MAVİ UÇAN MARTILARIN YANKISI: BİR KİTAP
 
Çiğdem Kotok
 
Zil sesiyle sıçrıyorum yerimden. Yazdıklarıma öyle yoğunlaşmışım ki, ürperiyorum kendi sıçramamdan. O ân, odanın içindeki cisimlerin şekillerini, radyodan gelen müziğin sesini bile algılıyorum imgelerimden sıyrılarak. Parmaklarımızın harflere dokunup imgeyi; bazı sevgiyle, bazı hüzünle biçimlendirdiği ândır o çünkü... Sözcüklere dönüşüyorken düşünselliğimizin devindiği... Bilirsiniz, bu devinim saatlerce, günlerce yaşamdan koparır yazma sevdalılarını. 
 
Zili çalan elin bir postacı eli olduğunun umuduyla kapıya yöneliyorum. Sezgilerim bu kez de yanıltmıyor. Postacı adımı seslenip bir beyaz zarf uzatıyor. Hollanda’dan beklediğim “Martılar Mavi Uçar” kitabıyla buluşuyor gözlerim. Soğuk bir Ankara öğlesi, üstelik Ankara’nın sisli havasında martılar hiç uçmazken... Oysa ki, kimi martıların kanatlarını bir dost eli okşayıp uçurur uzak ve soğuk iklimlere, değil mi?
 
Kimi okur-gezer,  kitapçı vitrinlerinde içeriğini düşündüren adına; kimi okuduğu eleştiri yazılarına; kimisi de kapak resminin albenisine kapılarak edinir kitabı. Bense, üçünü de aynı ânda gözlemleme şanslısıydım postacı gelene kadar.
 
Anafilya Dergisinin Mart sayısında “Anılar Sofrası” önsözünü okuyorum ilkin Nidâ Öz’ün. İmgelerle örülmüş, şiirsel, akıcı anlatımında, kendimi o sofranın konuğu sayıyorum sanki. “Martılar Mavi Uçar” adı; çarpıcı olan çağrısı, kapak resmi; rüzgârın ya da dokunuşun bozamadığı bir yap-boz’un yaşantılarımıza kattığı kimi bütünselliklerin, gelir-geçer olamayan sahiplenmelerimizin çağrışımı...
 
“Martılar Mavi Uçar”ın içindeki tüm anı-öykülemelerini: sevinçleriyle, hüzünleriyle, özlemleriyle ince ince dokumuş M. Halit Umar. Kâh arka bahçesindeki yabaneriğinin uzun gölgesinde kanalı seyrederek; kâh kanaldaki suyun, ağacında guguklayan kumrunun sesini dinleyerek... Köklerinden uzaklarda, özlemle kavruluşun çığlığı olmuş kimi sözcükleri.
 
“Kahrolası gecelerde / gölgeler saklambaç oynar / sobe diyemezsin / gözlerin dalar...” dizeleriyle çocukluğa yolculuğun kapısını aralar yazar. 
 
Kısa pantolonlu bir çocuk olur Manisa-Akhisar’da. Fakat, töre gereği paçası uzamak zorundadır çocuğun. Sokak oyunlarıyla yoğrulamayan bir çocukluk dönemi kalır anılarda. Bazı çocuklar, çocuklaşamadan büyür çünkü. Her çocuk gibi sorularına yanıt arar anıların baş kişisi. 50’li yıllarda teknolojinin henüz ülkenin kapısını yeni çaldığı bir dönemdir bu. Siyah bir kutuda: “...durduk yerde kendiliğinden ses çıkarmayan aletler”in, nasıl olurda kutunun içindeki insanlar tarafından çalındığının merakını yineler durmadan. Aldığı yanıt: “Büyüyünce öğrenirsin”dir. Çok geçmeden öğrenir yanıtı. Hem öğrenir, hem de sesiyle dile getirir: “İyi günler sayın dinleyicilerimiz. Burası 41 virgül 65 metre üzerinden deneme yayınları yapan Balıkesir Lisesi Radyosu.”... “İçinde Bir Adam Var” anı-öyküsü. S:29
 
“Bütün yeryüzü vatandır” sözlerine elbette ki katılınır Erasmus’un. Fakat, bu katılımda düşüncenin bütünlüğünü bozmayan bir incelik sezilir. İncecik bir ayrıntı olan “ana” sözcüğü yoktur içinde çünkü. Satır aralarındaki o gizli çığlığa yüklenen bir susuşun simgesidir bu söz Yansımasıysa bu susuşun; kitabın 122. sayfasındaki “Öyreka! Anafilya” adlı anı-öyküde... Yeryüzünün o doğa harikası ülkesinin, bir göl kenarındaki dost söyleşisinde anavatan “hasret”ini dile getirişiyle bir ad bulur bu susuş kendine. 119. sayfadaki “Bir Avuç Anavatan Toprağı” öykülemesiyle de, en yakın dostunun mezarını, anavatandan getirilen bir avuç toprakla sarmalanış olur söz... Kimi anı-öyküsünde anavatan bir televizyon ekranı kadar yakın, çalışma odasından izlenilen yıldızlar kadar uzaktır yazarın imgeleminde.
 
Uzaklığın isyanı, bir deneme yazısındaki bir başka paragrafa dönüşür. “Dostum diyebileceklerim kimlerdir benim?” sorusuyla başlayan paragraftın devamında: “Geriye baktığımda, gerçeği söylemek gerekirse, ne kadar az dostum olmuş. Ya kaybettiğim dostlar? Hep sorarım kendime: nedir dostluk, kimdir dost?”... Yazısını, geçliğine(!) vurgulayarak sonlar 128. sayfada yazar: “Sonradan üzülmek istemiyorsanız, elinizde tuttuğunuz şu kristal dostluk bardağını, ne olur kırmayın.” Bir okuyucu olarak, payımıza düşen bir çok yaşanmışlık bulabileceğimiz kuşkusuz bu yazıda.   
 
Bir doğa tutkunu olan yazar, mekânlara, acılara tutsaklaşıp unuttuğumuz renkleri anımsatır bir başka anlatısında. Bir süreliğine anılarını belleğinde tutarak olağanüstü pastoral kılar “Yol”unu... Aşık Veysel’in, “Bilmiyorum ne haldayım” dizelerine ekleyeceği sözü vardır çünkü. Umudun evrilmesini, yaşamın dirilmesini yansıtır sözcükleriyle:
 
“Solgun bir ışık hüzmesi bulutlardan sıyrılıp dolandı, bana kadar geldi.... solumdaki telefon kulübesinin rengi neredeyse seçilemez oldu. Önümde, artık kararan ufuk, günün son ışıklarını sinesine gömmekteydi. Yarın... Bazıları için yarın olamayacaktı.” Tümceleriyle ozanı onaylayan yaşam yorgunluğu yanıltmasın okuyucuyu sakın. Ötesindeki yansımalar hep devinecek yaşama dair çünkü:
 
“Batan güneş, karanlığa gömülen gün, yarınla gelecek yeni bir günün müjdecisiydi şimdiden. Kollarımla kendimi sarmıştım. Birden silkindim. Ellerim boşta kaldı. Umutları yakalamak, hiç olmazsa onlara dokunabilmek için, bilinç dışı bir hareketle elimi uzattım ufka doğru, o mor karanlıkların ötesine. Bu bile yeterdi bana. Görebilmeyi diledim yarının ışıklarını.” S.139
 
M.Halit Umar’ın bu son paragrafının derin işlevselliğine ekleyecek bir başka söz gerekmiyor kanımca.
 
“Martılar Mavi Uçar”
 
***
 
Dil kullanımı/Metin çözümlemesine bir örnek:
 
“Geçmişten Bir Dost” adlı anı-öykülemenin izleksel yapısı:
“Sazının teli ses ve söz oldu, aldı bizi kanatlarına; uçtuk bir yerlere doğru. Bir ara: ‘Bizinkiler, haydi!’ dedi. Hepimiz bir yürek olmuştuk. Ona eşlik ediyorduk, onun tellere her dokunuşunu da duyuyorduk. ‘Konuşturdu!’ derler ya hani, o konuşturuyordu sazını gerçekten.” S:54 – P:1
“Babam, yakında kaybettiğim anamın acısı külleyememişti. Geçmişi en küçük ayrıntılarına kadar anımsayan bir beden, içinde bulunduğu an ve soluk alıp verdiği mekanda, yaşayan bir ölüye aitti.” S:55 – P:3
“Belli ki zaman tünelinde bir ileri bir geri, gidip geliyordu. Dudaklarında ufak kıpırtılar belirdi, gözleri boncuklandı.” S:55 – P:5
“Hoş geldin Ruhi, dedi ve sonra, konuğum Ruhi Su ile uzun uzun geçmişten konuştular.” S:55 – P.6
 
Okuyucuyu metnin içerisine çekme durumu: Okuyucuyu metnin içindeki bir sapmayla hayal gücüne dayandırarak, yorum yapmaya yönlendiriyor yazar ilk paragrafla. Sıradışı dil kullanımıyla bir “neden” sorusunun okuyucunun ilk izleğinde belirmesi sağlanıyor: Son paragraftaysa kırılma noktasıyla, zirveyi. Anlatımda öne çıkarılmaya çalışılan birinci baş kişinin kim olduğu; ikinci baş kişinin duygu ve davranışlarındaki ani değişikliğin, birinci baş kişiyle oluştuğunu son cümleyle bildiriyor.
 
Görsel önceleme tekniğiyle: Kişisel ses tonu: Bir etki yaratabilmek amacıyla, söyleyim, dizem, sözdizimi (devrik cümle) gibi unsurları özgün bir biçimde kaynaştırmış tümceler. Şiirsel söyleyim: Özenle seçilen sözcükler özgün bir konuşma biçimi yaratısıyla, düzanlamlarından geçerek, yananlamlarını bulmaya yöneltiyor okuyucuyu. İmgeleme: Görsel ve işitsel imgelemelerle duyumsama izlenimleri sunuyor.
 
Yazarın üstlendiği görev: Gerçekleri okuyucusuna iletmek, metnin ikili bir anlam içerdiğini göstermek. 
1.      Anlam: Yabancılık kavramıyla birinci baş kişisinin gözlenen durumu.
2.      Anlam: Bir acıyla ruhsal sağlığı bozulan ikinci baş kişisinin durumu.
 
Metnin, kısa olması nedeniyle dil kullanımı doğal ve gerçeğe birebir uygun. Az sözcük kullanımı aracılığıyla geniş anlamlara ulaşmak hedefli. Gerçekçi anlatıma uyulmaya çalışılan metinde, dilbilgisi kuralları, yoğunluk ve birlik var. Anlam yoğunluğu, doku zenginliği, biçim sıklığı gibi ögelerle örülü. Dar alana sıkıştırılmış, az sayıda sözcükle yoğun anlamlar aktarma yüklü.
Düşünsel işlevi: Yazarın dünya görüşünü metne yansıttığı, dil kullanımıyla gerçek dünyaya bakış açısını, bilgi birikimini ve deneyimlerini iletmektedir. Ayrıca yazarın iç dünyasının dışa yansımalarını, dış dünyadaki gerçeklere karşı geliştirdiği tepkileri, onları algılama biçimlerini de Derin yapısındaysa: Değer yargıları, yaşama bakış açısı ve ideolojisi yatmaktadır.   
  
Kaynakça: ERDEN Aysu, Kısa Öykü ve Dilbilimsel Eleştiri/Gendaş Yayıncılık/2002 

[ANA SAYFA] [CD Hos Geldin...] [Ahsap Bulutlar] [29 Harfle...] [Izdüsüm] [Sensizligi Üsüyorum] [Martilar Mavi...] [Alternatif Bir Kuran...]