çölün yalnızlığında ilerleyen yüzlere
ot ve ateş giyinmiş Doğu'ya
denizin yıkadığı toprağa
ve onun sevdasına barış
yağmurlarını verdi bana baş döndürücü çıplaklığın
kendini bana adıyor yıldırım
benim bağrımda olgunlaştı zaman
bak işte Doğu'nun parıltısı kanım
su çeker gibi çek beni ve yok ol
yitir beni yankısı ve şimşeği var oyluklarının
su çeker gibi çek beni gövdemle örtün
nirengidir ateşim ve yıldızdır
yön yaramdır benim
heceliyorum
bir yıldızı heceliyorum resmini çiziyorum
kaçaktıryurdumda yurdum
heceliyorum onun çizdiği yıldızı
yenik günlerinin ayak izlerinde
ey sözün külü
gecende bir çocuğu var mı tarihimin?
yalnızca delilik kalıyor
işte penceremin pervasında görüyorum onu
bekleyen taşlar
arasında bekliyor çocuğu
bir yüzüğün içinde tarihi taşıyan
ve ateş sönünce ocakta
acılarının altında
ve soğuk külde eriyince gece
gelecek bir kadının
denizde yaşadığını
bir büyücü kadından öğrenen çocuğu
bekleyen taşlar arasında bekliyor
... ve gördüm Tarihi bir kara bayrağın içinde
ilerleyen orman halinde
(ne zamandı yazmadım tarihini)
gördüm
özlemin içinde ateş ve isyanı
yaratıcı zehirin
büyüsünde
bu kıvılcımdır yurdum
gelecek zamanın karanlığmdaki bu şimşek
|