Yartı Kulak



Yücel Feyzioğlu’nun Kaleminden
Türkmen Halk Masalı

Doğru mudur, uydurma mı, gerçek midir yalan mı, bilinmez. Kimse bu masalın güzelliğinden şüphe etmez. Bir zamanlar yorgun ve yaşlı bir Dede, kızgın çölden geçiyormuş eşeğin üstünde... Eşek deveyi çekiyormuş. Un çuvallarını da deve. Deve de yorgunmuş, eşek de... Şafağa kadar değirmende un öğütmüş dede, kolu kanadı güçten düşmüş. Köye kadar yol uzun... Yol, bu kumuldan ötekine geçiyormuş... Kumullar hepsini daha da yoruyormuş. Bu yolun nerede biteceğini kimse bilmiyormuş. Rüzgar kumları serpiştiriyormuş... Kumlar bir öte tarafa, bir beriye yığılıyormuş. Bu çöle insanlar ‘Karakum Çölü’ diyormuş.

Dede bir türkü tutturmuş. Öyle bir türkü ki, kendi yaşı kadar uzun... Kendi düşüncesi kadar derin... Sakalları kadar ak, yüzü kadar aydınlık...


Bir oğlum olsaydı,
Yüzü ay gibi parlak,
Gönlü güneş kadar sıcak,
Bir oğlum olsaydı,
Arı gibi çalışkan,
Beni hiç yormasaydı...

Çok geçmeden bir ses duymuş Dede. Sanki bir insan sesi:


“Hey, atacan, al beni yanına, oğul olayım sana!..”


Dede eşeği merakla durdurmuş. Yolun bir gerisine bakmış, bir ilerisine... Gözlerini çöle dikmiş. Her yan kenger dikeni.. Aynı ses yine usulca kulağına gelmiş:


 
“Bir kartal görmek istiyorsan atacan, gözlerini kaldır kumlardan...”


Dede göklere bakmış, orada da bir şey bulamamış.


O ses, daha da yüksekten seslenmiş: “Hey, atacan, bulutlarda kim bulmuş aslan?”


Dede’nin merakı daha da artmış: “Bu kadar saklanma artık, meraktan çatlayacağım,” demiş. “Göster kendini, öpeyim seni.”


Minik bir oğlan başını devenin kulağından çıkarmış, Dede’ye neşeyle bakmış, şen şakrak bir sesle cıvıldamış: “İşte buradayım! Tam da yanındayım! Uzat elini, tut elimden, çıkar beni bu dar kibitkanın (çadırın) içinden.”


Dede, oğlanı devenin kulağından, avucunun içine almış. Hayretle yüzüne bakmış: Çocuk saçlarını bir Türkmen çocuğu gibi kazıtmış, yalnız iki saç örgüsünü arkaya atmış.


Dede: “Senin adın ne?” diye sevgi dolu bir soru sormuş.


Minik çocuk: “Hoşuna nasıl gidiyorsa, öyle çağır beni,” demiş. Saç örgülerini elleriyle kaldırıp havaya hoplamış. Bacaklarını karnına çekip yumuşak bir keçenin üstüne düşer gibi dedenin nasırlı avucuna düşmüş. Dede, başını sallayıp gülümsemiş.


“Sen nasıl da böyle sevimli bir cücesin? Yemin ederim, deve kulağının yarısından daha büyük değilsin! Yartı Kulak!”

Cüce yine hoplayıp poposunun üstüne düşmüş. Sevinç içinde: “Böyle çağır beni!” demiş. “Yartı Kulak! Ne kadar güzel ad.”

O günden sonra çocuğun adı “Yartı Kulak” kalmış. Yani yarım kulak.


Dede iç geçirerek: “Sen çok küçüksün Yartı Kulak,” demiş. “Bilmem bana bu yaşlılıkta yardım edebilir misin; yine de sen çok sevimlisin...”


Yartı Kulak, gözlerini kırpıştırarak yanıt vermiş: “Diyamant da büyük değil atacan.

Ama onu alabilmek için yüz deve vermen gerek...” Yerinden zıplayıp kalkmış. Kollarını açıp Dede’nin başparmağını kucaklamış. “Ama sana bin deve de verseler, verme beni... Varlık ve mutlulukla dolduracağım evini...” Sözü biter bitmez atlayıp eşeğin önüne düşmüş. Bin yıllık bir sürücü gibi:


“Çüş, eşeğim, çüş!” demiş. “Bizi hemen eve ulaştır. Yoksa anamın pilavı yanacak, karnımız aç kalacak!..”


Eşek kulaklarını sallamış, hemen ileri atılmış, dörtlü halde yola koyulmuşlar: Önde Yartı Kulak, arkada eşek, eşeğin üstünde Dede, en arkada deve...


Vara vara varmışlar, Karakum Çölünü geride bırakmış, avula (köye) gelip, evin önünde durmuşlar. Nine avluda beyaz bir keçenin üstüne oturmuş, halı dokuyormuş. Bir yandan ilmik atıyor, bir yandan sıkıntılarını türküye döküyormuş... Öyle bir türkü ki; kendi yaşı kadar uzun, kendi hüznü kadar ağlamaklı, kendi düşüncesi kadar derin... Saçları kadar ak ve aydınlık...


Bir çocuğum olsaydı,
Halıyı ona örseydim,
Karanfil kadar kırmızı,
Güneş kadar sıcak,
Gökyüzü gibi mavi,
Bir çocuğum olsaydı,
Olsaydı da minik kalsaydı...

Nine bir tıkırtı duymuş, başını kaldırıp kapıya bakmış. Bakınca bir de ne görsün? Kocası, eşek ve deve ile kapıda durmuyor mu?..

“Hey, anacık!” diye bağırmış Dede. “Talih insana yaşlılığında da gelebilirmiş... Biraz geç geldi ama böylesi daha iyi... Sana bir hazine getirdim!..”

Nine bu sözlere kızmış: “Çektiğimiz acıyla alay mı ediyorsun?”


Dede neşeyle Yartı Kulak’ı göstermiş: “Yazgımız bizi neden güldürmesin, neden biz de bir çocuk sahibi olmayalım?”


Yartı Kulak, devenin kulakları arasında oturmuş, ağzı kulaklarında avluya bakıyormuş.

Nine başını yukarı kaldırmış. Yartı Kulak’ı görünce heyecanla ayağa kalkmış:


“Ah, benim balacığım; amma da güzelmiş. Nasıl da kırmızı kırmızı yanacıkları varmış!..”


Yartı Kulak, hoplayıp Nine’nin omuzuna düşmüş. Nine onu incitmeden avucunun içine almış: “Neden sen böyle miniciksin?”


“Sen üzülme Ececan. Daha iyi ya, bana elbise dikerken daha az ipeğe ihtiyacın olacak.”


Nine, Yartı Kulak’ı sevinçle bağrına basmış. Hemen akşam yemeği hazırlığına başlamış. Sofraya meyveler dizmiş, dilim dilim kavunlar, çanak dolusu üzümler... Komşuları davet etmiş... Kadın, kız, çoluk çocuk sevinçle gelmişler... Yemiş, içmiş, neşeli türküler söylemişler... Hem türkü söylemiş, hem de Yartı Kulak için en sevilen ipeklerden elbise, civciv derisinden ayakkabı dikmişler... Yartı Kulak’a giydirmiş, bir sağından bakmışlar, bir solundan:


“Asıl yiğit oldun Yartı Kulak!” demişler. “Şimdi macerana başlayabilirsin, ecen ile atana bakabilirsin...”

Yartı Kulak, hepsinin önünde eğilmiş: “Hepinize çok teşekkür ederim,” demiş. Asıl maceralı hayatına o günden sonra başlamış...

Başından neler neler geçmiş? Bir anlatsam şaşar da kalırsın... ‘Yartı Kulak’ diye alkış tutarsın... Bazan üzülür, bazan ağlarsın, bazan da sevinçten hoplarsın...
 

Gerisini de başka masallarda anlatayım, seni merak içinde bırakayım...

* Yartı Kulak, çok eski bir Türkmen masalıdır. Yücel Feyzioğlu bu masallardan 29 tane derledi ve yeniden yazarak "Türk Dünyası Masalları" dizisinden yayınladı.




        

                                                     

  
 Yücel Feyzioğlu
 H@vuz Yayınları'ndan Yayımlanmış Kitaplar