ZEYNEL ÇOK
 
Yukardaki başlığa bakan  okuyucu ilk anda M. Halit Umar’ın aynı adı taşıyan kitabının tanıtımını yapabileceğimi düşünebilir; ama  çıkış noktamda, yazmaya başladığım şu an öyle bir kaygım yok, yine de kitaptan söz edeceğim ve hatta tanıtabileceğim galiba doğru.
 
Kitabın beni en çok ilgilendiren yanı Umar’ın yazdıkları. Neler mi? Yaşadıklarını ele alışı, yorumlayışı, nelerden mutlu olduğu, nelere üzüldüğü, nelere güldüğü, kendini beğendiği ve kendine karşı çıktığı anları, uzun bir yaşamın kısacık dökümleri, ağlamaları, anımsamaları, etkilemeleri, etkilenmeleri,vefa duyguları, zamanla bir sürgün yeri olmaktan çıkan bir ikinci vatanı Hollanda’ya bakışı, başka bakış açıları, insani ilişkileri, penceresinden gördükleri, penceresini kapadığında yaşadıkları, eşi, çocukları, emeklilikten sonra kendini yazmaya verişi ve klasik deyimle ikinci baharı...
 
Halit Umar’ın en çok da şaştığım yönü bir tıp doktoru oluşu. Bunu nedenini bilemem ama mesleği nedir diye sorsalar asla bulamazdım. Anafilya’daki konumu ve biz yazmaya çalışanlarla ilişkileri itibariyle onun bir öğretmen olduğunu düşünebilirdim. Ama uzman bir doktor, doğrusu hayal gücümü o kadar zorlayamazdım.
 
Kitabını okudukça çoğunu buldum kafamdaki soruların yanıtlarını. E-mail dışında bir tanışmışlığımızın olmadığı Umar’ın biraz kapalı tuttuğu, hatta biraz da gizlediği şair yanına şaştım ve hayran kaldım.
 
Güneşli bir hava. Isı 17 derece. Almanya. Bielefeld. Saat 16. Balkonda kısa kollu tişörtle oturuyorum. Mersinli olmaktandır belki güneşi görünce kendimi balkona atmadan edemiyorum. Almanlar nedense balkonlarının keyfini çıkarmayı pek bilmiyorlar. Elimde bir kahve ve Umar’ın kitabı. Kitabı okudukça kahvenin ve güneşin keyfi daha bir çıkıyor. Bir de sigara olsa diyorum. 6 senedir içmiyorum, ama hâlâ da özlüyorum. Ve bir de bakıyorum bir şiir, eşi Kübra Hanım için yazmış:
 
O’na
 
değil mi ki ortancalarda mavi, eflatun bir bahar
değil mi ki içindeki çocuk gülümsüyor bana
kelebekler konuyor
karıncalar yürüyor saksıların kenarında
bir rüzgâr saçlarını soluyor
ılık bir günün mutluluğunda
renklere sarmalanmış bir buket kapımızı çalıyor
 
değil mi ki hâlâ beraberiz
daha ne isteriz
 
Şiir etkiliyor beni. Halit Umar gibi hayatın neresinde olduğumu fark ediyorum. Bir an karım, oğlum, kızım gözlerimin önünden geçiyor. Ben de onları ne çok seviyorum. Okuduğum güzel şiirden boynumdaki atardamarın atışını hissedecek kadar heyecanlanıyorum; ben de bu dünyanın tozunu şiirlerle olsun atabilir miyim diye soruyorum kendime. Bu çok zor, hatta imkansız, ama yazarken mutlu olduğumu biliyorum.
 
O an birkaç satır yazmak geliyor içimden, kendimi engellemiyorum. Galatasaraylılıktan mıdır nedir şiirimsinin içinde geçen sözcüklerden başlığına da Sarı-Kırmızı adını koyuyorum:
 
SARI-KIRMIZI
 
biz miyiz bunca yılı beraber tüketen
aynı aşk mı kapımızın tıkı tıkırtıları
eksildi mi saçlarda siyahın mutluluğu
ah o yanan sevişmelerde serinleyişler
kaldı mı suda kırmızı teninde sarı
 
öyledir zahir hep kuşlara taş atılmaz ya
gelmişse ahir zaman aşklar da uçar
girdiği son gönülde yaprak dökülür
 
 Akhisar’da başlayan ve Rotterdam’da süren bir yaşam öyküsünün satır araları Umar’ın kitabı. “İçindeki çocuğu susturamadığını” belirttiği kitabın bir sayfasında şöyle der:
 
Dost değil aynalar, onca yaşanmışlıklardan sonra; gerçekleri saklamanın ardına saklanmanın anlamı ne? Yaş olmuş altmış...
...içimdeki çocuk laf dinlemez, bildiğini okur. Hem okur, hem yazar. Yapabildiği de ancak bu. Günler doldurulmak ister, hele de emekli olunca...”
 
Ve başlar yazmaya:
 
“Derim ki:
Bir varmış, bir yokmuş...
Altmış yıl bir zamanlar ne çokmuş!
Oysa bak, göz açıp kapayıncaya kadar uçmuş.
Yaşadıkların birer anı olmuş.”
 
 
Belki herkes kendisidir, kendisinden başka bir şey değildir. Ama ben Martılar Mavi Uçar’ı okurken bir başkasında kendimi de bulabildim. Belki insan kendisi, belki  başkası, belki de herkestir. Umar’ın anlatımındaki yumuşaklığın, sıcaklığın, buruk duyguların içinde olduğumu biliyorum. Okursanız siz de olduğunuzu göreceksiniz.
 
Halit beye teşekkür ederek ve Anafilya’da şiirlerini görmek istediğimizi belirterek onun bir şiiriyle son verelim paylaşımcılığımıza. Bu güzel kitap için de yazan ve katkıları açıkça görülen Nida Öz ve Zerrin Oktay arkadaşlara da teşekkürler diyelim. Ve M. Halit Umar’ın kitapta dikkat çeken bir başka şiiriyle yazımıza nokta koyalım.
 
15.04.04  Bielefeld / Deutschland
 
aşk olmalı
 
aşk olmalı
kadehimin içinde
düşümde yanan bir mumdan
gölgen vurmalı duvara
teninin sıcaklığı
avuçlarımda zambak gibi açmalı
 
geride kalan
anılarımız olmalı
-düşlerimde çoğalan-
gölgelerin ve ellerin
yalnızlığımı dolduran
beni saran
aşk olmalı
 

[ANA SAYFA] [Dr. M. Halit Umar] [Sunu (Anilar Sofrasi)] [Yankilar] [Yankilar 2] [Söylesi (Erol Ars)] [Son söz] [Yoklugun Sesi -siir-]