Şiir Zamanları

                  

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı

                      Behçet Necatigil

 

       “Şiir, dil içinde dildir.”  Verlaine’e göre. Şiirin dili günlük dilden ayrılır. Başka bir dil, başka bir dünya yaratır şair kendine. İmgeleri tutar yıldızcasına asar gökyüzüne, aydınlatır düşlerini. Kimi kez, güneşten bir şelale akar yeşil uçurumlardan yaşamın gözüne.

       Dağ, ova, nehir, gece, gündüz, yeniden oluşur şairin imgeleminde. Başka bir anlamla bezenir sanatçının ellerinde sözcükler. Şiirin sahnesinde kendisi olmayan bir rolü canlandırır izlenimler.

       Bir düş ülkedir şiir; ancak anlatılan masal değildir. Kafdağı’nın ardından esen bir yeldir, gerçekliğin saçlarını dalgalandıran. Şiirde, gerçek de gündelik yaşamın yeknesaklığından sıkılır; yabanıllaşır. Şair, sözcük seçkisiyle bir düş gezegeni koparır güneşten. Gerçeğin tam yanından…

       Zaman mı?..

       Zaman, akar, geçer günler, mevsimler… Şiirin kentinde, vakit, saat yönünde işlemez bazen; bilinirliğin tam ortasında bilinmezliktir çünkü…

       “ Ve günlerden bir gün sabah erken/ Kuşluk vaktinde bülbüller öterken”(1)  “Geceler bir nehir gibi akıyor”(2) ‘dur.  ”Üzerimizde bir kanat sesidir/ Geceyi sararken bulutlar.”(3)

      Kuşluk vakti, bülbüllerin şarkısı sabahı çağırırken gece nehirdir, akar, gider ve dönüşü, bulutlarla kucaklaşmasıdır onun. Dev bir kuşun kanat serinliğinde, örter günü. Hüzzam bir şarkı  çalar rüzgarla yapraklar. Zaman durur. Akşam, seherle dans eder, bu müziğin sihriyle gündüz geceye kavuşur; loş bir aydınlık kaplar şiirin göğünü…

“Uçuşuyor duran bir anın havasında / Işıktan kuşlar bir akşam seherinin /  Gündüzün geceyle buluşan/  Yaklaşıyor musikısi eteklerinin”(4)

“ Her şeyin geliş saatidir akşam/ Mahallede ömürler akşamüstü başlar/ Hepsi burada buluşmaya gelir/ Başka dünyalardan ayaklar başlar.” ( 5)

       Akşam vakti ayrı renge bürünür etraf. Farklı  bir hüzün çalar yalnızlıklar bazen. Öte diyarlarda soluklanmak ister çalıntı anlar; bazen bir otel odasında, gözleri tavandaki çatlakta, sabahı bekleyen bir gezgindir zaman.

“ Şehrinde soğuk yağmurların/ gece otel odasında sırtüstü yatıyorum/ gözlerim

  tavana dikili” (6)

       Soğuk yağmurların ıslattığı sevdasını, bir otel odasında kimsesizliğiyle paylaşan için belki de tavandaki çatlaklardır yazgılar.

       “Sen böyle kederden taştığın akşam/ Derdim: Dudağında şarkı ben olsam.”(7)

       Kimi kez, hayal sevgilinin bakışlarıdır, göz kırpışıdır uzaktaki yıldızlar. Siyahlığına saklar onları gece, düşürür birkaçını aniden, titretir ışıltısı yaşanmış ve unutulmuş anıları… Şair için tek yol vardır:

    “ güzel yıldızları çalmak geceden”(8)

      Yine de “en güzel zamanın renkleridir”(9) ‘dir bunlar. Zifiri karanlık bir geceden yeniden dirilişe döner . Dili açılır zamanın kara renginin; sihirli bir bilmece sorar güne.

       “ Dili çözülür gecelerin/ gölgeler kaçışıyor derine / alıp sihrini bilmecelerin/ gün doğuyor şehrin üzerine.”( 10) 

 “Şiir, uçan, nazenin bir balondur.” der Orhan Veli. İşte,  o semada salınan balon hafif bir yelde patladığında olur, ne olursa. Başka bir diyarda alır soluğu sözcüklerin ruhu. Yeni bir dil, yeni vakitlere çıkarır şiiri. Dar zamanlarda aceleci; zaman denilen geçitte yeniden doğar ve büyür yeni umutlara karanlıklardan.

   “Işık yağıyor doğan geceden

    Nasıl diriliş bu, neden sonra?

Bu rüya gibi geceden sonra?”11

Ve…

Şiir ülkesinde sabah, başka bir güneşe gebedir. Eskisini dünlerde bırakıp saksıdaki çiğ kokulu çiçekte, yaşanmamış zamanlara uyandırır seslerini dilinin.

 “ikindiler eskidi bir yaprak göz kırptı bulutun serinliğine

   göğün komşusu kuşlar indi erken sabahın avlusuna.” 12

      Şiirin anlam dünyası nesirden başkadır. Bir roman öğretmek için anlatırsa, heyecanlandırmaktır şiirin anlatım ereği. Her ikisinin de ortak özelliği anlatan kişinin nesnelliği kullanmasıdır.

         Nesir, gündelik yaşamın sözcüklerini düşüncenin imbiğinden geçirir; şiir, nesnel gerçekliği, ‘dönüştürür’ duygulardan süzerken. Bu demek değildir ki ‘anlamsız söz yığınıdır şiir.’  Şiirde de nesir denli anlamsal katman önceliklidir. Şair biçemini oluştururken anlamı  göz ardı edemez. Sessel katman anlamsal katmanla yeniden yoğrulur yalnızca. Şair imgeleminde gerçekliği başka bir şeye dönüştürür.

         Bu durum, büyünün, biliciliğin önemli olduğu, tek güç olduğu ilkel dönemlerde de şiirin var oluşuyla açıklanabilir belki de. Roman, üst kültürün ürünüdür, bununla son biçimini alır. Şiir gibi ilkel büyü devirlerini görmemiştir.

        Denilebilir ki şiirin sihirli elleri bundandır. Bundandır, rüzgarın başka esmesi, zamansal ayrıma bağlı kalmaması. İmgeler, çağrışımlar, anılar, duygular, bilinçaltı, mitoloji, coşkular, algılar şairin zamanda yolculuğudur sanki.

       “ O kendi kendinin öz değişikliğidir.” (13) İşte bundandır; karanlığın ortasında güneşin doğuvermesi, mevsimlerin yer değiştirmesi, karın şarkısı, yağmurun dansı, gülle bülbülün aşkı, nergisin egosu…

        Şiir, gerçekte var olanın şairin zamansal katmanında yer değiştirmesidir. Gerçeklikten uzaklaşmadan; katı gerçeğin dışında, üst düzeyde ve değişkendir şiirin biçemi. Bundandır; zamanın da yaşanan zamandan soyutlaması kendini. Şiirin boyutunda algılar vakit, kendi gerçeğini.

       Kısacık, dar zamanlarda fazla şey anlatabilmek çok anlamlı yüzüdür şiirin; güzelliğinin sırrı da budur. Şiirin çok yüzlü oluşu değil midir her ruhu başka hazlara götüren?  Duyguları çoğaltan, metafor zenginliğini duyumsatan,  şiirin işte bu ‘çokanlamlılık’  çehresindendir.

       Her imge, her gerçek şiirde bambaşka bir şekle bürünür ve zaman şairin kazanında kaynayan yeni bir büyüdür ancak. Gece, gündüz, akşam, sabah, kış, yaz gibi zamansal dilimler başka renklerde ve biçimlerde yayılır şiir ülkesinin alegorik  havasına; İlkel zamanlardan bu güne; bu günden geçmişe yolculuk eden  bir gözbağcıdır şiir.

 

        

1. Ahmet Muhip Dıranas (Şiirler) s. 141
2. a.g.e.  s.82
3. a.g.e.  s.81
4. a.g.e. s.15
5. Orhan Veli Kanık (Bütün Şiirleri) s. 37
6. Nazım Hikmet ( Son Şiirleri) s.16
7.Ahmet Muhip Dıranas (Şiirler) s.21
8. a.g.e. s.22
9. Orhan Veli Kanık ( Bütün Şiirleri) s. 32
10. a.g.e. s. 11
11.a.g.e. s. 26
12. Soner Demirbaş (Yalın Taş) Kitaplık Dergisi Mart 2007 sa. 103 s. 24
13. Georges Politzer (Felsefenin Temel İlkeleri) Sol Yyn.  s. 201

  

 

  
 Şule Öncü Kökkeçeci