Hay Dilinizi Eşek Arısı...

                  

 

Zaman zaman, yazdığım konunun heyecanına engel olamadığımdan ben de küçük ya­zım hataları yaparım elbet; yazdıklarımı daha sonraları okuduğumda saptayabiliyorum o ha­taları… En çok da sözdizimine takılıyorum. Cümle içinde sözcüklerin yerlerini değiştirdi­ğimde bazen anlamı daha derin, okunmayı daha şiirli kılan kimi durumlarla karşılaşıyorum. Fakat “-de” “-da” ya da “mısın” “musun” eklerini bilerek/isteyerek yanlış yazdığım olmamıştır, olması mümkün de değildir.

Bazı yayınevlerine uzun zamandan beri, yayımlamayı düşündükleri kitaplar hakkında, özellikle dil yönüyle yardımcı olduğumdan, hadi tam adıyla söyleyeyim, ‘editörlük’ yaptığımdan olacak, rasgele bir metne göz attığımda,  gözlerimin ilk gördüğü, varsa yazım hatalarıdır. Bu, öğretmenlik yıllarımda da böyleydi: Öğrencilerim, kargacık burgacık yazılarla dolu bir sayfaya bakar bakmaz nasıl olup da ilk bakışta yazım hatalarını gördüğüme hayret ederlerdi.

Peki ama, siz bunun beni mutlu ettiğini mi sanıyorsunuz? Hiç kuşkunuz olmasın, Türkçeyi gerek yazarken ve gerekse konuşurken doğru kullanmayanlar yalnız beni değil, bu konuda titiz olan yüzlerce, binlerce insanı mutsuz ediyor. Üstelik o hataları yapanlar bir de güya okumuş yazmış dediğimiz, öyle tanıdığımız insanlarsa…

Elimin altında size bunu kanıtlayacak onlarca belge var. Yazım hatalarını ve o hataları yapanların adlarını burada yazsam, biliyorum çok ayıp olur. İçlerinde Türkçe öğretmeni mi aramazsınız, adı yazara çıkmış yazıcılara, yayınevi genel yayın yönetmenleri mi?

Geçenlerde TRT 4’te bir türkücü bayan, karşısına aldığım bir başka türkücüyle konuşuyor. Dikkatle izliyorum. Hemen her cümlenin başında “inanılmaz” diyor: “Sizi inanılmaz seviyoruz”, “İnanılmaz güzellikte türküleriniz var”, “O inanılmaz yorumuyla…”

“İnanılmaz” bitti, sıra “kocaman”a geldi: “Kocaman alkışlar size!”, “Sizi kocaman seviyoruz”, “Konuğumuza kocaman alkışlar istiyorum sizden!” vesaire…   

 “Süreç” sözcüğü var bir de.

“Oluşum” anlamına gelen “süreç” sözcüğü, yanlışlıkla ve tabii bilinçsizlikten “süre” anlamında kullanılıyor. “Bu süreçte başınızdan geçenler neydi?” diye soruyor. Besbelli ki amacı, filan yıldan filan yıla kadar geçen, iki ucu kapalı sürede, demek. Ama söyleyemiyor işte, çünkü başı Türkçe ile fena halde belâda! Hatta denebilir ki Türkçe, bayanın adeta yabancı dili!

Haa, bir de “asla” sözcüğü var. Şimdi siz söyleyin sevgili okurlarım, “Ben o gazeteyi asla okumam,” demek mi daha doğru, yoksa “Ben o gazeteyi kesinlikle okumam,” mı? “Asla” sözcüğü tabii ki dilimizde var, ama onu kullanma biçimi neredeyse Amerikan filmlerinden devşirme bir tonlama ile olunca, komiklik başlıyor. Kim bilir, bıraksanız belki “asla”yı da atıp “never” diyecek.

Birçok yazarımızın (bile) yaptığı bir yanlışlık da, “salt” sözcüğünde odaklanıyor. “Odada yalnızca ben vardım,” diye yazacak yerde “Odada salt ben vardım,” diye yazıyorlar. Oysa “salt”, “mutlak” anlamındadır ve o haliyle daha çok felsefi bir çerçevede kullanılır.

Doğrusu, kendi diline bu kadar yabancı başka bir ulus var mıdır, diye merak etmekten alıkoyamıyorum kendimi. O yüzden gerek yazarken ve gerekse konuşurken dilimizin kurallarına uymayanlardan uzak durmaya çalışıyorum. Dört-beş satırlık bir paragrafta bile on tane yazım yanlışı yapanların yazdıklarını hangi nam altında olursa olsun okumuyorum. O zibidilerin bir de kendilerini “yazar”, “şair” diye tanıtmaları yok mu, insanı çileden çıkaran, bu!

İşte o zaman sokaktaki insana kızamıyor insan.  

  
 Aydoğan Yavaşlı