İsa takvimine
göre 2006, Göç takvimine göre 1426, Buda takvimine göre 2548 ve Mısır takvimine
göre 5000 küsur yılından herkese merhaba!
Geçtiğimiz yıl,
dünyada, büyük bir kitap patlaması yaşandı. “Kitap patlaması yaşandığına göre,
dünyada düşünsel olarak bir gelişmeden söz edebiliriz herhalde” diyorsanız
yanıldınız. Hangi kitapların okunduğu son derece belirleyici oluyor bu
gelişmede.
Neden? Nedeni oldukça yalın: En çok okunan
kitaplar, Madonna’nın ve diğer tırnak içi sanatçılarının kitapları oldu.
İtalyalı bir yazarın başkaldırısına katılmamak olanaksız: “Herkes kitap yazıyor!
Ben bir yazar olarak, bunlarla aynı kefeye konmaktan utanıyorum. Yazmıyorum
artık!”
Kitaplar, eski
çağların tersine, biricik bilgi kaynağı olmaktan çıktılar.
Bir gün
kitapçıları dolaşın, en çok satanların başında, spikerlerin, mankenlerin vb.
anılarını göreceksiniz; okuru 10 yaşında çocuk yerine koyan düşlem kitaplarını
göreceksiniz... Nitelikli kitaplar bastığı için batan yayınevleri yanında,
batmamak için 'çöp-kitaplar' basan yayınevlerini göreceksiniz... Kitapçılık
terimleriyle konuşursak, o kitapların ‘raf ömürleri’nin uzun olduğunu
göreceksiniz. Yoksa, siz de, insanlığın bu düşüş tablosuna dayanamadığınız için
artık kitapçılara gitmeyenlerden misiniz?
Biraz çöplükleri
karıştırın. Gerçekten karıştırın, kağıt toplayıcılardan önce davranın; belki siz
de çöpte, bir sahaf dostumuzun bulduğu gibi, büyük klasikleri bulacaksınız:
Hugo'ları, Tolstoy'ları, Dostoyevski’leri çöpten toplayabileceksiniz. “Bir
toplumun gelişkinliği, kadınlarına nasıl davrandığından anlaşılır” demiş
Fourier, biz de ekleyelim: “Bir uygarlığın gelişkinliği, neleri çöpe attığından
anlaşılır.”
Sahaf, bu açıdan
bir araf. Kitapçıyla çöp arasındaki ara bölge. Sahaflar doldukça çöpe giden
kitaplar oluyor. Çöpler doldukça, yeni kağıtlar toplanıyor; kimbilir yakılanlar
da oluyordur -bir kaymakam, 21. yüzyılda bu emri verebildiğine göre-…
Geriye kalanlar, Madonna’nın kitabı için
kağıt oluyor. İşte işin en acı tarafı: Bir Madonna kitabı alıyorsunuz ama
kitabın kağıdı, sözgelimi Hugo’nun ‘Sefiller’inden olabiliyor. Haberiniz bile
olmuyor. Bizse tersi olsun isterdik: Madonna’nın ve diğerlerinin kitap diye
israf ettikleri -tam da- o kağıtları dönüşümden geçirip; ‘Savaş ve Barış’ın yeni
baskılarını yaptırmak; daha çok okunmasını, daha çok okunmasını, daha çok
okunmasını sağlamak isterdik…
Siyasetçilere
geldiğimizde, işin bir başka boyutuyla karşılaşıyoruz: Kitapları çoğunlukla
kendileri yazmıyor, danışmanlarına yaptırıyorlar bu işi. Üstüne de yazarın adını
değil kendi adlarını koyuyorlar. Siz bilmem kimin, ne kadar gelişkin düşüncelere
sahip olduğunu düşünürken, kitabı başkalarının yazdığından haberiniz bile
olmuyor. “Bu, düşünce hırsızlığı” mı dediniz? Niye olsun ki? Düşünen insanları
açlığa mahkum edeceksiniz, o insanlar da, kendi adlarıyla yazdıkları bu
kitapları parası olanlara satacak; evine ekmek götürecek. Alan hoşnut, veren
hoşnut.
Bu koşullarda ne
anlama geliyor Havuz’u çıkarmak? O anlam, gökten inmiyor tabii ki. Okurlarla
yazarların etkileşmesinden; iyi yapıtları tanıtmak, yaygınlaştırmak çabasına
destek olmaktan geçiyor...
Gelecek, günümüz
uygarlığının dışkısı sayılanların; sahafların ve çöpten kitap toplayanların
olacaktır! O günlere dek, çöplerde kitap aramaya; kitapçılardaki çöp-kitapları
görmezlikten gelmeye devam!
H@vuz
|