Mevlüt Asar
 
1951 yılında Konya'da doğdu.
İlk ve orta öğrenimim Ankara'da tamamladı.
1974'te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi.
1977'de doktora öğrenimi için Federal Almanya'ya geldi.
1980'den beri Duisburg'ta öğretmen olarak çalışıyor.
Eğitim ve Bilim Sendikası (NRW), Multi-Kültürel Politika Komisyonu 2.Başkanı.
Duisbug Fakir Baykurt Edebiyat Kahvesi Yöneticisi.
 
YAPITLARI
 
İlk şiir kitabı «Gurbet ikilemi» Türkçe ve Almanca olarak, 1986'da Ortadoğu Verlag'da çıktı.
1995 yılında Anadolu Verlag tarafından yayınlanan. Kuzey Ren Vestfalya Türkiyeli Yazarlar Çalışma Gurubu'nün ortak kitabı «Kavşak»a öykü ve şiirleri ile katıldı.
Aynca, Almanya'da çıkan çeşitli dergilerde şiir, öykü, kitap / yazar tanıtma yazıları, Alman Edebiyatı'ndan yaptığı çeviriler ile kültür ve eğitim konularına ilişkin makaleleri yayınlandı. 
                                
ŞİİR ÜZERİNE  DÜŞÜNCELER
 
Şiir bilinen ilk (sözlü -) edebiyat türüdür ve ilkel toplumların büyü törenlerinde doğmuştur. Yani içinde "büyü" vardır. Büyünün amacı sihirli sözcüklerle kötülükleri yok etmek, hastalıkları sağaltmaktır.
Aradan geçen bin yıllardan buyana bence şiirin bu köksel özelliği ve amacı değişmemiştir. Yani günümüzde de şiir "büyüleyici" olmak ve "kötüye/çirkine" karşı "iyilikten/güzellikten" ve değişimden yana savaşım vermek zorundadır.
 
Evet, şiir insanı büyülemelidir. Bunu ancak dili ve biçimi ile yapabilir.  Bu bağlamda şiir, günlük dilin dışına çıkarak kendi albenili-büyülü dilini yaratmak zorundadır. Ama bunu yaratırken günlük dili kullanmak ve anlaşılır kalmak zorunda olduğunu unutmamalıdır. Yıpranmış, eskimiş, kalıplaşmış ve kirletilmiş sözcüklerden, deyimlerden, imgelerden uzak durarak,  kendine özgü bir yeni koku/renk yaratmalıdır. Ama bu hiçbir zaman, anlaşılmaz ya da sadece kendi anlayacağımız (subjektif ve soyut) bir dille yazmak anlamına  gelmemelidir. Şiirin dili sihirli  ve yeni, ama anlaşılır olmalıdır.
 
Şiirin biçimine  gelince: O kendi kendisini yaratır. Ama her zaman fazlalıklardan, can sıkıcı uzunluklardan kaçınmalıdır. Hatta bence ezberlenebilir olmalıdır. Çünkü ta o ilkel zamanlardan beri, düzyazıya (roman,öykü) karşılık, kolayca bellekte tutulabilmesi, şiirin en önemli yanlarından birini oluşturur. Ezberlenebilirlik, bellekte kalıcılık onun büyüsünü ve etkileme gücünü artırır.
Gelelim, şirin içeriğine, yani neyi  niçin şiirleştirmesi sorusuna. Bu sorular şiirin sosyal-kültürel-politik hatta psikolojik işlevini ilgilendirir. Evet şiir (ve genelinde edebiyat) tüm bunlarla doğrudan olmasa da dolaylı olarak ilgilidir. Bunun böyle olmadığını savunanlar, şiiri ve sanatı yozlaştırarak, insanı onlardan koparmak isteyen postmodernistlerdir. şiirin/sanatın "etkileme" ve "iyileştirme" gücünden yani "büyüsünden" korkanlardır. Toplumda egemen olanlar, işine gelenleri korur teşvik eder; işlerine yaramayanları yok etmeye çalışırlar. Özellikle ellerindeki medya aracılığıyla kitleleri "yabancılaştırarak" kendilerinin olmayan sanatlardan ve "sanat ürünlerinden" yapay bir zevk/mutluluk  duymalarını sağlar. Kitleler giderek, insanları hayalciliğe, bireyciliğe ya da kaderciliğe iten  sanat ürünlerinin peşine takılırlar.  
 
Şairin ve şiirin ilk görevi bu tuzağa düşmemek, insandan/bireyden yola çıkarak, gerçeklerden, toplumdan, ve  gerçekçi sanattan yana tavır koymaktır.  Evet, şiir ne bir "doktirin" ne bir "manifesto" ne de "politik bildiri"dır. Ama o sömürüye karşın eşitlikten; düşmanlığa karşı dostluktan; savaşa karşı barıştan, çirkinliğe karşı güzellikten ve inadına "sevgiden" ve "aşk"tan yana olmak zorundadır..