ana sayfa / editorial / içindekiler / h@vuz'dakiler (biyografi)
 iletişim-erişim/  yapıt gönderme yerleği /  ilkelerimiz / arşiv

 
Kemancı

   

Mekana girdiği andan itibaren dünyanın en ücra köşesinde oluyor insan. Orası Fizan ve sen yurdundasın artık. Bir çivi çakılı duvarında ve çivide eski bir gitar asılı. Çevrede çeşit çeşit masalar, iskemleler, tabureler görülüyor. Taburelerin çevreledikleri koca bira fıçıları ve üzerine yerleştirilmiş yuvarlak tepsiler çekiyor dikkati. Hepsi de nakışlıdır bu tepsilerin ve çok şık dururlar o eski fıçıların üzerinde. Duvarlar boyunca masalar dizilidir ayrıca. Bu masalara oturan insanlar akşamın yalnızca kısacık bir zaman diliminde diğerlerinden ayrıdırlar. İlerleyen saatlerde hepsi karışır, kaynaşır, bir gecelik dev bir aile olurlar. Tavandaki lambalar göz kırpar durmadan ve hafif hafif sallanır zemin ayaklar altında. Haliç’e en uyumlu mekandır o bakımdan. Çok fazla tutmazlar o eski gitarı. Alır biri eline ve gecenin kalanı boyunca elden ele gezer durur. Eskidir ama hala sesi işe yaramaktadır. Herkes çok sever onu. 

Geceleri de en az gündüz saatlerinde olduğu kadar dolu ve cıvıl cıvıldır bu mekan ve ne kadar çok ziyaretçisi olursa olsun, orada herkes herkesi tanır. ‘Murti’ler, ‘Emine’ler, ‘Fethi’ler, Mehmet’ler vardır gediklilerinden, ‘Emel’ler ve ‘Ayşe’ler, ‘Hatçuk’lar, ‘Zuhal’ler çoğunlukla. Hep bilinen yüzler karşılaşır orada ama kalabalık, çok kalabalıktır yine de. Yaşlı ressam amcası vardır mekanın. Her gece yeni bir kız bulur kendine ve ona karakalem çalışmalarını gösterip büyülemeye çalışır. Genelde pek işe yaramaz ve bunu anlayınca kızıp kaldırır resimlerini. Kalem tıraşımı ödünç alıp bir daha geri vermeyen ressam amcama buradan selam gönderiyorum, halen yaşadığından çok emin olamasam da. 

Eski köprünün altında diye konuşuyorlar hakkında oysa ben buna çok kızıyorum, köprü altı hiçbir zaman eskimedi. Eskimedi çünkü o eskirse biz ‘Fatma’lar, ‘Ayten’ler, Nuri’ler de eskimiş sayılırız, bunu kim kabul eder ki? Bizler yalnızca yandık canım köprümüzle birlikte... 

Çoğu bekardır konukların. Gitar elden ele gezerken kızlar görülmüş en farklı yöntemlerle tavlanmaya çalışılır.  Ayak üstü besteler yapılır hemen. Do-Re-Mi-Fa-sulye, fasulyeeeee diye şarkı söyler bitirimin teki. Bir taşla iki kuş vurmuş olur böylece çünkü kız onu hem sevimli hem de adam gibi adam bulur çünkü adam gibi adamdır kendi şarkılarını yapabilen ve gitarı bir başkası alana kadar kız tavlanmış, işlem tamamlanmıştır. 

Mekanın en ünlü isimlerinden biri de Zeki’dir. Zeki hem orayı işletir, hem de herkesin dostudur. Kimse yapamaz onsuz, o ise her masaya yetecek enerjiye sahiptir. Gerçek bir ‘Küçük Dev Adam’dır. Esprileri kaçırmaz, kendisi de katılır çoğu zaman. Bir yandan da ekmek arası balık servisi yapılır ve bira siparişleri alınır. Kül tablaları boşalır, masalar silinir. Üstüne başına bira dökmüş gençlere sabun bulunur ve temizlenmeleri için lavaboya kadar eşlik edilir. “Sen beni bu kızla görmedin tamam mı?” der oradan biri ve Zeki dikkatle sözkonusu kıza bakıp “Tamam” der gözleriyle. “Zeki yardım lazım mı?” der bir konuk ve hemen kollar sıvanır. Zeki ise çoktan bira dağıtmaya başlamıştır. 

Her tür insan gelir oraya ve hangi modda olurlarsa olsunlar, çıkıp evlerine giderken hepsi de dünyaya, yaşama dair her şeyi seven insanlara dönüşmüş olurlar. Sonraki gün bir öncekinden çok da farklı olmayacaktır, asıl o yüzden tekrar uğrayacaklardır. Herkes orada bir araya gelecek, insanlar kendi kendilerini eğlendirecek, Zeki bira servisini sağlayacak ve hayat ayakların altından akıp gidecektir. Haliç’in incisi değil yakamozudur Kemancı. Gençlerinse yuvası, çoğu zaman yurtları olmuştur. Yaratıcı, yarına güvenle değil özgüvenle bakan, yaşamın renklerini sevmeyi bilen Köprüaltı Çocukları adına...
 

                                                                                                       
   
 

Zerrin Oktay