ana sayfa / editörden / içindekiler / iletişim / arşiv / havuz hakkında

 

Ayın Konuğuyla H@vuz Başı

-
-
-

Dergi Havuz: Geleneksel edebiyat dergileriyle elektronik ortamdaki edebiyat dergileri ve siteleri hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Tekin Gönenç:   Geleneksel edebiyat dergileri yanında elektronik ortamdaki dergiler, ayrıca fanzin, derzin türü yayınlar oldukça çoğaldı. İyi ki de çoğaldı. Bu tür dergiler aracılığıyla, amatör yazarlara ve henüz yolun başında olan gençlere değişik seçenekler sunulmuş oldu. Bu yolla şu veya bu nedenle gerçek değerini bulamamış eserlere daha geniş bir yelpazede olanaklar tanınmış oldu

Bu tür yayınların çoğunun maalesef kısa süreli olduğunu görüyoruz, ne dersiniz?

Haklısınız bu tür yayınlarda süreklilik önemlidir. Türkiye’de hep süregelen, özellikle şiir ortamında kendini gösteren bir başka durum da şudur; dergiler yayın hayatına başlarken bir bildirge yayınlarlar. Bu bildirgede derginin hangi amaçla yola çıktığından, nasıl bir poetika izleyeceklerinden söz ederler. Fakat zamanla dergiler bazı nedenlerle bildirgenin dışında kalabiliyorlar. Sözü edilen poetikanın sık sık dışına çıkılması, derginin kimliğinden ödün vermek sonucunu getiriyor.

Ürünler değerlendirirken değişik bakış açıları işin içine girdiğinden, çeşitlilik ortaya çıkıyor, herkesin poetik anlayışı aynı olmuyor.

Ben şöyle düşünüyorum, eğer bir bildirge yayınlıyorsanız ve belirli bir şekilde var olacağız gibi kesin söylemlerde bulunuyorsanız, sözünü ettiğiniz şekilde olmanız gerekir. Okuyucular ve edebiyat çevreleri sizden bunu beklerler. Bu sorumluluk isteyen bir şeydir. Eğer bildirge yayımlamadan, çok katı kurallar koymadan dergi çıkarıyorsanız ki benim tercihim budur, belli değerlere sadık kalarak, nitelikten asla ödün vermeden daha değişik dengeler oluşturabilirsiniz.

 Ağ dergilerinin uzun ömürlü olmamsının nedeni sadece bu olmasa gerek?

TG: Dergicilik gönül işidir. Sabır işidir. Okurla iyi iletişimler kurma işidir. Planlama ve projeler üretme işidir. Dergi çıkarmaya yeltenenlerde bunlar azsa, giderek daha da azalırsa, dergilerin ömürleri de haliyle kısalır. 

Sizce her tür sanat anlayışı, yenilikler, değişilikler dergilere yansımalı mı?

Hiçbir oluşum tek başına değildir, genel oluşumun bir yansımasıdır. Elbette sanat bunlardan kendine düşen payı almalıdır. Örneğin bugün Internet yaşamımızın bir parçası haline gelmiştir. Günümüzde bu yenilikler neden sanat ve edebiyatta yansımasını bulmasın? “Değişmeyen tek şey değişimdir.” söylemi her zaman için geçerliliğini koruyacaktır. .Ama bu değişimlere ayak uydururken az önce de vurguladığım gibi nitelikten hiç ödün verilmemeli. Sizin derginiz “Dergi Havuz” un bu başarıya ulaşan dergiler arsında olduğunu rahatça söyleyebilirim

Konu Havuz’dan açılmışken: Dergimizin okurlarında/ yazarlarındansınız... Bizlere Dergi Havuz'da olup da diğer dergilerde olmayan ya da bunun tersi olarak gözünüze çarpan bir kaç noktayı söyler misiniz? Eksiklerimiz konusundaki önerileriniz neler olabilir?

Kurumsallaşma çabanız çoğu dergide yok.  Daha geniş bir yelpazede, yani dil din mezhep kimlik ayrımı gözetmeksizin çeşitlilik oluşturma ilkesine bağlı kalmanız, ilkelerinizden ödün verememeniz bence belirleyici özelliklerinizin en başta gelenleridir.
Okuru bilgilendirme konularını önemsediğinizi biliyorum. Bunları biraz daha geniş tutabilirsiniz. Bu önerimle tüm dünyadaki sanat ve edebiyatla ilgili ilginç haberlerin aktarımını kastediyorum

Sayın Gönenç, biliyorsunuz ki dergimiz aynı zamanda PDF dosyası olarak, basılı dergi kalitesinde hazırlanıp okurlarımıza sunulmakta. Ücretsiz bir dergi olarak ilk defa uygulanan bir işlem bu. Okurları saatlerce bilgisayarlarının başında tutmamak yerine, her ayın on beşinde yayımlanan bu dosyayı bilgisayarına indirip, başka bir zaman dilimde okuyabilir duruma getirdik. Ağ dergiciliği ile basılı dergiciliği birleştirdik. Kullanılacak tek araç bir yazıcı. Bu yenilik sizin için ne anlam taşıyor?

Derginizi ayrıcalıklı kılan da bu tür farklı özelliklerinizin olması… Daha önce de söylediğim gibi düzeyli bir dergi oluşu yanında okuru ön plana alarak ona kolaylıklar sunmayı ilke edinmişsiniz. Basılı dergilere her an her yerde ulaşılamadığı bir gerçektir. Ağ dergiciliği sayesinde dünyanın herhangi bir yerinde okurun deyim yerindeyse “ayağına kadar giderek” basılı dergileri hiç de aratmayacak konuma gelmişsiniz

Şu an şiire olan ilgi arttı. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?

Şiir ortamı eskisinden daha iyi. Okurla şiir arasındaki kopukluklar yavaş yavaş azalmaya başladı. Bu durum gençlerin çabasıyla oluşuyor, üstelik gençler iyi şiirler de üretiyorlar. İyi şiirler üretilmediği, şiirde imge yoğunluğunun arttığı ve bu yoğunluğun okurla şiiri birbirinden uzaklaştırdığını savunanlar da var. Hatta bazı okurlar şiirin aşırı soyuta, karanlığa ve anlamsızlığa yöneldiğini, “imge salatası” haline geldiğini düşünüyorlar. Ben ise, her dönemde olduğu gibi değişik yapıdaki şiirlerin bir arada olduğunu düşünüyorum. Birtakım dengeler sağlanıyor gibi. Yeni arayışlar var ve bu yeni arayışların olması doğaldır. Ama bir şeylerin eksik olduğunu da söylemeden edemeyeceğim. Bazı şairlerin eskiyle bağlarını tamamen kopardığını görüyorum. Bunu eskiler tadında yazılsın anlamında söylemiyorum. Eskiler dönemlerini tamamlamışlardır. Ama şu unutulmamalı ki her dönemde eskiler yeniyi doğurmuştur. Yeni şairler eski şiirlerden yararlanacakları öğeleri almışlardır ve zincirin halkaları gibi daha başka şiirlere yönelmişlerdir. Aruz vezni, iç ritmi ve iç müziği getirmiştir. Hececilerde ise kalıp ve disiplin vardır. Disiplinin ve iç sesin bugünün şiirine taşınabilmesi, şairin bu öğelerden birtakım kazanımlar sağlaması çok doğaldır. Bütün sanat dalları için düşündüğümüzde donanımlı olmanın hiçbir şey kaybettirmediğini, aksine kazandırdığını görüyoruz. Ama gününü tamamlamış şiir akımlarının bugünün şiirine egemen olması diye bir şey söz konusu olamaz. Mevlâna’nın dediği gibi: “Dün dünde kaldı cancağızım, yeni şeyler söylemek lâzım.” Her şeyi bilmeliyiz ama kendi şiirimizi kendimiz oluşturmalıyız.

Yeni oluşumlarda, şiirin içindeki imgelerin, okura duyumsatmak istenenden ve kendi bütünlüğünden uzaklaştığını görüyoruz. Sizce bunun sebebi nedir?

Eğer imge, şair tarafından şiirin başat öğelerinden biri olarak kabul ediliyorsa, farklı bir önem kazanıyor. Bazıları benim her dizem değişik imgelerden oluşsun diye düşünüyor ve şiirin kendi ayakları üzerinde durup durmadığını önemsemiyor. İmge önemli ama özgün, dengeli ve dozunda olmalı. İmgesiz şiir düşünülemez; ama şiiri tamamen birbirinden kopuk imgelere boğarsanız şiir kendini kaybeder. Tamamen havalarda uçuşan imgelerle bir yere varılabileceğini düşünemiyorum.  

Sanatta toplumsallık veya bireysellik hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sanatçı tamamen özgür olmalı, dilediği konuları dilediğince işlemeli. Ama bir toplumda yaşıyorsunuz ve toplumun bir parçası olarak birtakım etkileşimler altındasınız. Acılarınız, sevinçleriniz, düşleriniz düş kırıklıklarınız var.  Bunları kendiniz olarak yansıtsanız bile toplumda sizin gibi olanlar çoktur. Anlattığınız mutlaka size benzeyen birilerine gidiyordur ve o birileri eserinize ulaştıkları zaman “ Bu ben’im işte” diyebilirler.

Bazı genç şairlerin, güzel tınısı olan kelimeleri not edip, yan yana dizerek şiirler yazdıklarını biliyoruz. Bu konu hakkında neler söyleyebiliriz?

Ben bu şairleri ‘şiir mühendisleri’ olarak tanımlıyorum. Montaj şairleridir bunlar… Birtakım imgeleri bir yerlerden bulmak ve bunları şiire monte etmek şiirle bağdaşmaz. Belki de “imge salatası” denmesinin nedeni bu durumdur. Bu tür şiirler okuyucuyu bir yerlere götürmüyor aksine şiirden uzaklaştırıyor.

Yazın serüveninizden ve yaşamöykünüzden bahseder misiniz?

Ben şanslı bir ailede dünyaya geldim. Annem ve babam Atatürk ilke ve devrimlerine gönülden bağlıydılar. Annem 1930’li yıllarda yirmi yaşlarında iken Atatürk’ün gençlere ülkenin kalkınması için yaptığı çağrıya uyarak “beni mahrumiyet bölgelerinden istediğiniz yere atayın”  diye dilekçe verdikten sonra Sivas’ın Yıldızeli ilçesine atanmış. Bugün bile İstanbul dışında hiçbir yere adım atmamış 20 – 22 yaşlarında bir genç kızın o günlerde kalkıp böyle bir dilekte bulunması oldukça zordur… Annem öğretmen ve hemşire olarak İstanbul’dan Yıldızeli’ne gidiyor ve en ilginç tarafı ise emekli olana kadar hiç İstanbul’a dönmüyor. Atatürk’ün reform çağrılarına sadık gençlerden biri olarak birçok etkinliler düzenliyor. Yetişkinlere, özellikle hanımlara okuma yazma kursları açıp yeni harfleri öğretiyor. Kitap okuma alışkanlıkları edinmelerine yardımcı oluyor. Birtakım sanatsal ve sosyal atılımlar yapıyor… Babam anneme “Sen isimsiz kahramanlardansın.” derdi. Babam da hukuk öğrenciliği sırasında ilk Büyük Millet Meclisi’nde Atatürk’ün çağrısı üzerine H.Veldet Velidedeoğlu ile birlikte mecliste kâtiplik-sekreterlik yapmış. Yargıç olarak Yıldızeli’ne atanmış. Orada annemle evlenmişlerdi. Okuma alışkanlığım bu aile ortamında gelişti. İlkokulu Yıldızeli’de, liseyi Sivas Lisesi’nde tamamladıktan sonra İstanbul’da üniversiteye başladığımda ulusal gazeteler bana belirli sayfalarda yer verdiler. Gençlik sayfalarını düzenliyordum. Köşe yazıları yazıyordum. Şiir yazmaya o günlerde başladım. İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde öğrenciydim, o dönemde ikinci fakültede öğrenim yapmak mümkündü. Ben de öyle yaptım. Edebiyat fakültesine yazıldım. Eczacılık fakültesinin son sınıfında iken, edebiyat fakültesinin de üçüncü sınıfına gelmiştim. Maddi getirisinin fazla olacağı düşüncesiyle eczacılık fakültesini bitirmeyi tercih ettim. Sonra bir burs sınavını kazanarak Amerika’ya gittim. Ann Arbor’da Michigan Üniversitesi’nde psikofarmokoloji eğitimi gördüm. Bu ara birçok gezi yaptım. Dünyada görmediğim ülke kalmadı diyebilirim. Bunlar benim için kazanımlardı. İnsanları tanıdım, insanların yaşamlarına girdim.  Bunların şiirimde yansımaları mutlaka olmuştur. İlk şiirim üniversiteye yeni başladığım yıllarda Varlık dergisinde çıktı. Daha sonraları şiirlerim sürekli olarak Varlık dergisinde yayımlandı.

Varlık yayınlarından çıkan  “Gönlü Güvercinli Kadın” ve “Aşk Konuşur Bütün Dilleri” adlı şiir kitaplarınız dışında yine Varlık yayınlarından anı öykü türünde “Gizdüşümler” adlı kitabınız çıktı. Nasıl ve neden doğdu bu istek?

Güncel olanla geçmiş arsında her insanda bir geliş gidiş vardır. Bilinçaltınızda biriken bu duygular ummadığınız bir an ortaya çıkar ve sizde yazma dürtüsü oluşturur. Ayrıca insanlardaki birtakım bezerlikler ve faklılıklar değişik coğrafyalarda çok ilgimi çekmiştir. Dünyada görmediğim ülke sayısı çok azdır. Ünlü bir düşünürün söylediği gibi  “öteki coğrafyalarda yaşayan ötekilerin keşfi yine sanat aracılığıyladır” sözünü benimseyip uygulamaya çalışanlar arasında sayıyorum kendimi. Bu duygular bende gözlemlerimi okurlarla paylaşma arzusu uyandırdı diyebilirim. Bir de anılarımı yazma konusunda beni yüreklendiren, yazları Bodrum’da çok sık bir araya geldiğimiz İlhan Berk’in de payı var. Varlık yayınlarının da bu doğrultudaki isteği birleşince kitap ortaya çıkmış oldu. Öte yandan gözlemci olduğunuz ölçüde gözleniyorsunuz da, beni şiirimle tanıyanlar bu anı öykü türü yazılarımda benden ipuçları bulabiliyorlar sanırım.

Genç şairlere yazarlara önerileriniz nelerdir?
Okur olmadan yazar olunmuyor. Devamlı okumalarını, özgün olmalarını öneririm, Özgün olmanın yolu ise donanımlı olmaktan geçiyor.

Sayın Gönenç, bu söyleşi için okurlarımız ve dergimiz adına teşekkür ederiz.
 .
-
-
 
 

Ayın Konuğu/ Tekin Gönenç


---- 2005 © Dergi H@vuz

2001 © H@vuz Bilgi Bankası