GÜZEL ÜLKEMİZİ BU GÜNKÜ DURUMDAN NASIL AYDINLIĞA
ÇIKARABİLİRİZ? (1)
Yılmaz Dikbaş’ın “Özelleştirme Sömürgeleştirme” adlı kitabından alınmıştır.
Kaynak Yayınları
302 sayfa
İstanbul, Temmuz 1997
ISBN 9753431724
Önce bu güne nasıl gelindi?Kısaca tarih bilgilerimizi hatırlarsak; 1820’li yıllar… İngiltere sanayi devrimini tamamlamış.
Üretim ve sermaye adeta ülkenin sınırlarından dışarı taşıyor, yeni pazarlar
gerek. Avrupa ülkeleri ve ABD, hemen gümrük duvarlarını yükseltiyor, İngiliz
mallarının girişine izin verilmiyor. Osmanlı tahtında II. Mahmut (1808 – 1839), Sadrazamı
Mustafa Reşit Paşa var. 1830’lu yıllarda Mason olan Mustafa Reşit Paşa,
İngilizler ile iyi ilişkiler içinde. Osmanlı imparatorluğunun kurtuluşunu Avrupalılaşmakta
görüyor, başta İngiltere olmak üzere Avrupa devletleriyle serbest ticaret
öneriyor ve şöyle diyordu: “Ülke, serbest ticaret sayesinde büyük bir hızla
sanayileşecektir.” İngiliz Dış İşleri Bakanı Palmerston: “Serbest ticaret sayesinde Sultan’ın tebaasının servet
ve refahı artacak, sanayi gelişecek” Batıdan gelen sözde Osmanlı uzmanları: “Osmanlı
Devleti bu antlaşmayı uygulamakla Batı uygarlığına girecek.” Sonunda 16 Ağustos 1838’de Mustafa Reşit Paşa,
Osmanlı’nın “idam fermanı” olan Balta Limanı Antlaşmasını “kalkınma
yolunu açacak” bir belge olarak İngilizlerle imzalıyor. OsmanlıBalta
Limanı Anlaşmasını imzalarken, Avrupalılar ne yaptı? ABD, Almanya vb. seçtikleri yolda ilerleyerek, bugün
birer sanayi devi haline geldiler.Buna karşılık Osmanlı, tarih sahnesinden silinip
gitti.ABD, Fransa, Almanya gibi ülkeler, 1800’lerde aşağı yukarı bugünkü Türkiye’nin gelişme
düzeyindeydiler. Bu ülkeler, eğer sınırlarını İngiliz mallarına açmış
olsalardı, sözde reformlar yapsalardı,bugünkü dünyada az gelişmiş birer ülke olarak yer
alırlardı; İngiltere ise büyük bir “Süper Güç” olarak. Serbest ticaret, ancak
aynı gelişme düzeyinde bulunan ülkeler için yararlıdır. Farklı gelişme düzeyine sahip ülkeler arasında ise
yalnızca zengin ülke lehine işler. Yoksul ülke, serbest ticaretten faydadan çok zarar görür. ABD’nin, Almanya’nın, Fransa’nın bugün ne dediğine değil,
geçmişte ne yaptıklarına bakmalıyız. Şimdi günümüz Türkiye’sine bakalım; 1995
Gümrük Birliği Anlaşması = 1838 Balta Limanı Ticaret Anlaşması Kimler ne söylüyor? Türkiye hangi sözlere kanıyor? Hükümette DYP – SHP koalisyonu var. Gümrük Birliği anlaşmasını imzalayan Başbakan Yardımcısı
ve Dış İşleri Bakanı Deniz Baykal: “Türkiye”yi güçlü ve önder bir ülke
yapacağız,AB’ye taşıyacağız.” Gümrük Birliği arifesinde bütün boyalı medya,
“Türkiye’nin cennete döneceği” propagandası yapıyor. Biz Gümrük Birliği Anlaşmasını imzalarken
Avrupalılar ne yaptı? AB’ye tam üye olmadan Gümrük Birliğine girmiş Türkiye
haricinde başka bir ülke yok. Yunanistan AB’ye 1981’de girdi. Gümrük Birliğine 1986’da.
İspanya ve Portekiz, AB’ye 1986’da girdi. Gümrük Birliğine 1993’te. Kapıda
bekleyen ülkelerden bir tanesi biziz. Hiçbirine Gümrük Birliği teklif edilmiyor. Gümrük Birliği Anlaşması,TBMM’nin
onayına sunulmamış, Yüce Meclis’ten geçirilmeden uygulamaya konulmuştur. 1838 Balta Limanı Anlaşmasını 1839 Tanzimat Fermanı
izledi. Azınlıklara tanınan haklar, yapısal düzenlemeler. Yani şu andaki
Kopenhag kriterleri 1995 Gümrük Birliği Anlaşması”ndan bu yana Türkiye’de de
aynı şeyler oluyor. IMF programlarından, Helsinki Doruğu’ndan, ulusal programlardan
geçerek, durmadan yabancılara, iç düşmanlara yeni haklar tanıyan yasalar çıkartılıyor. 1854 Kırım
Savaşı’nda tarihimizdeki ilk borcu almak zorunda kaldık. İngilizlerden %6 faizle 3
milyon 300 bin Osmanlı altını borç aldık. Osmanlı’nın borcu sıfır o güne kadar.
Padişah almamakta direniyor ama Sadrazam, “Alacağız. Kırım Savaşı’na giriyoruz”
diyor. 3 milyon sterlinlik devlet tahvili veriyoruz onlara, 2 milyon 514 bin
963 sterlin alıyoruz. FAİZ KESİYOR çünkü. Tanzimat Fermanından hemen sonra Islahat Fermanı’nı
getirdiler. Günümüzde bunlara “Yapısal Uyum Reformları” deniyor. Osmanlı Devleti’nin ilk iki borçlanması, şu sonuçları
getirdi: 1-Yeni bir reform programını gerçekleştirme taahhüdü 2-Devlet’e dış borç sağlamak üzere Osmanlı Bankası’nın kurulması
(1856’da büyük ölçüde İngiliz sermayesi ile kuruldu. Banka doğal olarak
İngilizlerin denetimi altındaydı.)Böylece 1853 senesinde, Rusya’ya karşı savaş ilan edildi.
30 Mart 1856 tarihinde Paris Antlaşması imzalandı. Anlaşma’ya İngiltere,
Fransa, Osmanlı Devleti, Rusya, Avusturya, Prusya ve Sardunya devletleri
katıldı. Batı’dan aldığımız borçları ödeyemedikçe, yeni borçlar aldık. Yeni borçlar aldıkça, yeni ödünler
verdik. 1862 borçlanması sayesinde İngiliz sermayesi denetimindeki Osmanlı
Bankası’na, Fransız sermayesi de katıldı;böylece “Bank-ı Osman-i Şahane” oldu. Kağıt para basma
tekelini elde etti.Bütün vergilerden muaftı. Osmanlı Devleti, 1874 yılına kadar geçen 20 yıl içinde 15
dış borçlanmaya başvurmuştu. Borçların geri ödenmesi gittikçe zorlaşıyordu. Devlet
1863’de bütçe gelirlerinin %17’si dış borç anapara ve faiz ödemesine
ayrılırken, bu oran 1875’de %75’ ulaşmıştı.
Sonra,
1875’de borcumuzu ödeyemedik. Sadrazam Mahmut Nedim Paşa,
Moratoryum ilan etti. Faiz ve anapara taksitleri beş yıl süreyle yarıya
indirildi. Sonra; Osmanlı iflas etti, tüm ödemeler durduruldu. Sonra; Ve yine savaş… 1877-78 Osmanlı – Rus Savaşı… (Son asır
Türkiye tarihinin dönüm noktalarından birini teşkil eden ve Rumî 1293 tarihine
rastladığından, tarihimize “Doksanüç Harbi" diye geçer..) Devlet’in
borç yükü, dayanılmaz boyutlara ulaşmış… Üstelik Rusya’ya ağır bir savaş
tazminatı ödemek zorunda. Devletin pazarlık gücü kalmamış. İmparatorluk yine
Avrupa finans piyasalarına başvurmak zorunda. Sonuç:
Gelsin siyasi ödünler… İngiltere, Ayastafanos
Anlaşması’nın koşullarını afifletmeyi taahhüt ediyor ama; karşılığında KIBRIS
ADASI’nı istiyor. "Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu
bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs'a dikkat ediniz. Bu Ada
bizim için çok önemlidir.” 1930
Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1879’da durum daha da kötüleşti. Alınmış olan borç
anapara ve faizi karşılığı olarak, damga, içki, balık avı, tuz ve tütün gelirlerine el
konuldu. Eylül 1881’de, devlet borçlarını kapatmak için, Osmanlı
Devlet hazinesi, Almanya, Avusturya, Fransa ve İtalyan alacaklılarla, Osmanlı
Bankası ve Galata bankerlerini temsilen, 8 kişiden oluşan Duyun-u Umumiye-i
Osmanlı İdaresi Meclisi’ne bırakıldı. Tuz, balık avı, tütün, alkol ve damga pulu vergilerini o
toplamaya başladı. Demek ki; emperyalistler bir ülkeyi; Önce serbest ticarete açıyor, Sonra borçlandırıyorlar, Sonra maliyesini ele geçiriyorlar.
Ardından da o ülkeye doğrudan yabancı sermaye yoluyla
girerek, sömürüyü daha da arttırıyorlar. Dün, Osmanlı’nın en bereketli gelir kaynağı tarımdı.
Yabacı sermaye ile işbirliği yaptı, 1884 yılında Reji İdaresi kuruldu. Bugün de
sömürgeciler, Türkiye’de şeker pancarı, tütün, pamuk üretimlerini kısıtladılar.
Türk tarım ve hayvancılığını öldürdüler.Aslında bir tarım ülkesi olan Türkiye; buğdayı, unu,
şekeri, soyayı, tütünü, ayçiçeğini, pamuğu, eti, ithal eder duruma düştü!.. “Hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle
ecnebilerin planları ile yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir.” Mustafa Kemal Atatürk Atatürk, tam bağımsızlığı “Siyaset, maliye,
iktisat, adalet, askerlik, kültür gibi her alanda tam özgürlük” olarak tanımlar Batı
emperyalizmi, Osmanlı Devletine karşı
100 yıl süreyle sürdürdüğü saldırıda bütün bu bağımsızlık öğelerini sırasıyla
yok eder. Sıra “Siyasal Bağımsızlığa” gelmiştir. 1918 Sonbaharı… 1.
Dünya Savaşı’nın sonu… Emperyalizm, Osmanlı Devleti’nin paylaşılmasını gizli
anlaşmalarla bağlamış.Yönetimi yabancı generallere bırakılan Osmanlı orduları
teslim olmuş.(Orduların başına
Almanların getirilmesi, askeri bağımsızlığın da kalmadığı anlamına geliyordu) 30
Ekim 1918 Mondros Mütarekesi… Osmanlı Devleti, kendisini kayıtsız ve şartsız
düşmana teslim ediyor.
13 Kasım… İstanbul müttefik kuvvetlerin işgali altında. 10 Ağustos Sevres Antlaşması… Duyun-u Umumiye’nin yanısıra Osmanlı Devleti üzerinde bu kez de bir “Uluslar arası Mali Denetim Komisyonu” kuruluyor. Bu son ödünle,“Devlet-i Aliye”, egemenlik hakkını, bir devlet olarak var olma hakkını
da yitirmiş oluyor. Bu yıkım, Mustafa Kemal Atatürk’ün çıkışına kadar
sürdü. Lozan Antlaşması ile Duyun-u Umumiye, Türkiye sınırları dışına çıkartıldı ve gelir
kaynaklarımız bize iade edildi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. 1854’de aldığımız bu borcu 1923’te Atatürk üstüne aldı.
1954 yılında, 100 yıl sonra bitirebildik bu borcu. 16 Ağustos 1838 Balta Limanı
Antlaşması ile başlayan Osmanlı Devleti’nin çöküşünde ortaya Mustafa Kemal
çıkmıştı. Bu gün bir Mustafa Kemal yok, ama onun fikir ve
düşünceleri hala yaşıyor. Ve onlara sahip çıkacak vatan evlatları çok. Sadece o vatan evlatlarının bir araya gelmesi gerekiyor.. “Türkiye'de fikir adamları diyorlardı ki; Biz adam
değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza olanak yoktur. Bizim
canımızı, tarihimizi, varlığımızı bize düşman olan, düşman olduğundan hiç kuşku
duyulmayan Avrupalılara, kayıtsız şartsız bırakmak istiyorlardı.
'Onlar bizi idare etsin' diyorlardı. Bilelim ki, ulusal benliğini bilmeyen milletler, başka
milletlere yem olurlar.”
Gazi Mustafa Kemâl
Atatürk-1922 Batı,
işte böyle uzun tarihi deneyimlerden geçerek, bugün
IMF ve Dünya Bankası uygulamalarında somutlaşan zalim ve acımasız
politikalar
oluşturdu. Bu strateji, Lord Canning’lerin, Lord
Hobart’ların, Lord Derby’lerin
torunlarına bıraktığı en değerli miras olmalı. Yoksa Lord Curzon, Lozan
Konferansı’nda şu tehdidi İsmet Paşa’ya büyük bir
özgüvenle yapabilir miydi? “Bütün
bu reddettiklerini cebime koyuyorum. Yarın para bulmak için yine
bize
geleceksiniz. Para bir bende bir de yanımdaki şu Amerikalıda var. Sen her para istedikçe, ben de cebimdekileri bir bir
senin önüne koyacağım.” Ne yazık ki; Lord Curzon’un kehaneti doğru çıktı! "Bir yurdun en değerli varlığı yurttaşlar
arasında milli birlik, iyi geçinme ve çalışkanlıkduygu ve yeteneklerinin olgunluğudur. Millet varlığını ve
bütünlüğünü korumak için bütün yurttaşlarının canını ve her şeyini derhal ortaya
koymaya karar vermiş olmak, bir milletin en yenilmez silahı ve koruma aracıdır. Bu
sebeple Türk milletinin idaresinde vekorunmasında milli birlik, milli duygu, milli kültür en
yüksekte tuttuğumuz idealdir."
Gazi Mustafa
Kemâl Atatürk-1935
*Gön:Remziye Örselli/ 21 Şubat 2007 Yılmaz Dikbaş’ın “Özelleştirme Sömürgeleştirme” adlı kitabından alınmıştır.
Sunu olarak izlemek/ okumak isteyenler grafiği tıklayabilir.
Evet yukarıdaki metin, Yılmaz Dikbaş’ın“Özelleştirme Sömürgeleştirme”adlı çalışmasından alınmış ve
"Sunum" olarak dergimize ulaştırılmıştır. Şimdi ise dört bir taraftan yağan bir e-iletiyi aşağıya
ekliyoruz: "Yahu Biz Ne Hadar da
Özel(LEŞTİRİL)mişiz!.." Türk
Telekom, Arap'ın.
Telsim İngiliz'in.
Kuşadası Limanı İsrailli'nin.
İzmir Limanı Hong Konglu'nun.
Araç muayene işi Alman'ın.
Başak Sigorta Fransız'ın.
Adabank Kuveytli'nin.
İETT Garajı Dubaili'nin.
Avea Lübnanlı'nın.
Petkim? Ermeni'nin. (Kazak'a sattık, dediler. Kazağı bi çıkardık…Ermeni...)
Rakı , Amerikalı'nın.
Finansbank Yunanlı'nın...
Oyakbank Hollandalı'nın.
Denizbank Belçikalı'nın.
Türkiye Finans Kuveytli'nin.
TEB Fransız'ın.
Cbank İsrailli'nin.
MNG Bank Lübnanlı'nın.
Alternatif Bank Yunanlı'nın.
Dışbank Hollandalı'nın.
Şekerbank Kazak'ın.
Yapı Kredi'nin yarısı İtalyan'ın.
Turkcell'in yarısı Finli'nin Rus'un.
Beymen'in yarısı Amerikalı'nın.
Enerjisa'nın yarısı Avusturyalı'nın.
Garanti'nin yarısı Amerikalı'nın.
Eczacıbaşı İlaç, Çek'in.
İzocam, Fransız'ın.
TGRT(Fox) Amerikalı'nın.
Demirdöküm Alman'ın.
Döktaş Fransız'ın.
Süper FM Kanadalı'nın.
Hepsi TÜRKtü.
Sadece 4.5 yıl önce.
Çok önemli!..
ASIL DEĞERİ 9 (DOKUZ) TRiLYON DOLAR... DiKKAT 9 MiLYAR VEYA 9 MiLYON DEGiL 9 TRiLYON DOLAR... ABD SADECE 40 KIRK MiLYON DOLARA KAPATACAK. YAZIKLAR OLSUN!.. KAPTIRANA, VERENE.
SUSUP SEYREDENE... ALTI ÜSTÜ BİR MAIL GÖNDERMEKLE BU İŞ OLMAZ DİYE
DÜŞÜNMEYİN LÜTFEN. VATANINI SEVEN ERKESE GÖNDERELİM,
HEPİNİZİN BİLDİĞİ GİBİ ETİBANK ÖZELLESTİRİLECEK... (VE ALICISI AMERIKA) VE BOR İŞLETMELERİ ETİBANK BÜNYESİNDE. KONULAN FİYAT 40 MİLYON DOLAR. LÜTFEN BİR DAHA OKUYUN VE LÜTFEN
HERKESE İLETİN... YASADIĞIN
DÜNYAYI SORGULAYAMIYORSAN, BARİ ÜLKENİ
SORGULA... Önemli!
Borla çalışan araba üretildi, Türkiye
kiskacta. Arabayi bor madeniyle
calistiracak patentli 600 proje oldugu ortaya cikti.Turkiye, dünya rezervinin yüzde 70`ine sahip ve uluslararasi
teroristler Türkiye uyanmadan bu kaynagi ele gecirmeyi planliyor. Bu maili
çoklu yollayarak en azindan bir toplum bilinci oluşmasina yardim
edebiliriz... ya da direkt silebilirsiniz.
TMMOB
ÇEVRE MÜHENDİSLERİ ODASI İSTANBUL
ŞUBESİ Hüseyin Aygün Borusan Makina Almaty/ Kazakhstan Service Manager haygun@borusan.com