"Uçaklar geçiyor ülkeler
üzerinden, Kocaman kanatları, upuzun kuyrukları
var. Ve yolcular göremeyeceklerse
ateşlerimizi, Faydası yok bakmanın aşağılara."
U. Başar Gezgin
Bir sene
daha hesaplaşmaya başladı bile saçlarımızda, gözlerimizin etrafındaki
halkalarda. Daha önemlisi uzumuzla. Alıp ceketimizi gidemeyeceğiz geçen seneye.
Bir sürü şey 'yaşanmıştı'larda, 'keşke'lerde kalacak. Bir daha ne zaman açacağız
kimbilir aynı telefonları? Bir sürü şeyin değiştiği gibi, telefon numaraları,
adresler değişecek, bir sürü ismin üstü çizilecek. Bazıları karalama
kâğıtlarından temize geçilecek, cep telefonlarımıza kayıt edilecek; bazıları
çıkartılacak...
Hani o canım dakikalarımızı harcadığımız, dostluk
kuruyoruz derken, bilmeden düşman kazandığımız, içimizi döktüğümüzü sandığımız;
aslında döküldüğümüz o dakikalar? Sıkıntılı veya alkollü bir zamanda yazdığımız,
ertesi gün tekrardan okuduğumuzda kendimizden utandığımız yazılar gibi
“buruşturulup/kırıştırılıp”çöpe mi atılacak?
Günlüklere yazılmış notlara
ne zaman bakacağız bir dahaki senede? Aynı şarkıları tekrardan dinleyecek miyiz?
Anıları da eskimiş bir gömlek gibi eskiciye verip mandal mı alacağız yerine?
Her şey gibi zamanı da bir telaş aldı. O da uydu bize. Aldı başını
gidiyor. Güneşlenmek için yazı beklerken, ilkbahar yağmurlarının güzelliğine
aldıran kalmadı; pazarı beklerken diğer günlerin... Neden bu kadar kolay
harcanıyor zaman acaba? Karşılığında bir şey ödemediğimiz için mi? Her sabah
bedavadan doğduğumuz için mi? Hani bakkala gitsek, "bana ‘üç gün’ verir misin?"
desek. Karşılığında haftalığımızın yarısını ödesek; bu kadar gereksiz yere
harcar mıydık günleri acaba?
"Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir"
mısrasını yineler oldu insanteki. Savaşlar, depremler, vurgunlar, soygunlar günü
birlik haber oldu gazete başlıklarında.
Eskiden güle güle diyorduk geçen
seneye. Artık ağlaya ağlaya ile uğurlamamız gerekiyor. Daha mutlu, daha umutlu
bir yeni sene dileyemiyoruz artık. Biliyoruz ki "gelen, gideni arattıracaktır".
Yine de...
|