|
|
SARIBAL’IN ÖYKÜSÜ
Dağların, ovaların yemyeşil çiçeklerin bin bir güzellikte olduğu bir ülkenin küçücük, şirin mi şirin bir köyünde doğmuş SARIBAL. Güneşi bile kıskandıracak
güzellikteymiş teni. Sarı, sapsarı, altın sarısıymış, bal sarısıymış teni. O nedenle Sarıbal adını takmışlar ona.Yüzü gibi, teni gibi, kalbi de güzelmiş Sarıbal’ın. On beşine geldiğinde, köyünün, çevre köylerin, büyük kentlerin
gençleri Sarıbal aşkıyla yanmaya başlamışlar. Sarıbal’ın güzelliğiyle çalkalanmış bütün ülke. Gün gelmiş Sarıbal’ın ülkesi komşu ülkenin işgaline uğramış.
Mutlu insanlar ülkesi bir anda acı çeken insanların, tutsak insanların ülkesi olmuş. Sarıbal’ın ülkesini işgal edenler bu ülkenin bütün güzelliklerini yağmalamışlar.
Ne var, ne yok, her şeye el koymuşlar. Evler yağmalanmış, hayvanlar götürülmüş, tarladaki ekinler bile yakılmış. Sonunda Sarıbal’ın adını duymuş, zalim ordunun hükümdarı. Askerlerine emir vermiş, zorla huzuruna getirtmiş. Sarıbal’ı
görür görmez de dizlerinin bağı çözülmüş zalim hükümdarın. Onu elde etmek amacıyla, dile benden ne dilersen, demiş. Sarıbal büyük bir nefret duyduğu hükümdara: “Askerlerin ülkemizi hemen terk etsin. Halkımızdan çaldığınız her şeyi
geri verin. O zaman aşkınıza karşılık verebilirim.” demiş
Zalim hükümdar Sarıbal’a sahip olabilmek için onun şartlarını kabul etmiş ve yanına Sarıbal’ı da alarak, askerleriyle işgal ettiği ülkeden ayrılmış. Sarıbal’ın
ülkesinde yas varmış. Hemen herkes Sarıbal’ın halkını kurtarmak için bu zalim hükümdarın teklifini kabul ettiğini biliyormuş. Sarıbal’ın güzelliği gibi yiğitliği, yürekliliği de dilden dile yayılır olmuş. Zalim hükümdar Sarıbal ile
birlikte ülkesine, sarayına dönmüş. Ama çok şükür ki hain emellerine kavuşamamış. Hükümdarın sarayında masmavi gözleriyle, demir yüreğiyle, insanların sevgisini kazanmış bir şövalye varmış. Herkes hükümdar gibi zalim olacak değil
ya! Bu şövalye Sarıbal’ı görür görmez ona âşık olmuş. Zalim hükümdarın elde etme hırsına karşılıkülkede tutamaz, diye geçirmiş içinden. Hükümdar sarayına gelir gelmez Denizgözlü yiğit, hançerini saptamış zalim hükümdarın yüreğine,
sonra da kendisine inanan bir avuç şövalye ile dağları, ormanları mesken edinmişler kendilerine. Sarıbal ülkesine dönmüş, bir kahraman olarak karşılamışlar ülkesinde onu. Denizgözlü de ülkesini zalim bir hükümdardan kurtarmış ama
Sarıbal’ın aşkından kurtaramamış yüreğini.
Gel zaman, git zaman, Sarıbal’ın ülkesine düşmüş yolu. Sarıbal Denizgözlü’nün, onu kurtarmak için hükümdarı öldürdüğünü biliyormuş. O nedenle, bu aşka karşılık vermiş.
Ne var ki Sarıbal’ın ülkesi, Sarıbal’ın Denizgözlü ile evlenmesine razı değilmiş. Denizgözlü ile arkadaşlarını kovmuşlar topraklarından. Sarıbal bu tarafta ağlamış, Denizgözlü diğer tarafta. Ayrılık ateşi yüreklerindeki sevgiyi
daha da azdırmış, daha da çoğaltmış. Gün gelmiş, Denizgözlü’nün kıymetini, kadrini anlamış ülkesinin insanları. Onları zalim bir hükümdardan kurtaran bu yiğit insanı kendilerine hükümdar yapmışlar. Ülkeleri barışsever insanların
bolluk, bereket içinde yaşadığı, bir cennet olmuş. Ülkede her şey düzelmiş ama Denizgözlü’nün durumu çok kötüymüş.
O yiğit insan bir mum gibi erimiş Sarıbal’ın aşkıyla. Ülkenin hekimleri, âlimleri, bu derde bir çare bulamamışlar. Sarıbal da aynı durumdaymış. O da Denizgözlüsünün
aşkıyla bir gül gibi soluvermiş. Gülen gözleri gülmez olmuş. Bal akan dilleri söylemez olmuş. Onun da derdine derman bulamamış hekimler. Sonunda iki ülkenin iki ulu insanı bir araya gelmişler. Bunlar halkın mutluluğu için acı çeken
bu insanların evlenmelerine karşı çıkılmaması gerektiğine karar vermişler.
O günden sonra birbirlerine sevgi ile sarılmaya karar vermişler. Sarıbal ile Denizgözlü geç de olsa muratlarına ermişler. İki ülke arasındaki sınırları da
kaldırmışlar.pırıl pırıl, tertemiz bir sevgiymiş Sarıbal’a duyduğu. Nasıl ederim de bu güzel ve iyi kalpli, ülkesi için kendisini feda eden kızcağızı şu zalim hükümdardan kurtarırım, diye düşünürmüş. Aklına bir çare gelmiş:
hükümdarı öldürmek. O ölürse kimse Sarıbal’ı bu
Sarıbal ile Denizgözlü’nün aşkı dillere destan olmuş. Bu öykü de yıllardır anlatılır dururmuş.
|
|