Anafilya Genel Yayın Yönetmeni Dr. M. Halit Umar´laAnafilya ve Martılar Mavi Uçar üzerine söyleştik. Bazı söyleşiler vardır ki; sorular ´çelik kapı´, yanıtlar ´anahtar´ gibidir. Bazı söyleşiler vardır ki; en çürük kapılar bile açılmaz; sadece açıldığı zannedilir. Bazı söyleşiler vardır ki; en açılmaz sanılan panzer kapılar bile açılıverir! Halit Umar´la yaptığım söyleşide (sorular her ne denli çelik ya da panzer kapı olmasa da) ben bunu gördüm, bunu duyumsadım. 
 
 - Sevgili Halit Umar, sanal dünya dediğimiz internette yayımlanan kültür-sanat dergisi Anafilya yayım yaşamında üçüncü yılını doldurdu. "Duyarsızlığın, vurdumduymazlığın, bananeciliğin" çoğalıma durduğu günümüz dünyasında kültüre, sanata önem veren Anafilya´nın yayım yaşamında üç yılı doldurması büyük bir başarı. Bunda büyük bir uğraşın, emeğin olduğu muhakkak. Anafilya Yayın Yönetmeni olarak Anafilya´dan biraz söz eder misiniz? Ayrıca biraz da kendinizden bahsederseniz memnun olurum.
 
- Sanal ortamda yayımlanan Anafilya, bildiğiniz gibi, Türk dili ve yazınını, kültür ve sanatını, değişik örnekler ve yapıtlarla okura sunmayı amaç edinmiş bir dergidir. Özellikle yurtdışında yaşayan genç kuşakları hedef kitle alarak yayına başlamış ama çok kısa bir gelişim sürecinde dergimizi yerkürenin her yerinden okuyanlarla karşılaşılmıştır. Ne doğru bir seçim yapmışız “Bütün yeryüzü vatanındır” diyen ünlü Rotterdamlı düşünür Erasmus’un sözünü derginin ana sayfasına koymakla! İnternet’in sınırlar ötesi ya da sınır tanımaz niteliğini yaşayarak saptamış olduk. Başlangıçta amaç kitle yurtdışındaki Türkçe okuyanlar iken bugün okurlarımızın yarısından fazlası Türkiye coğrafyasındandır.
 
Anafilya olayına baş koyanlar Türk dili ve kullanımını, yazınını, çağdaş Türk edebiyatını, buradan yola çıkarak Türk kültür ve sanatını dergide işlemeyi ilke edindiler; geride kalan üç yılda ilkelerimizden sapma olmamıştır. Aydınların görevi çevresine de ışık vermek olmalıdır diye düşünürüz. Anafilya daha güzeli, daha doğruyu arayana estetik bir görünümle örnekler sunar. Gerek dergi yönetiminin, gerekse toplam sayısı 300’e ulaşan katılımcıların ortak paydası sanal ortamın sunduğu tüm olasılıkları değerlendirerek düşünsel ve kültürel aydınlığımızı paylaşmak ve yaymaktır. Anafilya çatısı altında hiç kimse “Bana ne!” diyemez. Ortada söze ya da yazıya dökülmemiş bir görev vardır: Analarımızdan daha meme emerken edindiğimiz o güzel dilimizi, Türkçe’yi, olabildiğince doğru kullanarak yazmak ve örneklemek. Bize düşen görev, BANA NE değil, BANA BU İŞTE oluyor kısacası.
 
Üç yıl göreceli bir zaman dilimi. Bazılarına göre çok uzun sayılabilir. Dileğim Anafilya uzun soluklu olur. Örneğin, VARLIK Dergisi 71 yıldır var! Ne büyük bir inanç, ne güzel bir çabadır bu, onca zorluklara karşın Varlık ayakta durabilmeyi başarmıştır. Bu noktada şunu belirtmeden geçemeyeceğim: Anafilya, kaçınılmaz olan bebeklik, çocukluk çağı hastalıklarını oldukça hızlı ve kolayca geride bıraktı. Artık içinde yaşadığı ortamda, okurları, aboneleri ve katılımcılarıyla birlikte sonu görünmeyen uzun bir yolun yolcusu olmaya adaydır. En azından benim dileğim budur.
 
Her atılımda başı çeken, son sözü söyleyen biri olmalıdır, vardır. Anafilya yönetiminde bu görev şimdilik bana düşüyor. 61 yaşında emekli bir tıp doktoru olduğumu belirteyim. Türk dili ve yazınına önem ve değer verdiğim de gözle görünür biçimde ortada duruyor. Söyleşimizde bundan sonra BEN öznesini yinelemek durumunda kalmayacağımı umarım. Ben değil BİZ, birlikte, el ele neler yapıyor, üretiyoruz? Önemli ve anlamlı olan budur. ANAFİLYA, ana sevgisi, insan sevgisidir; ANA’dolu toprağının ürettiği dille, dilin şekil verdiği kültür ve sanatla sayfalarında kucaklaşma coşkusudur.
 
- ´Biz´ sözcüğü birlikteliği içerdiği için benim de onayladığım bir ifade biçimidir. Verilen her uğraşta ikincil ya da üçüncül kişiler mutlaka olmuştur. Bununla şuraya varmak istiyorum: Halit Umar, ´Anafilya´nın doğumunu tek başına mı gerçekleştirdi?
 
- Olur mu böylesi bir atılım tek başına? Anafilya kişisel bir WEB Sitesi değildir. Eğitimci ve şair arkadaşım Muzaffer Yanık ile öykü-roman yazarı, Türkçe - edebiyat öğretmeni Murat Tuncel ve ben birlikte ilk adımları attık, ilkeleri ve içeriğin boyutlarını, niteliklerini saptadık. Anafilya’nın nasıl başladığını merak edenler için en güzel kaynak Temmuz 2001’de yayınlanan ilk dergimizde yer alan yazılarımızdır:
 
Bir Bahar Kuşudur ANAFİLYA / Sunum: Murat TUNCEL
 
ANAFİLYA: Ana Sevgisi /  Sunum: Muzaffer YANIK
 
ÖYREKA! ANAFİLYA / Sunum: M. Halit UMAR
 
 - Söyleşimizin başında Varlık Dergisi´nin 71 yıldır varlığını sürdürdüğünden söz ettiniz. Varlık gibi dergiler belki de yaşanmamış yüz yılları da kucaklayacaktır. Fakat şöyle bir gerçek de var: Varlık gibi uzun soluklu dergilerin çıkış döneminde ne sanal dünya, ne de bu denli çok yayın organı vardı. Dünyanın bir kutu içerisine sığdırıldığı internet çağı günümüzde her tıklamada binlerce dergiyle karşılaşıyoruz. Bunların yüzde sekseni ya da daha fazlası ´varsın olsun´ niyetine çıkarılan dergiler. Aralarında çok kaliteli olanlar var tabii ki. Bunlardan biri de ´Anafilya´ diyebilirim. İfade etmek istediğim şu: Halit Umar´sız bir Anafilya aynı şevk ve içerikte yayımlanmaya devam eder mi sizce? Ya da yayınlanır mı?
 
- İşte bu sorunun yanıtlanması çok zor! Derginin her ay yeni bir coşkuyla oluşmasına bugüne kadar emek veren dostlarımız umarım Halit Umar’sız bir Anafilya’yı yayımlamaya devam ederler. Ben elimden geldiğince Anafilya’nın bensiz de aynı şevk ve benzer içerikle yayımlanmasına arkadaşlarımı hazırlamaya çalışıyorum. Ne yazık ki geçtiğimiz ay Yayın Kurulu´ndan arkadaşımız Çiğdem KOTOK´u genç yaşında, geleceğe yürek dolusu umutla baktığı olgunluk döneminde, aniden kaybediverdik. İnsan gücünün, isteklerinin, yapmak istedikleri yanında yapabileceklerinin bir sınırı var; tüm bilinmeyenlere karşı biz yine de olaya olumlu bakalım. Anafilya Türkçe Edebiyat, Kültür ve Sanat Sitesi dergisi Halit Umar’sız da yayımlanmaya devam edecektir, diyelim.
 
- Çiğdem Kotok´u tanımasam da, üzüldüğümü belirtmek isterim. Her canlı doğar, yaşar ve ölür. Baki´nin söylediği gibi; "Baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş." Konumuza dönerek şunu da sormak istiyorum: Her dergi gibi Anafilya´nın da bir yayın ilkesi var mutlaka. Anafilya´da ilkesel açıdan sakıncalı görülüp de yayınlanmamış yazı, makale, şiir, resim gibi yapıtlar oldu mu hiç?
 
- Evet; geçmişte, ilkelerimiz açısından bakılıp irdelendiğinde, yayımlanmasının okura hiçbir düşün ya da edebi katkı sağlamayacağına inanılan yazılar oluyordu. Anafilya ana sayfasında ayrı bir dosya olarak görünen Yayın İlkeleri’ni dileyen okuyabilir ama yeni katılımcıların mutlaka okumasını isteriz. Şimdi gerek sözü edilen dosya, gerekse 36 aydır sergilenen örnekler yoluyla okurun ve katılımcının kafasında belirginleşmiş bir Anafilya çizgisi var. Bunu <b>yinelemekte yarar görüyorum: Anafilya Türk diline, sanat ve kültürüne katkıda bulunmayı amaçlar. Kişisel ve ticari olmayıp toplumsal işlevlidir.
 
- Adıma imzalayarak göndermiş olduğunuz "Martılar Mavi Uçar" adlı kitabınızı severek, özümseyerek okudum. Martılar Mavi Uçar; -kitabın ön sözünü yazan Nida Öz´ün de betimlediği gibi- tam bir "Anılar Sofrası". Martılar Mavi Uçar´daki anıların her biri ayrı bir sevgi ve dostluğu betimliyor. Anılar arasına serpiştirilmiş şiirler ise ayrı bir gönül kaynağı. Martıların kanatlarına yükleyerek sevginin sonsuzluğuna uğurladığınız Martılar Mavi Uçar´dan biraz söz eder misiniz? Ben bir şiirimde kargaları beyaz uçuruyorum. Halit Umar ise martıları mavi uçuruyor. Sahi, neden martılar mavi uçar?
 
- Hiçbir zaman “Şimdi yazmalıyım!” diyerek elime kalemi almadım. Kağıda dökülen ne varsa, gerek Anafilya’da, gerekse Anılarda Yaşamak ile Martılar Mavi Uçar adlı kitaplarımda, neredeyse kendiliklerinden ortaya çıktılar. Yalnızca düş dünyamda tanımlayabildiğim, göremediğim, dokunamadığım bir sevi pınarı var, bana beklenmedik anlarda tümden hükmeden. Anıların Kelepçesi herkes gibi beni de tutsak ediyor. Onların pek çoğu, özellikle çocukluk ve gençlik yıllarındaki anılar, bir yolunu bulup sevgi ve dostluk pınarından akıyorlar.
 
Martılar Mavi Uçar aslında Anılarda Yaşamak üzerine yeniden yapılandırılmış bir kitap. İlk kitaptan alınmış öykü ve şiirleri de içeriyor ama dil ve yazım yönünden biraz daha deneyim kazanmış biri olarak hepsini tekrar elden geçirerek yenilemeler ve düzeltiler yaptım. İlk kitapta olmayan yazılarım ve şiirlerimden de katarak daha dengeli bir bütünsellik oluşturmaya çalıştım.
 
Anılardan oluşan bir kitabın yazarının daha ilk sayfada önüne çıkan en büyük sorun, roman ya da öyküden farklı olarak, anıların belli bir plan/iskelet üzerine oturtulabilecek yapısının olamayışıdır. Yaşanan yaşanmıştır. Anlatılanlar yaşamdan alınan anlık kesitlerdir. Biten bir yazının, arkasından gelenle bağlantı noktasında ne denli zorlandığımı belirtmek isterim. Resim, grafik ve şiir gibi öğelerle bu açığı bir ölçüde kapatabildiğimi umuyorum.
 
Martılar karaya vurmazlar öyle kolay kolay, mavi deniz, mavi gök varken. Gel gör ki burada mavi deniz yok. Mavi gök yok. Maviyle öpüşen, eflatuna çalan guruba hasret kalmışız... Ve bir kış günü, grinin tüm hüznüyle çöktüğü bir anda martılar görebildiğim tek yer olan bahçede dolanmaya, hatta odamın camına gagalarıyla vurmaya başladılar. Yukarıda sözünü ettiğim, ne zaman geleceğini bilemediğim o dürtü, beni maviye özlemle uçan martılara götürdü. Martıların maviye özlemi, benim özlemlerimle bütünleşiverdi, kitaba adını veren yazı ve şiir ortaya çıktı.
 
-  Martılar Mavi Uçar´la birlikte anılarınız da arşivlenmiş oldu. İnsanın kendisinden sonrakilere bırakacağı en güzel armağan bu olsa gerek. Halit Umar´a son sorum şu olacak: Kitabınızın 71. sayfasında yer alan Halit Umar´ın uzaklara, çocukluk yıllarına özlemle yandığını betimleyen bir fotoğrafı var. Fotoğrafta dikkatimi çeken en önemli nokta ise Dr. Halit Umar´ın elindeki sigara! İnsan eskiyi anımsadığında derin bir iç çeker ya, sigarayla bu mu anlatılmak isteniyor?
 
- Doğrusu sigara içmenin affedilir bir yanı yok. Zaman zaman bırakıp 2-3 yıl sonra başlayanlardanım ben de. Bir bağımlılık türü. Keşke hiç başlamamış olsaydım... 71. sayfadaki o grafik bir kolaj. Şair dostum ve grafik sanatçısı Nida ÖZ´ün seçimiyle oluştu. Başarısız bir Türkiye deneyiminin son günlerinde dağlara ovalara, bayırlara çayırlara, eşe dosta, maviye mora veda ettiğim günlerden birinde çekilmişti o fotoğraf. Geçmişi, anıları, sigaranın ateşiyle yakamadım; külüyle külleyemedim! Özlemler tükenmedi, anılar hâlâ taze. Kitaplara, sayfalara, şiirlere yansıyorlar.
 
Birkaç gün önce Almanya´da Mosel vadisine indim. İlkyazın coşan doğasını, toprağın sevincini, dağlarda, nehirlerde duyumsamak için. Köy yollarında, ormanlarda ilerlerken, İlhan Şeşen "Ne oluyor bize?" adlı CD´siyle bana yoldaş oluyordu. Etkileyiciydi, gördüğüm manzarayı tamamlıyordu güftesi ve müziğiyle. Bu söyleşi nedeniyle, İlhan Şeşen´den alıntıladığım şarkı sözlerini sana ve tüm Anafilya okurlarına armağan olarak sunmak istiyorum.
 
Her şey gönlünüzce olsun. Sağlıcakla, mutlulukla kalın.

[ANA SAYFA] [CD Hos Geldin...] [Ahsap Bulutlar] [29 Harfle...] [Izdüsüm] [Sensizligi Üsüyorum] [Martilar Mavi...] [Alternatif Bir Kuran...]