*DİYALEKTİK
KOMPOZİSYON VE MEKĂN DÜŞÜNCESİ
Doğadaki her somut varlık
değişim içerisindedir. Bu değişimi sağlayan en önemli etmen,
bünyesinde taşımış olduğu iki farklı güçtür. Bu güçlerden birisi; varlığın o
şekilde kalması için çaba sarf ederken, diğeri ise onun değişmesi için çabalar.
Örneğin bir yumurtayı ele alalım; yumurtanın içinde iki ayrı güç vardır,
bunlardan biri yumurtanın yumurta olarak kalmasını isterken, diğeri ise yumurtanın
değişip civciv olmasını ister. Eğer koşullar oluşursa yumurta civcive
dönüşecektir. Ancak değişim durmayacaktır. Çünkü civcivin içinde de iki farklı
güç oluşacaktır. Bu güçlerden biri civcivin civciv olarak kalmasını isterken
diğer güç ise civcivin değişip tavuk olmasını isteyecektir.
Özetle; yaşamın olduğu yerde
karşıt güçler, karşıt güçlerin olduğu yerde çatışma, çatışmanın olduğu yerde de
değişme hep, olacaktır. Farklı zaman ve
ortamlarda bir objenin görünümü de farklılaşabiliyorsa; çevremizde gelişen dış
dünya hakkında yapılacak yazılı, sözlü ve resimsel yorumlar da; farklı zaman ve
şartlara göre değişiklikler gösterecektir. Öyleyse; doğayı diyalektik, yani
değişen zaman ve konumu içinde kavrayıp kabul etmek gerekiyor.
İncelediğimiz
zaman görürüz ki, bizim “boşluk” dediğimiz
şey, aslında atomlardan meydana gelmiş “havadır.” Evren,
bazı yerlerde daha yoğun, bazı yerlerde de daha gevşek ve seyrek
atomlardan
oluşur. Sert ve düzgün bir şeye, çok
güçlü bir elektron mikroskobu ile bakarsak,
o keskin hatların ve sınır dediğimiz alanın kaybolduğunu
görebiliriz. Atomların
da enerji parçacıklarından oluştuğunu düşünürsek,
alıştığımız anlamda “nesne“
dediğimiz şey ortadan kaybolur.
Bir çay bardağının içine çay
kaşığını batırdığımızda; kaşık çayın içinde kırılmış gibi durur. Kaşığı dışarı
çıkardığımızda ise onun kırılmamış yani düz olduğunu fark ederiz. Bu olay için;
hem filozofun, hem bilim adamının, hem de sanatçının ilk işi gözlem olmasına
karşın, çıkarımları farklıdır.
Filozof: “ Bir durumda düz bir
durumda da eğik gibi görünen iki şey vardır. Bu iki görüntünün, (birbirinden
ayrı görüntüler) olduklarını söylemek için sebep vardır ama bu görüntülerden
birinin diğerine göre (daha gerçek bir görüntü) olduğunu söylemek için uygun
sebep yoktur “ diye genel bir yargıda bulunabilir.
Sanatçı, yeterli donanıma
sahip değilse; burada bir yanılgıya düşerek - (ki çoğu zaman düşmüştür.) o iki
görüntüden birinin doğru olduğunu iddia edebilir. Hatta içlerinden birisini
yorumlayarak, kaşığın düz ya da yamuk bir obje olduğunu savunabilir.
Bilim
adamları ise deney
yaparak kaşığın suda niçin kırılmış gibi
göründüğünü inceleyip, (neden –
niçin) sorularına doğru yanıtlar arar ve bulduğu
sonuçların deneylerle
kanıtlanabilir doğrular olmasına çalışır.
Sonuçta düz kaşık görüntüsünün
de eğik kaşık görüntüsünün de duyu verileri olduğunu anlarız.
Diyalektik kompozisyon
düşüncesinde; zaman, mekân ve teknik sınırlaması yoktur. Organik bütünlük
oluşturulurken, yaşamın herhangi bir anındaki donmuş hali değil, geçmiş ve
gelecekle akış içindeki hali esas alınır. “ Diyalektiğe göre kesin ve nihai
hiçbir şey yoktur “ Bu diyalektiğe göre her şeyin bir geçmişi olduğu ve bir geleceği
olacağı demektir. Bunun sonucu olarak hiçbir şeyin bir defada tamamlanıp bitmiş
olmadığı ve herhangi bir şeyin bugünkü halinin kesin ve nihai olmadığı
demektir. İşte böylesi bir değişim sanat ve sanatçı için de kaçınılmaz bir
olgudur.
Sanat eseri de tıpkı yaşamda olduğu gibi
içinde nokta, çizgi, renk gibi unsurların bulunduğu aktif, dinamik ve hareket
eden hücrelerle donatılmıştır. Kompozisyonu meydana getiren öğeler arasındaki
mantık farklılıklarını göz önünde bulundurarak, eserlerimde terminolojik bir
zenginlik üretmeye çalıştım. Bunu yaparken, çizgi ve leke ilişkisinden,
renklerin psikolojik etkilerinden, malzeme çeşitliliğinden faydalandım. Yapıtın
içinde hem durağan öğelere, hem de çizgilerin karmaşasından oluşan hareketli öğelere
yer verdim. Bu şekilde kompozisyonun içinde çok seslilik yaratmayı denedim.
Oluşturduğum mekan ve
kompozisyonlarda; bütünü sağlamak amacıyla ödün vermekten, kuralı önceden
belirlenmiş akılcılıktan, hesabı peşin yapılmış garantili davranışın kurduğu
ürkek ve sahte görüntülerden hep kaçtım. Benim için önemli olan heyecandır;
sanatsal bir kıvılcımdır. Ben heyecanlarımı her kaynaktan alırım. Sanat dalları
arasında ayrımcı duvarlar olduğuna inan- mayanlardanım.
Günümüzde çoğu kez,
sahte olan şeyler, özgün olanı hatırlatacak her türlü olasılığı bilinçli bir
şekilde ortadan kaldırarak kendini güçlendirir. Sahtesine benzemek için doğru
olan bile neredeyse yeniden yapılanır. Bilinçsiz toplumlar bu sahte sanat ticaretinin
en önemli kurbanlarıdır. Ama ben insan aklının gücüne güvenirim. O yüzden
bireysel duyumsamada ve özgün yaratımda algılama ve duyma kavramının bilinip
geliştirilmesi kanaatindeyim. Bu yüzden gözün ve beynin paralel bir biçimde
eğitilmesi kaçınılmaz bir gerçek.
|