti.
Yazar,
Kapadokya'nın sadece Hititlerden beri sürüp gelen binlerce
yıllık tarihi, kültürü ve coğrafyasıyla değil,
Roma zulmünden kaçan keşişleri ve azizleriyle de
boyutsal derinlikler kazandığını ve belki de bu nedenle insanı
kendine çeken mistik ve gizemli bir havaya sahip olduğunu
söyledi. Avanos'dan Kayseri'ye geçen Bardakçı,
kanalımıza uğrayarak Kay-TV'nin canlı yayın konuğu oldu.
Katıldığı etkinlikler, toplantılar ve imza günleri hakkında
ayrıntılı bilgi verdikten sonra, piyasaya "Özgürlük"
romanıyla birlikte çıkan son romanı "Dünyanın En
Güzel Kitabı"nın galası için Mersin'e gitti.
Kay-Tv,
26 11.2007
Yıllar
Önce Verilmiş Bir Söz
MERSİN-Mersin
Gazetesi, yurtdışında yaşayan yazar Vehbi Bardakçı'yı,
on üç yıl aradan sonra, "Dünyanın En Güzel
Kitabı" adlı son romanına konu olan gerçek
kahramanıyla Mersin'de buluşturuyor!
Yıllar
önce eşiyle birlikte Bodrum'da tatil yapan yazar Vehbi
Bardakçı, yabancı turistlerle katıldıkları bir köy
turunda, kitap için ağlayan küçük bir kız
çocuğu görür. Ona ağlamamasını ve kendisine
dünyanın en güzel kitabını göndereceğini söyler.
Bodrum'a döndüklerinde, Rengül için bir
kitabevinden "Küçük Prens" adlı kitabı
alarak, kitabın ilk sayfasına, bir gün kendisine dünyanın
en güzel kitabını göndereceğini yazar, bu notun altına
adını ve adresini de ekledikten sonra eşiyle birlikte Berlin'e
döner. Yıllar sonra Rengül büyüyüp liseye
başladığında Vehbi Bardakçı'ya bir teşekkür mektubu
gönderir. Rengül'ün bu davranışından çok
etkilenen yazar, yazışarak dostluğu ilerletir ve sonunda bu
dostluğun kitabını yazar. Yazılan bu kitap, yıllar önce
Rengül'e söz verilen "Dünyanın En Güzel
Kitabı"dır. Haberin devamı yarın Mersin'de...
Mersin
Gazetesi, Pazartesi, 26.11.2007
İnsan
ve Kitap Sevgisini Mersin'de Buluşturuyoruz
MERSİN-Yıllar
sonra Rengül'den gelen bir teşekkür mektubuyla yeniden
canlanan bu dostluk, dört yıl boyunca aralıksız yazılan
mektuplarla daha da anlam kazanır. Bu arada Rengül Mersin
Üniversitesinde cerrahi teknikerliği okumaya başlamış, fakat
yazarla hiçbir şekilde buluşma imkânı olmamıştır.
Yazarın belleğinde, puslu bir camın ardında ağlayan küçük
bir Rengül vardır, fakat bir de mektuplarda büyüyen
başka bir Rengül vardır.
Ülkemize
model olabilecek bu güzel dostluğun romanı, "Dünyanın
En Güzel Kitabı" adıyla Arıtan Yayınevi'nden çıktı.
Yayınevi yetkilileri telefonla gazetemizi arayarak, çocuk
Rengül'e söz verdiği kitabı üniversiteli Rengül'e
vermek için, yazar Vehbi Bardakçı'nın Mersin'e
geleceğini söylediler. Olayı sevinçle karşıladık ve
gereken hazırlıkları hemen tamamladık. İnsan ve kitap sevgisini
Mersin'de buluşturuyoruz!
Mersin
Gazetesi, Salı, 27.11.2007
Yıllar
Sonra İlk Buluşma
MERSİN-Vehbi
Bardakçı, 1956 Yozgat doğumlu. Yazın hayatı, "Kültür
Bakanlığı 1979 Öykü Birincilik Ödülü"yle
başlamış. 1980'de yurtdışına çıkmış, birçok
sanat ve edebiyat dergilerine yazdığı öykülerle
dikkatleri üzerine çekmiş.
Yıllarca yurdundan uzak
kalması ve çektiği memleket hasreti eserlerine de yansımış.
Başta Fakir Baykurt olmak üzere, Muzaffer İzgü, Mahmut
Makal, Abbas Sayar gibi sanat ve edebiyat dünyasının önde
gelen isimleri tarafından beğeniyle karşılanmış. Öykülerinden
bir kısmı, "Die Fremde ist meine Heimat / Gurbet Yurdumdur"
adıyla Almanca-Türkçe olarak Hitit Verlag tarafından
iki dilde yayınlanmış ve Alman edebiyat çevrelerinde ilgi
uyandırmış. Son yıllarda eserlerini Türkiye'de yayınlamaya
başlayan Bardakçı, bugüne kadar birbirinden güzel
yedi kitaba imza atmış. Yedinci kitap, yıllar önce küçük
Rengül'e söz verilen "Dünyanın En Güzel
Kitabı"dır. Yazar, yıllar önce küçük
Rengül'e söz verdiği bu kitabı üniversiteli Rengül'e
vermek için Mersin'e geliyor. Mersinlileri insan ve kitap
sevgisini paylaşmaya davet ediyor ve bu duygusal anı kaçırmayın
diyoruz.
Mersin
Gazetesi, Çarşamba, 28.11.2007
Film
Gibi Bir Hayat
MERSİN-Gazetemizin
sahibi ve başyazarı Sayın Akkuş, dün Mersin Üniversitesini
arayarak Rengül'le görüşmek istediğini belirtti.
Gazetemizin bürosuna gelen Rengül Sepetçi, kendi
adına "Dünyanın En Güzel Kitabı" adlı bir
roman yazıldığını ve yazar Vehbi Bardakçı'nın bu kitabı
kendisine hediye etmek için Mersin'e geleceğini ilk kez
bizden öğrendi. Doğal olarak duyduklarına inanamadı,
heyecanlandı ve duygulanıp ağlamaya başladı. Bu olağanüstü
hikâyenin kahramanı Rengül'le büromuzda karşı
karşıya oturup sohbet ederek çay içmeseydik, bu
olayın tamamen kurgulanmış bir film senaryosu olduğunu söylerdik.
Fakat bu bir film senaryosu değil, on üç yıllık köklü
bir geçmişe dayanan gerçek bir hayat hikâyesiydi.
2 Aralıkta Kültür Merkezi'nde gerçekleşecek olan
bu ilk buluşmaya herkesi bekliyor ve Mersin Gazetesi olarak bu
anlamlı buluşmaya ev sahipliği yapıyor olmaktan büyük
mutluluk duyduğumuzu belirtmek istiyoruz.
Mersin
Gazetesi, Perşembe, 29.11.2007
Vehbi
Bardakçı ve Rengül Sepetçi İGRT'nin Canlı Yayın
Konuğu Oldu
MERSİN-"Dünyanın
En Güzel Kitabı"nın yazarı Vehbi Bardakçı ve
romanın kahramanı Rengül Sepetçi, dün İGRT'nin
konuğu oldu. Mersin'de kitap okuma oranıyla ilgili sokak
röportajları yapan İGRT Genel Yayın Yönetmeni Ali Haydar
Coşkunfırat, daha sonra stüdyodaki konuklarıyla sohbet etti.
Vehbi
Bardakçı, 1979'da birincilik ödülüyle başlayan
yazın serüvenini anlattı. Berlin'de çeşitli isimlerle
kitaplaşan öykülerini "Yarım Kalan Türkü"
adlı tek kitapta topladığını ve yıllar sonra nihayet Türk
okuruyla buluştuğunu, bu öykülerden bir kısmının daha
önce "Die Fremde ist meine Heimat / Gurbet Yurdumdur"
adıyla Hitit Verlag tarafından Almanca-Türkçe olarak
iki dilde yayınlandığını ve ilgiyle karşılandığını
söyledi. Son üç yılda Türkiye'de altı
kitabının yayınlandığını belirten yazar, "İnsan Sevdikçe
Güzelleşir" ve "Kelebek Vadisi"nden sonra,
"Özgürlük" ve "Dünyanın En Güzel
Kitabı" adlı romanlarının da Arıtan Yayınlarından
çıktığını söyledi.
Rengül
Sepetçi ise, Hakkında yazılan "Dünyanın En Güzel
Kitabı" adlı romandan haberi olmadığını, bu haberi ilk kez
Mersin Gazetesi sahibi Sayın Akkuş'dan öğrendiğini ve
mutluluktan ağladığını söyledi. Dün gece kitabı büyük
bir heyecanla okumaya başladığını ve sabaha karşı saat dörtte
bitirdiğini belirterek, "Vehbi Amcamın kitaplarını ben zaten
büyük bir zevkle okurdum, ama ‹Dünyanın En Güzel
Kitabı›nı ağlayarak okudum" dedi.
Vehbi
Bardakçı ise, çocuk Rengül'e söz verdiği
"Dünyanın En Güzel Kitabı"nı üniversiteli
Rengül'e getirmiş olmaktan büyük mutluluk duyduğunu
belirtti.
Mersin
Gazetesi, Cuma, 30.11.2007
Önyargılar
Yıkılsın
MERSİN-Vehbi
Bardakçı, adından dolayı kitabın önyargıyla
karşılaşabileceğini söylüyor. Bu önyargılı
yaklaşımlar romanda da anlatılmış. Yani yazar başına
gelecekleri önceden yazmış. "Fakat" diyor Bardakçı,
"romanı okuyanların bu önyargısı yıkılacak. Benim
okurum, dünyanın en güzel kitabını okuyan bir yazarın
serüvenini okuyacak. O zaman söylenen söz yerini
bulacak ve büyük bir sarsıntıyla önyargılar
yıkılacak. Önyargılar büyük gürültüler
ve sarsıntılarla yıkılacak, çünkü okurun
duygusal dünyasında bir hareket olacak. Değer vermediğimiz,
önemsemediğimiz, atlayıp geçtiğimiz o küçük
ayrıntıların, hayatımızda ne yaman boşluklar ve ne derin
çatlaklar açtığını göreceğiz. Her küçük
ayrıntının hayatımızı dokuyan ve nakışlayan önemli
renkler ve ilmikler olduğunu farkedeceğiz. Bir romandan daha ne
beklenir ki?"
Mersin
Gazetesi, Cuma, 30.11.2007
TRT
Çukurova Radyosunda Sıcak Buluşma
MERSİN -Çukurova
TRT Radyosunda "Dünyanın En Güzel Kitabı"
konuşuldu. Kitabın yazarı Vehbi Bardakçı ve kahramanı
Rengül Sepetçi dün öğle saatlerinde TRT'nin
canlı yayın konuğu oldu.
Mersin Gazetesinin davetlisi olarak
kentimize gelen yazar, yıllar önce Bodrum tatili sırasında
yaşadığı serüvenden bahsederek, "Dünyanın En
Güzel Kitabı"nı ortaya çıkaran olayı anlattı.
Yazar
ve kahramanıyla yapılan sohbetin yaklaşık yirmi beş dakika
sürdüğünü ve bu sıcak sohbetten büyük
memnunluk duyduklarını belirten TRT yetkilileri, 2 Aralık, Pazar
günü saat on dörtte Mersin (Kültür Merkezi)
Devlet Opera ve Bale Salonunda yapılacak olan kitabın galasına
geleceklerini ve bu anlamlı buluşmayı görüntüleyeceklerini
söylediler.
Yazar
ve kahramanı ise, yıllarca yazışarak sürdürdükleri
bu güzel dostluğun, Mersin Gazetesi sahibi ve başyazarı Sayın
Akkuş'un değerli katkılarıyla daha da anlam kazandığını ve
Mersin halkıyla insan ve kitap sevgisini paylaşacakları için
mutlu olduklarını belirttiler.
Mersin
Gazetesi, Cumartesi, 01.12.2007
Toplantıya
Eşiyle Birlikte Katılan Mersin Valisi Sayın Hüseyin Aksoy Bir
Açılış Konuşması Yaptı
MERSİN-Mersin
Gazetesi, "Dünyanın En Güzel Kitabı"nın yazarı
Vehbi Bardakçı ve romanın kahramanı Rengül Sepetçi'yi
Mersin Kültür Merkezinde buluşturdu.
Mersin Valisi Sayın
Hüseyin Aksoy, eşiyle birlikte toplantıya katılarak bir
açılış konuşması yaptı. Toplantı, Mersin Gazetesi
sahibi ve başyazarı Selahiddin Akkuş'un yaptığı açılış
konuşmasıyla başladı. Yaptığı konuşmada, Akkuş, son dönemde
toplum olarak en çok insan sevgisine ve dolayısıyla kitap
sevgisine ihtiyaç duyulduğunu belirterek, yazar ve
kahramanını bu nedenle buluşturduklarını söyledi.
Mersin
Valisi Hüseyin Aksoy da konuşmasına, bu anlamlı buluşmaya
katkılarından
dolayı Mersin Gazetesine teşekkür ederek
başladı. Toplumun kültür ve sanata ihtiyacı olduğunu ve
bu nedenle sanata ve sanatçılara her türlü desteğin
verilmesi gerektiğini belirterek, Mersin Gazetesinin bu konuda
çok
duyarlı davrandığını, üstüne düşeni fazlasıyla
yaptığını ve etkinliklerini aralıksız
sürdürdüğünü
söyledi. Toplantı, yazar Vehbi Bardakçı ve Rengül
Sepetçi'nin karşılıklı sohbetiyle devam etti. Davetlilerin bu
duygusal dostluktan etkilendikleri, anlatılanları gözyaşları ve
buruk bir gülümsemeyle dinledikleri, zaman zaman yazar ve
kahramanını alkışlayarak destek verdikleri gözlemlendi.
O
yıllarda yedi-sekiz yaşlarında olan Rengül'ün bir kitap
için ağladığını ve ona "Küçük
Prens" adlı bir kitap hediye ettiğini söyleyen Bardakçı,
o küçük kıza bu kitabı hediye ederken, kendisine
birgün "Dünyanın En Güzel Kitabı"nı
göndereceğine söz verdiğini de ifade etti. Yaşadığı
olumsuzluklar nedeniyle yazma konusunda karamsar olduğu, hatta
yazmaktan tamamen vazgeçtiği bir dönemde, liseli
Rengül'den gelen bir teşekkür mektubuyla yazmaya tekrar
başladığını ifade eden Bardakçı, "eğer bir ülkede
kitap için ağlayan çocuklar varsa, her şeye rağmen
yazmak zorunda olduğumuzu ve onlara dünyanın en güzel
kitabını vermemiz gerektiğini düşündüm" dedi.
Yazar daha sonra ayağa kalkarak, yıllar önce söz verdiği
kitabı, "Dünyanın En Güzel Kitabı"nı Rengül'e
hediye etti. Rengül de buna karşılık olarak, çocukken
kendisine yazar tarafından hediye edilen "Küçük
Prens" adlı kitabı yazara takdim etti. Vehbi Bardakçı,
kitabın ilk sayfasına yazdığı notu okurken duygusal anlar yaşadı
ve konuşmasına bir süre ara verdi.
Kısa
bir sesizlikten sonra başta Mersin Valisi Sayın Hüseyin Aksoy
olmak üzere salondaki tüm konuklar yazarı ve kahramanını
ayakta alkışladılar. Daha sonra, KA-DER Mersin İl Temsilcisi
İlksen Sorguç Dinçer, Eczacılar Birliği Genel
Başkanı Abdullah Özyiğit ve çok sayıda davetli, yazar
Vehbi Bardakçı ve Rengül'e hediyeler verdiler. Galaya,
MESİAD Eski Başkanı Musa Timur, TEMA Vakfı Mersin İl Temsilcisi
Şükrü Altınova ve çok sayıda davetli katıldı.
Toplantının sonunda Vehbi Bardakçı kitaplarını imzaladı.
Mersin
Gazetesi, Pazartesi, 03.12.2007
Mersin
Kültür Merkezinde Duygusal Anlar Yaşandı
MERSİN-2
Aralık Pazar günü Kültür Merkezinde gazetemizin
gerçekleştirdiği toplantıda, Vehbi Bardakçı, 12
Eylül'de siyasi nedenlerle yurtdışına çıktığını
ve yıllarca ülkesine dönemediğini, yıllar sonra nihayet
döndüğünde de Toroslar'da "dünyanın en
güzel kitabı"yla karşılaştığını söyledi.
"Siz
o kitabı belki yeni okuyacaksınız, fakat ben o kitabı yıllar
önce kitap için ağlayan küçük bir kızın
hüzünlü bakışlarında ve akan gözyaşlarında
okumuştum" dedi. "Dünyanın En Güzel Kitabı"nı
yazamaya yıllar önce Çamlık Köyünde
başladığını, yıllarca Berlin'de devam ettiğini ve kitabı
Mersin'de bugün bitirdiğini ifade etti.
Vehbi
Bardakçı konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu anlamlı buluşmanın haberini bir hafta boyunca manşetten
veren Sayın Akkuş, bu örnekk davranışıyla, toplumun son
dönemde muhtaç olduğu değerlere... Sayın Akkuş,
manevi değerlere, insan ve kitap sevgisine, sanata, kültüre
ve okumaya karşı ne kadar duyarlı olduğunu göstermiştir. Bu
organizeden herhangi bir maddi çıkar sağlamadığı gibi,
parasını ve değerli zamanını harcayarak grafikerlerine özel
tasarımlar yaptırmış, afişler bastırmış ve bu güzel
olayı Mersinli okurlarıyla paylaşmayı amaçlamıştır.
Kendisine ne kadar teşekkür etsem azdır. Bu konuşmamı, büyük
bir açgözlülükle paraya tapmış ve çıkar
ilişkilerine ruhlarını teslim etmiş sözde yayıncılara...
Peşin para almadan kendi kitaplarımı bana göndermeyen,
yazarına tüccar gibi davranan kitap ve duygu tacirlerine ithaf
ediyorum. Onların doymak bilmeyen gözleri ve para hırsları,
bir çocuğa yıllar önce verilmiş bir sözün
Mersin Kültür Merkezi'nde yerine getirilmesini
engelleyemedi. Yaşadıkları büyük dostluğu ve sevgiyi
toplumla paylaşmak isteyen yazar ve kahramanının buluşmasına
onların para hırsı engel olamadı."
"Yazar
ve kahramanının çiçeklerle ve özel hediyelerle
karşılanmasını, ayakta alkışlanmalarını ve sevgi çemberiyle
kuşatılmalarını kötülük duvarları engelleyemedi.
Arkadaşlık ve dostluk duyguları, vericilik, cömertlik ve
sevgi... Koşulsuz sevginin ışığı, tüm güzellikleri
örten gecenin karanlığını silip atacak, buzdağları gibi
yükselen kötülüğü bir anda eritip
buharlaştıracak ve sonunda sanatçının ve toplumun
yakasından düşüp gidecekler, çekip gidecek,
kahrolup gidecekler."
Yazar
ve kahramanın karşılıklı sohbetiyle devam eden toplantıda,
yazar, çocuk Rengül'e söz verdiği kitabı
üniversiteli Rengül'e hediye etti. Rengül de yıllar
önce kendisine hediye edilen "Küçük Prens"
adlı kitabı yazara verdi. Vehbi Bardakçı, kitabın ön
sayfasına yıllar önce Rengül için yazdığı
yazıyı okurken duygulandı ve zor anlar yaşadı. Kısa bir
sessizlikten sonra ayakta alkışlanan yazar ve kahramanına, "insana
insan gibi bakan görüşünüze sonsuz teşekkürler"
yazılı özel hediyeler ve çiçekler verildi.
Mersin
Gazetesi, Salı, 04 12.2007
Kaynak
Yaratmak
"Kaynak"
deyince akla hemen ekonomi gelir. Oysa başka alanlarda da kaynak
yaratma gerksinimi vardır. Ticarete benzemez bu. Beklenmedik şekilde
bulursunuz kaynağı. Hayal gücünüzün boyutlarına
bağlıdır.
Şu
anda elinizde tuttuğunuz Mersin Gazetesinin 2 Aralık'ta Kültür
Merkezinde hazırladığı etkinliğe katılma ve izleme fırsatım
oldu.
Vehbi
Bardakçı, Yozgat doğumlu bir yazar. Erken yaşlarda edebiyat
alemine giriyor. 1979'da kaleme aldığı "Acılar Paylaşılmaz"
adlı yapıtıyla başlıyor işe. Bu eseriyle Kültür
Bakanlığının açtığı bir yarışmaya katılıyor ve
birincilik ödülünü o zamanın Cumhurbaşkanı
Fahri Korutürk ve Başbakanı Bülent Ecevit'in ellerinden
alıyor. 1980'de yurtdışına açılıyor. Grafik tasarım ve
uygulamaları üzerine yarım kalan eğitimini Berlin'de
tamamlıyor. Ülkesine gelip gidiyor. Eserler vermeye devam
ediyor. "Yarım Kalan Türkü" adlı kitabında yer
alan öykülerin bir kısmı "Gurbet Yurdumdur"
adıyla Almanca'ya çevriliyor.
Sayın
Bardakçı toplantıda eserinin birinden pasajlar okudu.
Yurdunu seven, Atatürk ilkelerine ve Cumhuriyete sıkı sıkıya
bağlı bir kişiliğe sahip olduğunu anladık. Uzun süren bir
ayrılıktan sonra ülkesine döndüğünde pis
kokular sezmiş. Güzel benzetme yapıyor. "Pis kokuların
içinde yaşayanlar, o kokulara alışmış olduklarından
pisliği ayırt edemezler. Bunu ancak temiz kokulu yerden gelenler
farkedebilir" diyor Bardakçı. Doğrudur... Kötü
olmadan iyiyi, iyi olmadan kötüyü nasıl ayırt
edersiniz?
Mevlana'dan
bir anekdot geldi aklıma. Mevlana bir gün Konya'da hayat
kadınlarının yaşadığı hanın önünden geçerken,
tüm hanımlar kaldırıma dizilip Mevlana'nın önünde
eğilirler. Bir başkası olsa, "hadi oradan ahlâksızlar,
sefihler" diyebilir. Ama Mevlana öyle yapmaz. O kadınlardan
daha çok eğilir yerlere. "Siz olmasanız namuslunun
namusu anlaşılmazdı" der. Öyle ya... Namussuz olmasa,
namusluyu ondan nasıl ayırt edersiniz? Her şey birbirine karışıp
gider.
Yazarın
asıl duygusallığı Türkiye'ye gelip gitmekteyken başlıyor.
Bodrum yöresinde bir tura katılıyorlar. Turizm şirketi,
program gereği grubu Toroslar'ın eteklerinde bir dağ köyüne
götürüyor. Orada köy halkı halı dokumakta ve
turistik eşyalar satmaktadır. Bir eve misafir oluyorlar. Sayın
Bardakçı'nın gözüne ağlayan bir kız çocuğu
ilişiyor. Adı Rengül, onunla ilgilenmeye başlıyor. Çocuğun
gözyaşlarının nedeni ilginç. Ablasının elindeki
kitabı alıp okumak istiyor. O da yırtılır diye vermiyor.
Bardakçı, küçük kıza kitap göndereceğini
vaat ediyor ve Rengül'ün gözyaşlarını dindiriyor.
Ertesi gün çocuğa kitabı göndererek onu
sevindiriyor.
Her
ikisi de bu duygusal anı unutmamışlar. Rengül kızımız
büyüyüp liseye başladığında Bardakçı'ya
teşekkür mektubu yazıyor. Bardakçı, yıllar sonra
gelen bu mektuptan çok etkileniyor. Zamansızlık nedeniyle
Rengül'e mektuplar yazamıyor Bardakçı, ama onun her
mektubuna telefonla cevap veriyor. Gün geliyor, bu ilişkiden
"Dünyanın En Güzel Kitabı" çıkıyor.
Kitabını da bu kızımıza ithaf ediyor. Ve böylece kaynağını
yaratıyor.
O
günkü toplantıda, çok uzun bir aradan sonra Rengül
ve Bardakçı'nın buluşup turneye çıktıklarını, il
il gezerek bu duygusal olayı halkımızla paylaştıklarını
düşünmüştüm. Böyle düşündüğüm
için Bardakçı'nın konumu belliydi, fakat Rengül
kızın şu an ne yaptığını, neyle uğraştığını merak
etmiştim. Sonunda sorup öğrendim. Meğer durum çok
farklıymış. Rengül kızımız şu anda Mersin Üniversitesi
Tıp Fakültesi cerrahi bölümünde eğitim
görmekteymiş. Bu tanıtım toplantısının Mersin'de
gerçekleşmesinin nedeni buymuş meğer. Mersin Gazetesi
sahibi ve başyazarı Sayın Akkuş da bu duygusal buluşmanın ilk
kez gerçekleşmesini sağlamış. Mersin Gazetesinde, bu
tanıtım toplantısı başlamadan günler önce, "İnsan
ve Kitap Sevgisini Mersin'de Buluşturuyoruz!" başlığıyla
verilen duyurunun asıl hikâyesi buymuş. Kutlamak gerek.
Necdet
Özaltan
Mersin
Gazetesi, 3 Aralık 2007
Dünyanın
En Güzel Kitabı
Gazetemiz
"Mersin"de "Yıllar Önce Verilmiş Bir Söz"
başlığıyla yapılan duyuru çok ilginçti. "Gazeteyi
görüp de bu duyuruyu okumayan olmamıştır" diye
düşünüyorum. Duyuru okununca gazetemizin yapacağı
işin çok önemli bir kültür olayı olduğu
anlaşılıyordu.
Almanya'da
yaşayan yazarın, ağlayan bir çocukla Bodrum'un bir köyünde
karşılaşması ve bu çocuğa verdiği sözü yerine
getirmesi üzerine kurulu olduğunu sandığım "Dünyanın
En Güzel Kitabı" adlı romanın tanıtım duyurusuydu bu
okuduğum. Ama öyle bir tanıtım yapıldı ki, Kültür
Merkezi salonunda gözyaşlarına hakim olan yoktu diyebilirim.
Kitabı henüz okumadım ama sizlere o günü anlatmak
gerekir diye düşünüyorum. Çünkü
belki bir dahaki sefere böyle etkinliklere siz de katılırsınız
bu yazıyı okuyunca.
Tanıtım
başlamadan önce perdede gazetemizin yaptığı etkinlikleri
yansıtan slayt gösterisi vardı. Nedim Delibaş'ın profesyonel
sunumuyla başlayan tanıtımda önce gazetemiz sahibi Selahiddin
Akkuş günün önemini anlatan kısa bir konuşma yaptı.
Sonra tanıtıma eşiyle birlikte katılan Vali Hüseyin Aksoy,
kitap okumanın ve kültüre hizmetin önemini anlattı.
Yazar Vehbi Bardakçı, Vali Beye tüm kitaplarından
oluşan bir set hediye etti.
Sonra
sahnede bir masanın arkasında oturan yazar ve yıllar öncesinin
kitap için ağlayan çocuğu, bugünün ise
üniversite öğrencisi Rengül Sepetçi konuşmaya
başladılar.
Bodrum'da
nasıl karşılaştıklarını, çocuk Rengül'ün
neden ağladığını, yazarın Rengül'e ne söz verdiğini
ve birkaç gün sonra o sözü yerine nasıl
getirdiğini, yıllar sonra nasıl mektuplaşmaya başladıklarını...
Bütün bunları, yazar Vehbi Bardakçı ve Rengül
Sepetçi, sanki kurgulanmış duygusal bir şiiri okur gibi
birbirlerini tamamlayacak şekilde karşılıklı konuşarak
anlattılar. Gazetemiz "Film Gibi Bir Hayat" başlığını
da kullanmıştı bu dostluğun hikâyesini verirken, fakat o
gün toplantıda yaşanan ve paylaşılan bu güzelliğin
"şiir gibi bir hayat" olduğu da ortaya çıktı.
Toplantının
sonunda yazar Vehbi Bardakçı, Moralite ve Arıtan'dan çıkmış
olan "Yarım Kalan Türkü, Evrenin Gizli Boyutları,
İnsan Sevdikçe Güzelleşir, Kelebek Vadisi, Özgürlük"
ve bu tanıtım toplantısına neden olan "Dünyanın En
Güzel Kitabı" adlı eserlerini imzaladı.
Son
yıllarda tanık olduğum en güzel, en görkemli, en
duygusal tanıtımdı.
"Hadi
kültürel etkinlikler yapalım" demekle kültürel
etkinlik olmuyor. Biz bu güzel etkinliği, kökleri on üç
yıl öteye giden sağlam bir dostluğa ve sevgiye borçluyuz.
Kitap için ağlayan bir çocuk görecek ve ona bir
kitap hediye edeceksiniz. Hediye ederken de bir gün ona dünyanın
en güzel kitabını göndereceğinize söz vereceksiniz.
Sonra çocuk büyüyüp liseye geldiğinde size bir
teşekkür mektubu gönderecek. Siz de bu mektuptan çok
etkilenerek oturup "Dünyanın En Güzel Kitabı"nı
yazacaksınız. Duygulanarak izlediğimiz bu kültür şöleni,
işte böyle bir geçmişe, birikime, sevgiye ve emeğe
dayanıyordu. Üç günde kotarılmış bir olay
değildi. Biz oroda aslında kültürel bir etkinliği değil,
yıllarca süren bir dostluğun etkileyen ve gözyaşartan
panoramasını izliyorduk.
Sizler
bu tanıtım toplantısını kaçırdınızsa çok üzücü.
Üzüldüğüm başka bir şey daha var. Bu
olağanüstü kültür etkinliğini, kültüre
ve sanata olağanüstü düşkün (!) olan belediye
başkanlarımız da kaçırdılar. Onların siyaseten bu kültür
şölenine acaba katılmamaları mı gerekiyordu?
Abidin
Güneyli
Mersin
Gazetesi, 5 Aralık 2007
Pazılın
Son Parçaları
Manzarayı
tüm ihtişamıyla ortaya çıkaran pazılın parçalarını
birleştirmeye çalıştık. Toplantı yapılıp bittikten
sonra da yankılar sürmeye devam etti. Necdet Özaltan ve
Abidin Güneyli, Mersin gazetesindeki köşelerinde, "Kaynak
Yaratmak" ve "Dünyanın En Güzel Kitabı"
başlıklı yukardaki yazılarını kaleme aldılar. Bu yazılar, o
muhteşem manzarayı tamamlayan pazılın son parçalarıydı.
KİTAP YAZDIRAN MEKTUPLAR
"Dünyanın
En Güzel Kitabı"nı okuyanlar hatırlayacaktır, romandaki
yazar, karşılıklı mektuplardan oluşturduğu kitabı Rengül'e
hediye etmek için Çamlık köyüne gider. Fakat
medyanın ticari kaygılarla bu olaya yaklaşması, romandaki yazarı
rahatsız etmekte ve onlardan kaçmaya çalışmaktadır.
Gerçek hayatta ise, Yazar, "Dünyanın En
Güzel Kitabı"nı hediye etmek için Rengül'ün
köyüne değil, Mersin'e gider. Çünkü
Rengül orada üniversite öğrencisidir. Fakat burada
dikkat çekici olan, yazar sanki olacakları olmadan yazmıştır.
Rengül için yazdığı kitabı ona hediye etmek için
Mersin'e gitmiş ve orada basının yoğun ilgisiyle karşılaşmıştır.
Tek farkla ki, basın bu kez ticari bir yaklaşım içinde
değil, tersine iyi niyetli ve samimidir. Günlerce bu muhteşem
manzarayı ortaya çıkaracak olan parçaları oluşturmak
için büyük bir sabır ve kararlılıkla çalışmış,
yaşanan bu güzellikleri toplumla paylaşarak "basın"
olmanın gereğini yerine getirmiştir. Kendini "büyük"
olarak tanımlayan tekelci burjuva basını, "basit" ve
"küçük" işlerle uğraşır ve çeşitli
entrikalar peşinde koşarken, kendini "küçük"
olarak tanımlayan yerel basın yılın en görkemli kültür
olayına imza atmıştır. Sanatın, kültürün ve Türk
edebiyatının serpilip açılmasına, gelişip boylanmasına
katkıda bulunan herkese sonsuz teşekkürler.