Rakka Şiir Festivali İzlenimleri

                  



7 - 12 Nisan 2008 tarihleri arasında, Suriye'nin Rakka kentinde yapılan, 4. Rakka Uluslararası Şiir Festivali sona erdi. 20 ülkeden 40 şairin bir araya geldiği festivalle ilgili genel olarak olumlu izlenimler edindim. Fırat'ın öte yanını görmek, Fırat'ı Suriye'de izlemek ayrıca heyecan vericiydi.

Türkiye Edebiyatçılar Derneği adına toplam üç kişi katıldık festivale.
Ben, Ayşegül Tercan ve Bereket Kar. Hemen hemen tüm katılımcı ülke şairleriyle görüştük. Bilgi alışverişinde bulunduk. Paylaştık. Suriye gazete, dergi ve televizyonlarının röportaj taleplerini kabul ettik.
Bereket Kar mükemmel Arapçasıyla, Ayşegül Tercan İngilizcesiyle, ben Fransızcamla birbirimizi tamamladık. Ancak iletişimde ağırlık Bereket Kar'daydı.

Hatay Reyhanlı'dan sınıra yaklaşırken birden karşımıza dikenli teller çıktı. Bereket, işte sol taraf Suriye sağ taraf Türkiye diye açıklama yaptı. Arabayı durdurduk. Elimi dikenli tellerin arasından uzatıp Suriye tarafından bir gelincik kopardım ve bir de taş parçası aldım.
Bir de 'bizim' taraftan. Bakın, dedim arkadaşlara, gelincikler de kardeş taşlar da. Gelincikleri, taşı, toprağı, insanları dikenli tellerle (bazen da gözle görülmeyen tellerle) ayıran bu sisteme nasıl isyan edilmez!

İdlip kurak bir alan. Suriye içindel Rakka'ya doğru yol alırken kuraklığı fark ediyoruz. Bir süre sonra doğa yeşillerini giyiyor. Her tarafta koyun sürüleri. Sık sık yolumuzu caddeye çıkan bir koyun ya da köpek kesiyor. Zeytinlikler dikkatimizi çekiyor. Suriye'de seksen milyon zeytin ağacı olduğunu bunun 18 milyonunun Unesco tarafından 2006'da İsfahan'la birlikte kültür başkenti olan Halep'te dikildiğini konuşuyoruz..

Rakka'ya varıyoruz. Kent, Festival afişiyle donatılmış. Türkiye de dahil, 20 ülkenin bayrağının yer aldığı bir afiş. Kültür merkezini ve afişi fotoğraflıyorum. 600 bin nüfuslu küçük denilebilecek Rakka ve ilçelerinde toplam 45 kültür merkezi olduğunu öğrenip şaşırıyoruz.
Ancak hepsi devlet kurumu gibi çalışıyormuş. Maaşlı kadrolar tarafından yönetiliyorlar. Devletin sunduğu bu olanak hem iyi hem kötü. Bu durum yaratıcılığı öldürebilir. Kültürel faaliyetler, dernekler, aşağıdan yukarıya doğru örgütlenmeli değil mi? Yukarıdan aşağıya doğru değil. İktidar kendi verdiğini (kazanılmış hak, halkın, demokrasi güçlerinin yarattığı değer sayılmadığından) istediği zaman geri alır. Nitekim her yerde, kültür merkezinin her salonunda Hafız ve Beşir Esat'ın fotoğrafı var. Daha özgür-özerk birer kültür merkezi olsalardı, buralarda kültür-sanat alanında tanınmış insanların fotoğrafları olurdu.

Hammud El Musa. Kültür merkezinin müdürü çok sıcak karşılıyor bizi.
Bir saat sonra da tıklım tıklım dolu 300 kişilik salonda şairlerin şiirlerini dinliyoruz.  İlk gün Suriyeli, Tunuslu, Cezayirli şairler tanıtılıyor.

Dinletiden sonra "şiirde anlam ve kimlik" konulu panel başlıyor.
Hararetli tartışmalar... Ne yazık ki Arapça sürdürülen tartışmaları anlamak ve katılmak olası değil.

İkinci gün yine dört ülkenin şairleri tanıtılıyor. Türkiye'den Ayşegül Tercan'ın özgeçmişi okunuyor ve şiirlerini okuması için kürsüye çağırılıyor. Dernek merkezi tarafından Arapçaya çevrilen iki şiirini Türkçe okuyor; sonra şiirlerin Arapçası okunuyor. Ayşegül'ün yine Türkçe okuduğu üçüncü şiirinin izleği üzerine Arapça'ya çevrilmiş bir yorum okunuyor bu kez. Ayşegül, İngilizce yaptığı konuşmada Edebiyatçılar Derneği'nden ve Lacivert dergisinin çalışmalarından söz ederek edebiyat alanında gerek Suriyeli katılımcılara gerek diğer ülke katılımcılarına kültürel alışverişin somut olarak sürdürülmesi çağrısı yapıyor. Çeviri yoluyla farklı ülke edebiyatçılarının yazdığı şiir, öykü ve makalelerinin dergilerde karşılıklı yer bulabileceğini, bu konuda edebiyat alanında yayın yapan dergilerle iletişime geçmek istediğini söylüyor. İlgi büyük. Çıkışta televizyon ve gazete röportajı için bekliyorlar. Birkaç ülke şairinin yanı sıra iki derginin editörü olan İbrahim de Ayşegül'ün çağrısına olumlu yanıt veriyor.

Cezayirli şair-filozof olarak tanınan Yusuf Rzouga ile Fransızca sohbet ediyorum. Ülkelerimiz şairlerinin çeviri sorunundan dolayı çok fazla birbirini tanıyamadığından şikayet ediyoruz. Ben ona Türkçe bir kitabımı hediye ediyorum, o da bana Fransızcaya çevrilmiş Afrika
Operası- Dünyanın Erkeni diye çevirebileceğim şiir kitabını veriyor.

Üçüncü gün festivalin bir bölümü Savra kentinde sürüyor. Fırat'ın üzerinde Sovyetler Birliği tarafından yapılmış dev baraj gölü kenarındayız (baraj iki Bahreyn yüzölçümü kadar büyük). Bugün yine Tunuslu, Suudi Arabistanlı, Mısırlı, Suriyeli ve Türkiyeli şairlere
(bana) yer verilmiş. Özgeçmişim ve Arapçaya çevrilmiş bir şiirim okunuyor; kürsüye çağrılıyorum. Aynı şiirimi Türkçe okuyup, Festival ve şiir konulu konuşmamı yapıyorum. Bereket konuşmamı Arapçaya çeviriyor. Tunuslu Mustafa, söz alıp okuduğum şiir üzerine önce Arapça, sonra da Fransızca bir konuşma yapıyor. Arada Suriye televizyonu söyleşi yapmak istiyor, Bereket o sırada bir gazeteye demeç verdiği için Tunuslu Mustafa'dan yardım istiyorum. Ben Fransızca konuşuyorum, o Arapçaya çeviriyor.

Yemekte Suudi Arabistanlı kadın şair Huda Aldaghfag ile söyleşiyor, kitap alışverişinde bulunuyorum. 'Kadın... kim... değildi...' adlı kitabı Fransızcaya çevrildiği için şanslı olduğunu, Fransızca'dan da birkaç şiirini Türkçeye çevireceğimi söylüyorum. Seviniyor. Birlikte saçı açık fotoğraf çekiliyoruz.

Son gün Türkiye'ye dönmeden önce Halep'i geziyoruz. Varoşlar gri ve kirli görünüyor. Apartmanların yüzleri eski. Elektrik telleri, kanca atılmış kaçak elektrik alınıyor izlenimi veriyor. Balkonlar pencere perdesiyle kapatılmış.

Suriye'nin nüfusunun 17-18 milyon olduğu düşünülürse Halep 3 milyonluk büyük bir kent sayılır. Halep Üniversitesi de Ortadoğu'da tanınmış.
Halep çarşısı, alışveriş merkezi olduğu kadar tarihi olarak da önemli bir yerleşim merkezi. Halep Kalesi 50 metrelik surları ve 20 metrelik hendeğiyle Haçlı ordularına karşı direnebilmiş ve günümüze kadar sağlam kalmış bir tarihi eser durumunda. Umuyed Camisi ve İstanbul'daki Kapalı Çarşı'nın benzeri olan Halep kapalı çarşısı da görmeye değer.

Suriye nüfusunun yüzde doksanı Müslüman, yüzde onu Hıristiyan (Ermeniler çoğunlukta). Müslüman nüfusunun çoğunluğu Sünni kökenli ancak Esatlar Alevi. Baas Partisinin yanı sıra iktidarla iyi geçinen yasal Komünist Partisi on yıllardır var. 1 Mayıs resmi bayram.

Suriye'de resmi rakamlara göre 2,5 milyon, gayri resmi rakamlara göre
4 milyon Kürt yaşıyor. Kürtlerin varlığı hep tanınmış, yani siz Kürt değilsiniz, Arapsınız, Türksünüz denmemiş ama özerklik talepleri baskıyla yok edilmiş. Ayrıca Kürtler ikinci sınıf vatandaş olarak görülmüş. Hatta üç gruba ayrılmış. Vatandaş olup her haktan yararlananlar, vatandaş olup seçme seçilme hakkından yararlanamayanlar. En kötüsü de 500 bin kişilik bir Kürt nüfusun kimliksiz ve yok sayılması. Okul, yardım, seçme, seçilme haklarının olmaması.

Türbanlılar hayatın içinde, türbansızlarla iç içe. Türban siyasi bir simge değil. Üniversitelerde, devlet dairelerinde sorun yaşamıyorlar.
Mini etekli kızlarla türbanlılar yan yana görülebiliyor. Suriye kategorik olarak laik bir ülke.

Petrol ihraç etmeseler de kendilerine yetiyorlar. Devlet desteği ile halka çok ucuz benzin-mazot veriliyor. Tabii bundan sınır ticareti yapan TC vatandaşları da faydalanıyor.

Trafik keşmekeş. Çocuklar çalışıyor. İşportacılık yaygın. Sigortasız işçi çalıştırma yaygın.  Irgatlar kamyonlarla taşınıyor.

Devlet kapitalizmi denilebilir ama sonuçta kapitalist yoldan kalkınmaya çalışan bir ülke.

Halk konuksever. Değerlerine sahip çıkıyor. Çevre bilinci yok. Tarihi eserlerin korunmasında duyarlılık iyi. Turist kazıklamak Türkiye'deki kadar değil. Gece yarısı tecavüz ve soygun tehlikesi Türkiye veya Fransa kadar yok. Komşu komşuya sahip çıkıyor henüz.

Beşir Esat babası Hafız Esat'a göre daha demokrat ancak "çok somut adım görülmedi henü"z deniyor. Cezaevindeki düşünce suçluları salıverilmiş, Kürtlere de bir takım sözler verilmiş ama henüz yerine getirilmemiş.

Suriye bir geçiş dönemecinde. Ekonomik sorunlar ve ABD tehdidi altında yaşıyor.

Şimdilik bu kadar. Hoşça kalın.

Her şeye rağmen festivalden, çok olumlu izlenimlerle ayrılıyoruz.

Not: *Lacivert Öykü ve Şiir Dergisi'nin Mayıs-Haziran 2008 (sayı 21) sayısında yayımlanmıştır.

 

 

  
Adil Okay