ana sayfa/ editoriyal/  içindekiler/  h@vuz'dakiler/ iletişim-erişim/ yapıt gönderme yerleği/  ilkelerimiz/ arşiv

 
  Onunla Peredelkino`da Tanıştım

Bir şairin yaşamında kendisini kağıttakinden çok daha fazla ifade ettiğine inanırım. Şair şaircesine yaşar. Gerek Türkiye’de  ve bizim için, gerekse Rusya/ Moskova’da Nazım Hikmet de böyle yaşamıştı.

Onunla,  o zamanlar yaşadığı Peredelkino`da tanıştım. Boris Pasternak`ın yazlığında Nazım Hikmet`in “o yılların yıldızları” diye tanımladığı gurultulu bir kalabalık toplanmıştı. Bu kalabalığın içinde Aktor  Livanov, Juravlyov, Fedin ve Nazım Hikmet vardı. Ondan şiir okumasını istediler. Şiirleri Türkçe okumasına rağmen  şiirlerindeki o devrim uğultusu içimize isledi. O zaman Boris Pasternak`in Nazım Hikmet ve onun devrim ateşi için şairin şerefine kadeh kaldırdığını hatırlıyorum. Nazım devrimle ilgili yazmadığı zamanlarda bile, hayatı boyunca her konudaki tutuculuğa, başkaldırmasıyla devrimci olarak kaldı.

Nazım`in ölümcül bir şekilde hasta olduğunu, göğüs anjinine yakalandığını biliyordum. Şiirlerini okuduktan sonra korkunç bir ter boşaltmıştı. Dışarıda kar fırtınası vardı ve sulukar yağıyordu, gitmeye yeltendiğinde geçirmek için atıldım. Sokağa çıkmadan önce üşütmekten korkarak ekose gömleğini çıkardı, çıplak tenini gazetelerle donatmaya başladı. Pasternak`ın yazlığında hem yerli hem de yabancı bir yığın gazete olurdu... Vücudunu gazetelere sardıktan sonra gömleğini giydi, şapkasını taktı ve evden çıktık. Yüzünden vücuduna akan korkunç terin hepsini işte bu gazeteler çekiyordu. Pasternak`in yazlığından Nazım`ın yazlığına  üç yüz metre kadar bir yol olmasına rağmen bu mesafeyi bir buçuk saatte katettik. Bu denli güçlükle yürüdüğüne şahit olduğumda ne ürkünç bir hastalığı olduğunu hissettim. Yürürken sohbet ettik. Oldukça ilginç bir sohbetti. 

Bir şair neden bahsedebilir? Binlerce şeyden… 

O günden sonra bu şiiri yazdım.

  

Hasta Nazım Hikmet,
ayazda donmamak için,
göğsünü gazetelerle sarmış,
kendisi gibi gri, gazeteler gibi nemli,
hışırdayan kara doğru,
gözünün gördüğünce
yavaş yavaş yürüyordu.
kar hışırdıyordu, gazete sayfalarıyla beraber,
sairin göğsündeki olaylarda hışırdıyordu.
İstanbul’daki sayfalardı, sayfalardı hışırdayan.
 
Siz hiç kasapta kanlı bir gazete parçasının sardığı
bir karaciğer, kalp ya da dalak gördünüz mü?
Siz hiç kafeste atan bir kalp gördünüz mü?
gazetenin çelik satırlarının zırha vurarak çarptığını?

Andrey Boznesenskiy
 Çeviri: Hanife Çaylak