-19 Yayınevinin basına ve kamuoyuna
yaptığı ortak açıklama-
Biz
bağımsız yayıncılar tarafından kaleme alınan bu metin bir bildiri değildir, bir
dayatma asla değil… Bu yazıda amaçlanan şey; bir siyasi duruşun, bir siyasal
görüşün propagandasını benimsetmek, yaymak; bir partinin program takdimini
yapmak, dünyaya bakışını sunmak değildir. Burada siyaset yapılmamaktadır.
Aşağıda imzası olan farklı çizgideki biz yayıncılara tek tek bakılınca, bunun
böyle anlaşılması gerektiği çok net bir şekilde görülecektir. Ve şu da
görülecektir ki, aşağıda imzası olan yayıncıların ortak özelliği başına
buyruk olmaktır, kimsenin onayına, kimsenin iznine gereksinim duymadan,
dilediği davranışı sergileyen ve zaman zaman mucize sonuçlar da alabilen bir
yapıda olmamızdır. Bunun kısaca tanımı ise şudur: Bağımsız bir duruş
sergilemek.
İşte şimdi tam da bu noktada, bu bağımsız duruşun
bedeli bize -dolayısı ile siz okurlara- ödettirilmek isteniyor.
Biz ve bizim gibi bağımsız yayıncılar her taraftan
sıkıştırıldık, her yandan kuşatıldık. Ortalıktan çekilmek, yok olmak tehlikesi
ile karşı karşıyayız, mevcudu kalmayan nesneye dönüşmek, yok pahasına gitmek
üzereyiz.
Bir yanımızdan holding, banka, medya yayıncılığı, bir yanımızdan
korsan yayın ve diğer başka bir yanımızdan da tek tipleşmiş bir Millî Eğitim
Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve belediyeler, bize cehennem azabının ne olduğunu
göstermişlerdir.
Bizlerin yayınladığı eserler, yazılı ve görsel medyada yer
bulamamaktadır. Basının adına medya denmiş, bu sözsel değişimle birlikte
birtakım yeni anlayışlar hâkim olmaya başlamıştır. Ve artık içinde bulunduğumuz
dönemde ise medya adı da geçmişte kalmış, evrim geçirip tekelci medyaya
dönüşmüştür. Artık esas olarak, kapalı devre bir tanıtım, kapalı devre bir
sunum yapılmaktadır. Tanıtım ve sunumlarda, bol reklâm veren ve bol reklâm alan
boyutunun gerektirdiği her türden ilişki, kapalı devre paslaşmalar ile
gelişmektedir. Her türden sunum ve tanıtımda eser niteliğinin, okunur olup
olmamasının, kalıcılığının, edebî değerinin vb. hiçbir kıymet-i harbiyesi
yoktur. Artık söz konusu olan; iyilik, güzellik, kötülük, çirkinlik,
ilericilik, gericilik dışında bir şeydir. Mesele tamamen piyasadır. Eser artık
eserlikten çıkmış, sadece bir maldır o. O artık piyasa koşullarında
pazarlanacak bir metadır. Pazara sürekli mallar sunulur, içinden kimi tutar,
kimi tutmaz. Holding kâr zarar hesabını salt yayınevi boyutunda yapmaz, yayın
ile hiçbir ilgisi olmayan alanlardaki -elektrik, inşaat, otomotiv, beyaz eşya,
kara eşya, para, pul vb.- diğer şirketler de bu boyutun içerisindedir.
Piyasalarda iş külliyen değerlendirilir. Holding olarak değerlendirilir, tek
tek şirketler olarak değil. Holdingler bazen zarar eden şirketlerini
kapatmazlar. Kaldı ki bu şirket salt kâr zarar hesabı gözetilerek kurulmamış da
olabilir. Asıl mesele reklâm olabilir, marka olabilir, imaj olabilir, şu ya da
bu ilişki olabilir, her şey olabilir.
Tekelci medyanın bugün ulaştığı durum, biz bağımsız
yayıncılar açısından içler acısıdır. Tekelci medya, devredeki bir akımı
kesebilmekte veya yeniden bir akım yaratabilmektedir. Tasarımlayıp, piyasayı
sanal yıldızlar ile doldurabileceği gibi, gerçek olanların, sahicilerin üstünü
çizebilmektedir. Değerli okur; lütfen yazılanları, çizilenleri, söyleşileri,
röportajları, çok satanları vb. şöylesine bir düşününüz ve etkilenip aldığınız
kitapların bazılarını da bu düşüncenizin yanına ekleyip, bir bütün olarak
yeniden düşününüz. Düşünmek her zaman iyidir. Düşünmek var olmak demektir.
Şimdi biraz da işimizin dağıtıcı ve kitapçı boyutuna gidelim.
Masanın üstündeki bir bölüme onları yatıralım.
Bizi kitapçıya, dolayısıyla okura ulaştıran ve bize benzeyen,
bizim çapımızdaki dağıtım şirketlerinin önemli bir bölümü ya batmış ya da
ticari işletmesinin yönünü başka bir alana yönlendirmiştir. Hâlâ ayakta kalma
becerisi gösteren dağıtım şirketleri ise, yukarıda söz konusu edilen bizim
dışımızdaki holding yayınevlerinin kitap servisi ile ağırlıklı olarak
ilgilenmek zorunda kalmakta, bizler ise bu dağıtım şirketlerinde konu
mankenliğimizi sürdürmeye devam etmekteyiz. Holdingler onlara kurallarını
dayatmakta, bizler ise, hâlâ inatla bizleri izleyen okurlar sayesinde bazı
raflarda yer bulabilmekteyiz.
Dergi yayıncılığı yapmakta olanlar ise, tekel
durumundaki dağıtım şirketlerine kapak fiyatlarının % 50 ile % 80'i arasında
pay vermeden dergilerini bayilere verememektedir. Örneğin YAYSAT 3.000 adet
dergiyi dağıtmak için 2.950 YTL., satılan her dergi için % 18 ve %50 oranının
üstünde iade alınan her dergi için 0,40 YTL. talep etmektedir. Bu koşullar,
geçtiğimiz yılın son ayında, mevcut sözleşmelerin süresi bile dikkate
alınmaksızın, tüm Yaysat tedarikçisi dergilere bildirilmiştir.
Yayın ile okur arasında köprü olan birçok kitapçı dükkânı ise,
Milli Eğitim Bakanlığının yanlış uygulamaları sonucu, önce birer birer, son
bir-iki yıl içinde ise kitlesel olarak ya kapanmışlar ya da kitabın dışına
çıkarak kırtasiyeye yönelmişler, başka işler yapar hâle gelmişlerdir. Oysa
Milli Eğitim Bakanlığı, ders kitaplarını gene öğrenciye ücretsiz olarak
ulaştırabilirdi, bu iş için de gene kitapçı dükkânlarını kullanabilirdi. Bu iş,
tekniğin ulaştığı bu çağda çok da basit bir uygulama ile
gerçekleştirilebilirdi. Ders kitabı ücreti, işçi ve memur devlette çalışıyor
ise maaşlarına ilave edilebilir, özel sektörde; vergi dairesini, Bağ-Kur'u,
SSK'yı, işsizlik söz konusu ise Yeşil Kart'ı kullanarak bir çözüme
ulaşılır, bu kurumlarda kitap tutarı ölçüsünde gerekli ödemeler, indirimler ile
gene kitapçı kanalı kullanılabilirdi. Böylece, kitabı hem okuyup, hem satan,
yaptığı işten keyif alan kitapçıların sayısı büyük ölçüde azalmamış olurdu.
Şimdi o klasik kitapçıların da yerini; medya, holding, banka ve son beş yıl
içinde de milyar dolarları telaffuz eder hâle gelmiş oluşumların dev kitapevi
zincirleri almış ve bu alana çöreklenmişlerdir.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, neredeyse iktidarın tüm
belediyeleri, türlü ilişkiler ve irtibatlar ile kendilerine bağımlı yandaş
yayınevlerinin tırlar dolusu kitabını ilçelerindeki kütüphanelere, onlar da
yetmez ise depolarına doldurmuşlardır. Kültür Bakanlığı da, gene aynı şekilde,
bu iş için ayrılan fonu, hem kitap hem de dergi alımında siyasal yanı, ilişki
boyutunu gözeterek kullanmaktadır. Korsanı engellemek için -tabii ki korsan engellenememiş
ve hatta bandrol sonrasında daha da artmıştır- icat edilen bandrole bizlerin
yaptığı ödemeler de bu fona dâhil edilmektedir.
Sadece işin ekonomik boyutu değil, düşünce ve ifade
özgürlüğünü engelleyen hukuki düzenlemeler ve uygulamalar da yayınevlerini
hedef alıyor.
Sonuç olarak; biz bağımsız yayıncılar -küçük, orta boy,
büyük- ortadan silinince, kitap ve dergi yayıncılığı gene sürecektir. Gene 16
sayfaya bir forma denecek, gene kitaplara kapak takılacak, o kapaklar üzerinde
gene yazar adları, eser adları olacak. Gene önünüze çeşit çeşit, tür tür
kitaplar konacak. İmza günleri, söyleşiler gene sürecek. Ama bir fark olacak,
yavaş yavaş seçiminize sunulan kitaplar birbirine benzemeye başlayacak, bazı
canlı türlerinin hızla tükenmesi gibi, bir kültürel tükeniş ile karşı karşıya
kaldığınızı gördüğünüzde iş işten geçmiş olacak. Çünkü artık bir zamanların
kültürel çeşitliliğini, farklılıklarını yeniden yaratmak mümkün olmayacak.
Not: 23.01.2008 tarihli toplantıya kadar bu metni, yayınlanması için imzalayan
yayınevlerinin adı aşağıdadır. Bu bildiri, Şubat 2008 tarihli Evrensel Kültür,
Varlık ve Virgül dergilerinde yayınevlerinin imzası ile yayımlanacaktır.
Aşağıda imzası olmayan diğer yayıncı arkadaşlarımızın da, adı anılan dergiler
yayın aşamasına geçmeden, kendilerini listeye ekletmeleri önemle duyurulur.
Metni imzalayan yayınevleri alfabetik olarak:
Belge Yayınları, Bulut Yayınları, Ceylan Yayınları, Dharma Yayıncılık, Evrensel
Basım Yayın, Gelecek Atölyesi, Güncel Yayıncılık, Günizi Yayınları, Ozan
Yayıncılık, Özgür Yayınları, Papirüs Yayınevi, Yirmidört Yayınevi, Pencere
Yayınları, Peri Yayınları, Pusula Yayıncılık, Su Yayınları, Tekin Yayınevi,
Varlık Yayınları, Yalçın Yayınları
Şubat
2008