ana sayfa / editörden / içindekiler / iletişim / arşiv / havuz hakkında

 

Kırlangıç İncinince

-

  

Yüreğimi gün kadar berrak sabah güneşine karşı serdiğimde kurumasını düşlemiştim…
 
Islak bir çamaşırı bile üzerinde taşıyamazdı insan. Öylece bırakıp çıktım yola güneşin hareketlerini izlemek bana güven veriyordu zaman konusunda. Gün batımından önce dönersem nemi kurumuş yüreğimi tekrar kabul edecektim bütün duygularım adına.

Yola arslanlar gibi çıktım. Attığım her adım yerküreye indirdiğim bir demirci balyozunu andırıyordu.Yüreksiz kalan düşüncelerim artık çok daha kuvvetliydi.

Kan-ter içinde yarı yürüme yarı koşma arası kopan bir imdat çığlığına atılan bir adamın hali vardı üzerimde. Başımı bir sağa bir sola hızlı hızlı çevirirken tozlu topraklı yolu, sabah güneşine çıkmış yarı çıplak çocukları, tarlasına yeni varmış eli şakağında günlük planlarını yapan köylüleri, hayatın anlamını çalışma kavramına yenik düşürmüş gözleri buğulu gençleri, yatak toplayan genç kızları, damlarda salça karıştıran elleri poyrazlı kadınları, kahvehane önüne attıkları ahşap taburelerine kurulmuş demli çaylarından ilk yudumlarını henüz almış aksakallı ihtiyarları fark etmiş ama hiçbirine selam dahi vermeyecek kadar kalpsiz olduğumu anımsayarak ıskalamıştım… 

Bu yolculuk yüreğim sabah güneşinde kuruyana dek yüreksiz beni küllerimden doğuracak yaşadığım hayata ve insan ilişkilerime bakışımda yeni bir göz ve belki de fikirlerimde yeni bir ufuk açacaktı. Temizliği tartışılır bir yürek taşımaktansa hiç gerek yok diyordum. Acımak, umut etmek, sevmek bana göre değildi. 

Yüreğim neden ıslanmıştı? 

Ve incinen kırlangıç nasıl beddua ederdi?

Kırlangıçlar neden başları siyah ve karınları beyaz kuşlardı?

Bu sorular neden aklıma takılırdı?

Adımlarım hızlanmış, telaşım artmıştı. Kendimle o kadar iç içeydim ki; beni bir kuş sürüsünün takip ettiğinin farkına varamamıştım bile. Önceleri gülümsediysem de bir kuş sürüsünün hem de bir kırlangıç sürüsünün  nasıl olup da izlediği düşüncesi sonradan sonraya büyük bir çelişkiye düşürdü beni. Hem neden izlesinler ki? sorusu aklımda bir cevaba bağlanamadı…

Bir an içimden geçen korkunun düşüncelerimde var olduğu hissine kapıldım çünkü ne koşmaktan yorulacak ne de korkudan fırlayacak bir kalp taşıyordum, onu sabah güneşine karşı bırakmış ve kuruyuncaya değin bir yolculuğa çıkmıştım. Bir ayrıntıyı daha fark etmem uzun sürmedi. Bu kırlangıç sürüsü bir lider komutasında hareket ediyordu. Sürüyü oluşturan kuşlar lider kırlangıcın işaretlerine anlamlı bir davranışla karşılık veriyordu.

Korkmayacağıma göre meydan okumalıydım dedim kendi kendime. Hiç durmadan koşmuş,
güneşin alın hizama ulaştığı vakte yakın, bakınca görkem bu olsa gerek dedirten bir sedir ağacının altına atmıştım kendimi.

Upuzun serilecek, ellerimi ve ayaklarımı dik açılarla dinlendirecektim. Gözlerimi gökyüzüne diktiğimde sedir ağacının dallarının perdelediği masmavi gök nazlı bir hayal gibi süzülüyordu. Ama uzun sürmedi hayal perdemin kapanması, kırlangıç sürüsünün ağacın dallarında birikmesi şimdi gözlerimin içine içine bakıyorlar her biri bir ok fırlatırcasına sert ifadeler veriyorlardı… iyiden iyiye gerilmiş hırs küpü olmuştum.bu duygularıma hırçınlık ve öfke hislerimde eşlik ediyordu artık…

Gözlerimi kapadım, tüm hissetme yetimi kulaklarımda yoğunlaştırdım.görmek değil duymak istiyordum benden istediklerini…

Yanı başım da biten kuş kırlangıç sürüsünün lideriydi.Ürkek bakışlarımı anlamış,içimde duyamadığım korkumu hissetmişti.adeta ben öfkeleniyor, irkiliyor, hınçla doluyordum.o ise bu duygularımı yaşıyordu.her şeyi göze almıştım.sudan yeni çıkmış balığın refleksiyle doğruldum.tüm bu olanların anlamı nedir? diye haykıracak oldum ki aklımın yerinde olup olmadığı endişesine kapıldım.delilik bu olmalı diye bir düşünce geçti nöronlarımdan bir kuşla konuşuyordum çünkü…

Kırlangıç bana dönerek neden bizi takip ediyorsun diye bir soru sorunca anladım.Çıldırmış olmalıydım.ben mi? diye kekeledim.o an geldiğim yerin neresi olduğu konusunda da şüpheye düşmüştüm…yolumu da yitirmiş kaybolmuştum.başım kendi ekseni etrafında fır dönüyordu…

Sekiz yaşlarındaydım.Babaannem her zaman anlattığı masalların birinde: kuşlar günahsızdır, hele de kırlangıçlar… ne yaparsanız yapın sakın bir kırlangıcı incitmeyin,kuş günahı başka kırlangıç günahı başka dır demişti.o an zihnimde bu anı çınladı,derin bir düşünceye daldım nerede yanlış yapmıştım? hem de bir kırlangıca?

Lider sorularına devam ediyordu……

Neden ve kimden kaçıyorsun?

Amacın nedir?

İnsan neden kaçar?

Kaçmak bir kurtuluş mudur?

Avazım çıktığı kadar bağırmak, dağı taşı inletmek, dosta düşmana rest çekmek, acılara meydan okumak,korkularla yüzleşmek, kırlangıçları incitmek istiyordum…

Yüreğimden dedim. yüreğimden sırtıma binen duygu, düşünce ve kaygı yüklerinden kurtulmak için kaçıyorum…benim sizinle bir sorunum yok.bırakın beni. günbatımın dan önce dönmem gerek sabah güneşine karşı serdiğim yüreğimi yeniden kuşanmak için…

Lider de düşünceli bir hal almıştı söze bizim seni izlemek veya herhangi bir öç duygusuyla hareket etmek gibi istediğimiz yok diye başladı.

-Kırlangıca zulmeden kendine zulm eder.sen kendinden kaçtığını sanıyorsun oysa her kendinden kaçan bilmeden yine kendine doğru kaçıyordur.sen de kendinden kaçtıkça kendine yaklaşacaksın… hemen geri dönmeli yüreğini kurumadan kabul etmelisin

Gözlerinden yaşı fütursuzca akıtanlara inat yüreğini bu suyla yıkamalısın çünkü kırlangıçlar pak varlıklar dır .onun içindir ki ahlarına dağ dayanmaz… lider kırlangıç büyük bir hışımla havalandı.sedir ağacı da anında boşaldı.sürü yükseklerden uçuyordu şimdi.

Yitik yolumun, ıslak yüreğimin, karmaşık düşüncelerimin, eceli çağrıştıran kaygılarımın,eritici acınmalarımın, yok edici sevdalarımın tek çaresi vardı artık…bu sürüyü izlemek ve asla peşlerini bırakmamak  af diyordum ancak beni bir af kurtarır .çünkü af ancak zulmedilenden dilenebilirdi…

Günbatımından önce dönmeli sabah güneşine karşı serdiğim, yüreğime tam kurumadan ulaşmalıydım.

Yüreğimin üzerimde taşıdığım bir çamaşır olmadığını daha nasıl anlayabilirdim ki?

 
          

   
 

Ahmet Karacan

-

---- 2005 © Dergi H@vuz

2001 © H@vuz Bilgi Bankası