MELİKE BURAKGAZİ
 
Herkesin hayat hikayesi var ya, benim ki de herkesin ilk başına gelenle; doğmakla başlayıp, büyümek ve yaşamakla devam eden bazen keyifli, bazen umutlu, bazen kararlı, bazen kırık çizgilerin birbirini izlemesi sonucu oluşan bir şekil. Beni sürekli içine almaya çalışan, aldıkça ondan bir parça, bir bütün hâline getiren kurgu...
 
Yaklaşık bir buçuk senedir kuşlarımın bile uğramadığı USA'da, Washington DC.'de, üniversitede bilgisayar mühendisliğine devam ediyorum.
 
Şiir... Şiir, sanki bir şeylerin diğer adı. Hüznün, sevincin ve sevginin hakkını verebilen tek şey. Asla ayrılamayacağım soluk. Belki biraz hüküm giymişlik, belki biraz da yüreklerdeki harabelerin açık adresi. Benim bir parçam, küçüklükten beri hissettiğim, adını bir türlü koyamadığım derbederliğim...
Yazgım Bu Sana Yasaklıyım
 
Yanlış yerlere sürükledim öykümüzü
Kara sislere mahkûm ederken şehri
Farklı mevsimleri geçirdim gözlerimden
Sandım ki, uzaklarda bir bahar kokusu
Yüce sandığım dağlardaki dumana koştum
Oysa yanmam gereken yerdi, gözlerinin yangını
Sen bende, ben sende var olurken
Bu masala bir tüfekti doğrulttuğum
Ah, bilseydim
kara bir yılanın sırtıydı yurüdüğüm yol
Hiç tetiğine basar mıydım ihanetin
 
Bak, ahının uzantısı getirdi beni sana
Pişman, yalnız, buruk bir türkü dudağımdaki
Sen hep olduğun gibi
duru, masum ve suskun
Şimdi sana gelsem
Kapını çalsam yine
ellerimde kan kokusu
gözlerine girsem yeniden
gözlerime yalan değmiş affet desem
dilim ihaneti tatmış
Ben kendimi sana getiremedim diye
Sana yasaklı oluşum düşer yazgıma
 
Ama gene de desem
Ben değildim o mızıkçı çocuk
Benden gelmiyor bu vefasızlık kokusu
Bak, bu sefer avuçlarımda hakiki bahar
Gözlerimde vefa ahıyla çocuklar ağlar
Yine susturulurum
ben bu vuslatı hak etmedim
Bilirim, ben harcadım bu öyküyü
Yıktığım sevdanın enkazı altındayız
Cesetlerimizden yükselen ağır hicran kokusu
Senin hüznün, benim cinayetimin çocuğu
Yüzündeki susuş izi
 
M. Burakgazi